0
"Ağzı çok iyi laf yapıyor, bu çocuktan iyi PRcı olur" diyordu sürekli konuşan çocuğun annesi. PR olarak bahsettiği "Halkla İlişkiler" mesleğinin gevezelikten ibaret olduğunu düşünen annenin sandığı gibi, neden ağzı çok laf yapanların iyi iletişimciler olduğu yönünde yaygın bir düşünce var?
Oysa Çin atasözü şöyle diyor: "Az söz söyle ki, çok şey anlayalım!"
Ya Türk atasözünü duymayan var mı: "Söz gümüşse, sükut altındır!"
Az yemek, az uyumak ve az konuşmak, pek çok kültürde ve dinde erdemli ve mükemmel insan olmanın ipuçları olarak gösteriliyor.
İletişimin temeli olan duygular ve düşünceler kelimelere değil, görüntülere dayalı olarak zihinde oluşuyor. Bu yüzden çoğu kez ne konuştuğumuz değil, nasıl konuştuğumuz daha önemli hale geliyor. Başarılı bir iletişimde kural basit: "Az laf, çok iş. Ne kadar çok konuşursan, o kadar çok batarsın!"
Üç hükümdardan biri diyor ki: "Bütün pişmanlıklarım söylediğim sözlerden oldu. Söylemediklerimden dolayı hiç pişman olmadım."
İkinci hükümdar; "Söylemediğim sözlerin hala sahibiyim. Oysa söylediğim sözlerin esiriyim" diyor.
Hükümdarlardan üçüncüsünün sözü ise şöyle; "Bazı sözleri söylemeye gücüm yetti, fakat söylediğim sözleri geri almaya gücüm yetmedi."
Etkin bir iletişimde konuşmanın uzunluğu değil, ifade tarzı belirleyici oluyor. Üslup, iletişimcinin konuya yaklaşımını, samimiyetini ve inandırıcılığını ortaya koyuyor. Bir fikri veya bilgiyi ne kadar en az kelimeyle anlatabiliyorsan ve karşındakinin gözünde canlandırabiliyorsan, o kadar etkili bir iletişim kuruyorsun. Kelimeler, dinleyenin zihninde görüntüye dönüştüğünde çok daha kolay anlaşılabiliyor. Kelimelerin sayısı arttıkça ve karmaşıklaştıkça zihin bulanıklaşıyor, görüntü oluşmuyor. Bu yüzden en az kelimeyle en çok anlaşılabilmek için konu hakkında uzman olmak ve uzun hazırlıklar yapmak gerekiyor. Doğru üslubu seçmek, konuya olumlu bir perspektiften yaklaşmak bazen haya kurtarıyor.
Hükümdar, düşünde dişlerinin döküldüğünü görmüş. Dehşetle uyanmış ve derhal ülkesinin en iyi rüya yorumcusunu huzuruna getirtmiş. Adam rüyayı dinledikten sonra telaşlanıp gözyaşları içerisinde; "Eyvah hünkarım, eyvah!.." demiş, "Gördüğünüz rüya tam bir felaketi gösteriyor. Çocuklarınız sizden önce teker teker ölecek!.. Ve siz tek başınıza kalacaksınız. Allah size sabır versin!.." Hükümdar duyduklarından dolayı çok üzülmüş ve öfkelenmiş. Öyle öfkelenmiş ki, rüya tabircisini cellada göndermiş.
Günler geçtikçe sultan gördüğü rüyayı sürekli düşünür hale gelmiş. Sonunda, gördüğü rüyanın farklı bir yorumu olabileceğini düşünerek bir başka yorumcu çağırtmış. Yeni gelen yorumcu rüyayı sonuna kadar dinlemiş. Ve sonunda rüyayı gülerek yorumlamış: "Hünkarım rüyanız mübarek olsun. Allah size öyle uzun bir ömür bağışlamış ki, evlatlarınızın hepsinden uzun yaşayacak, onların mutluluklarına şahit olacaksınız. Onların düğünlerini, çocuklarını ve hatta torunlarını göreceksiniz."
Sultan duyduklarından dolayı son derece mutlu olmuş ve tabirciyi hediyelerle uğurlamış.