Karlı havalarda sevgilimle buluşmayı çok severdim.
Bir bahane yaratıp onunla buluşmayı ikna ederdim.
Hele kar yağarken sokaklarda birlikte gezinmek muhteşem bir şeydi..
Kirpiklerine konan kar tanelerini ellerimle silmek, üşüyen minik ellerini avuçlarımda ısıtmak harika bir duyguydu..
Ve düşmemesi için, düşecekmiş gibi olduğunda, ya da bak burası ıslak kayarsın deyip ona sarılmanın tadı başkaydı.
Ellerimize, üstümüze başımıza yağan kar tertemizdi.
Aşkımız da temizdi..
Temizdi çünkü gizli planlar yoktu...
Saçlarına dokunmak, ellerine değmek yetiyordu...
İstanbul'da artık kar tanesini sevmiyorum...
O eski sevgilimde yok zaten...
Kar yağdı mı yollar tıkanacak, trafik duracak diye korkuyorum...
Güç yerinde ve gerektiğinde bulunamıyorsa bir anlamı yok...
Mermisiz tüfeğin bir işe yaramadığı gibi...
Yakınlarınız, akrabalarınız, arkadaşlarınız ne kadar varlıklı olurlarsa olsunlar,
Sizin acil bir ihtiyacınızda yanınızda olmuyor ya da olamıyorlarsa varlıklarının sizin için bir anlamı var mıdır?
Bir yalnızlığı, bir acıyı, kalpte saklı kalan bir özlemi, yokluk günlerindeki sıkıntıyı paylaşamayan eşin, sevgilinin, aşkın bir anlamı olabilir mi?
Eş, çocuk, evlat, akraba, sevgili, dost, arkadaş öncelikle yokluk ve yalnızlık günlerinde gereklidir.
İnsanın yaşamı hep çileli...
Planlanmış bir döngünün içinde sürekli yarış halindeyiz...
Verilen bir görev, oynanması istenilen bir oyun gibi hayat...
Kocaman binalar, inşaatları hiç bitmeyen ATV'ler
Milyar dolarlık taşıma araçları,
O reklamlar, harcanan paralar..
Beş santimlik karda yaya kalıyorsak soğukta, ayazda...
Boş, anlamsız...
Ve bir şeyi çok daha iyi anladım İstanbul'a kar yağdığından,
Korku bizi esir almış!
Yolda kalma korkusu,
Meğer ki bir avuç güneşin aydınlığı bizi yaşatıyormuş..
Bir avuç güneşin aydınlığı..
Karanlıktan ve kardan korktuğum için, artık ışıkları kapatmadan yatıyorum evde,
Kar korkusu bu, daha fazlasını düşünmeden...