Türkiye İç Denetim Enstitüsü Kurucu ve Onursal Başkanı
Geçen yıl 6 Şubat'ta yaşanılan deprem felaketinin yıldönümündeyiz.
Depremde hayatlarını kaybeden yurttaşlarımıza rahmet, kederli ailelerine, yakınlarına başsağlığı ve sabırlar diliyorum.
6 Şubat'ta, yaşanılan deprem felaketiyle, enkaz yığınının ve acının içinde bulduk kendimizi.
Nice canları, evlatları, gençleri, anneleri, babaları, büyük anne ve babaları, bu depremle kaybettik.
Geride kalanların yüreklerine kocaman bir ateş bıraktı bu deprem.
O büyük depremin yıldönümünde, kayıp yakınları, acılarını hala ilk günkü gibi yüreklerinde yaşıyorken ya geri kalanımız bu süreçte neler yaptık, neler yapılmasını istedik, yapılanları yeterli gördük mü, yoksa denetimsiz yapılaşmanın acısını bir kez daha yaşamayı mı bekliyoruz?
Cevap bekleyen sorular çok…
Peki, bizler bu süreçte kendimizi ne kadar eğittik?
Deprem kuşağında bir ülke olarak, gelecek nesillere depremin değil çarpık yapılaşmanın, denetimsiz binaların ve eğitimsizliğin can kaybına yol açtığını, denetimin ve liyakatin ne elzem konular olduğunu yeteri kadar anlatabildik mi?
Kahramanmaraş merkezli meydana gelen ve 11 ilimizi etkileyen depremin acı tecrübesi, deprem sonrası kamuoyuyla paylaşılan bilgiler, yapılan açıklamalar değerlendirildiğinde, denetimin toplum ve ilgili kurumlar nezdindeki algı farkı da çarpıcı biçimde ortaya çıktı. Yaşanan olayın acı ve ölümcül bilançosu, denetimin önleyici ve değer yaratan işlevinin anlaşılması için denetim konusunda toplumsal farkındalığımızı da yeniden sorgulamamız gerektiğini gösteriyor.
Aslında biz bu acı deneyimi ve denetimin ne kadar önemli olduğunu, 25 yıl önce de aynı duygularla ve hissiyatla yaşamıştık.
Biz yakın tarihimizde yaşadığımız bu acılardan ders alabildik mi?
1999 yılı Marmara depreminde yaşadıklarımızı yeniden hatırladığımızda, bugün afet risklerini yönetme, felaketleri önleme, hazırlıklı olma, önlem alma konularında yeterince ders çıkarmadığımızı, aynı zamanda denetim konusundaki bilgi eksikliği veya algı farklılığının, denetimin değeri önündeki en büyük engellerden birini oluşturduğunu ve bunu yeteri kadar anlayamadığımızı da bir kez daha yaşayarak görüyoruz. Denetimin topluma ve kurumlara hayat veren amacının anlaşılması ve bu doğrultuda değer katması, denetim konusundaki bu bilgi eksikliği, algı farklılığı ve anlayış farklılıklarının giderilmesiyle mümkün olabilecek.
Geçmiş yaşadıklarımıza, şimdi yaşanılanlara rağmen alınması gereken önlemlerin neden alınmadığı defalarca sorgulamamıza yol açıyorsa, bu ülkede yaşayan bizler, bireysel ve toplumsal sorumluluklarımızın farkında olarak hareket etmeliyiz. Bir düşünürün dediği gibi, insan sadece yaptıklarından değil, yapabilecekken yapmadıklarından da sorumlu. Unutmayalım ki, doğa hata ve ihmalleri, usulsüzlükleri, sorumsuzlukları asla affetmiyor.
Yaşanılanlar zamanla unutulanlar oluyorsa felaketleri tekrar yaşamak kaçınılmaz oluyor. Doğa yasalarına, doğal hayatın kurallarına aykırı hareket etmek insanlık için bedeli ağır felaketlere sebep oluyor.
Ahlak, akıl ve denetlenebilirliğe açıklık hayat üçgenimizdir.
Devlet kurumları, yerel yönetimler, sivil toplum kuruluşları, iş dünyası, bilim ve meslek kurumları, bireyler olarak toplumun tüm aktörleri bilim ve aklın rehberliğinde toplumun her alanında ahlaklı ve denetlenebilir olmanın farkındalığıyla, sürdürülebilir hayat, birlikte gelecek mümkün…