'Yedi güzel adam günlerden bir gün gereğini belledi' diye başlardı merhum Cahit Zarifoğlu'nun 'yedi güzel adam' şiiri... Onlar yüreklerinden konuşurdu. Onlar tüyleri diken diken eden, yürekleri kavuran, alemlerin sultanının saçlarını beyazlatan 'Emrolunduğun gibi dosdoğru ol' rahmani emrinin karşısında diz çökmüş, göz yaşı dökmüş güzel insanlardı.
Onları okurdu Haliç'de bekleyen gemilerin güvertelerinde. Yüzünü yalayıp geçen rüzgara bakmazdı, vapurların düdüğüne hiç aldırmazdı. Güvertede yüksek bir yere çıkar, ellerini açar, denizdeki balıkları bir de Allah'ı şahit tutarak 'Selamün Aleyküm' diyerek başlardı konuşmaya... Gözleri gökyüzüne takılırdı, güneş gülümsediğinde o yine konuşmaya başlardı. Ertesi gün nefeslerin birbirine karıştığı, insanların omuzlarının birbiriyle kaynaştığı 'İmanlı Türkiye' naralarının atıldığı Milli Türk Talebe Birliği'nin bayrağı altında başlardı okumaya:
İnsan ya su misali kıvrım kıvrım akarya
Bir yanda akan benim öbür yanda Sakarya
Sonra boğazı düğümlenmeden, yutkunmadan suların basamak basamak inişiyle yürekler kabarırdı. Salon kendinden geçerdi. Alkışlar ve Allah'ın birliğine vurgudan başka şey duyulmazdı salonda. Sonra yine seslenirdi:
İnsan iki hece
Mehmedim lafta
Baba katiliyle baban bir safta
O, diğerlerinden farklıydı. Babasından harçlık aldığını kendisi de kardeşleri gibi hatırlamazdı. Zaten erkek adam harçlık almazdı. Alın teri dökerdi. Parasını kazanırdı. Soğuktan kırmızılaşmış elleriyle nane şekeri satarken, keşfettiği fırından bayat simitleri alırken, güzel anasının yaşmağından öperek kazandığı paraları verirken hiçbir zaman yere bakmadı. Hep ileriye bakardı. Zaten oturduğu mahallenin raconuna da karşı gelinmezdi. Ekmek taştan çıkarılırdı. Taş direnince kum olurdu. Yürek ezilirdi. Gözlerini tutar, saklı saklı kramponlarına sarılarak yüreği ağlardı. Evde, mahallede değil yüreğinde de 'önce ben' olmadı hiç bir zaman. Aynı tasa kaşık salladığında, Mustafa Bilgi'nin bombalı saldırı sonucu öldüğünde yüreğine taş basıp yine yarına bakmayı yeğledi.
'Hayatın içinden, çorbanın içinden' yetişmişti. İmam Hatip Lisesine gittiğinde inadına ölü yıkayıcısı olmayacağını söyledi. Kur'an ile tanıştı. O gün bugündür bir yere gitse, 'kim Kur'an okuyacak?' diye sorulmadan; o 'Euzu besmele çekip' aşr okumaya başlardı. Onun hitabet ve belagat beceresi öğretmenlerinin hoşuna gitmişti. Okullararası münazaralarda o da yer alır, yarışma başlarken ayağa kalkar o şiiri okurdu.
'Minareler süngü,
Kubbeler miğfer
Camiler kışlamız
Müminler asker'
Salon ayağa kalkar. Münazara zaferle biterdi. Okula kahraman gibi dönerdi. Sonra 'Yeniden Büyük Türkiye' diyen adamla tanıştı. Onun çıraklığına talip oldu. Onu öyle sevdi ki biricik oğluna 'Dinin yıldızı' ismini koydu. O; 'bu mesaj her eve girecek' dedi. O da; bir gecede 75 bin kişiyi ev sohbetlerine gönderdi. Kimin, hangi mahallede, kaç kişiyle toplantı yaptığını saatler gece yarısına gelmeden Taksim'in Beyoğlu'na inen caddesine bakan odasından öğrenirdi. Kimi gün rakının dibini bulmuş, gözleri kızarmış adamlara 'İki gözüm' diye seslendi. Kimi gün varoşlarda unutulmuş, kaderine küsmüş insanların yanağına şefkat, kimi gün saçlarını okşayan merhamet oldu. İki odalı bir gecekonduda oturur, bir tabaktan yemek yerlerdi.. Kendisini rüyada görüp, aşık olmuş eşiyle şarkıları vardı. Gözlerinin içine bakarak okurlardı: 'Beraber yürüdük biz bu yollarda/ beraber ıslandık yağan yağmurda' Yollarda yürüseler, yağmurda ıslansalar, şarkıları dinleseler de hep birbirini hatırladılar yıllar yılı...
Babasının gezdiği dolaştığı yerlerde, şimdi kendisi belediye başkanı olmak için dolaşıyordu. Beyoğlu'nun insanları gibi sokakları da tanıdıktı. Elleri yürekte, gözleri gözlerde, dudakları selamda konuşan başkan adayını dinleyenler, ceplerine şarabı koyup nara atarak afişlerini yapıştırdılar. Sandıklar açıldığında yöneten elitlerin öylesine mührü vermeyeceklerini anladı. Kahretti. Seçimi kaybetti. Hakimin karşısında öfkesinin bedelini soğuk duvarların çevrelediği, boyası atmış demir parmaklıklarla ödedi. Yılmadı. İki yıl sonra milletin vekili olmayı denedi. Mazbatayı aldığında, Eyüp Sultan'ın huzurlu dolu yeşil çuhanın karşısında buluverdi kendisini. 11 gün sonra mazbatayı iade ettiğinde kulağında hep hadisin sözleri vardı: 'Kim kadere iman ederse kaderden emin olur'
Yine sokaklara döndü. Yine varoşlarda aradı itibarı.. Fakir sofralarının denesi az, suyu fazla çorbasına kaşık salladı. Hem de kimseyi hor hakir görmeden... 'Kubbesinde hoş bir seda bırakmak' için delisi olduğu İstanbul'a talip oldu. İstanbul'un yüreğinin attığı gecekondularda ismi yankıladı: 'Bizim aday da bizim gibi gecekonduda oturuyormuş' Başkan olduğundan fazla zaman geçmeden ustası Başbakan oldu. Partisi de iktidar... Demokrasi sun'i teneffüs çadırına alındığında, partisinin duruşunu beğenmiyordu. Türkiye'nin dört tarafından gelen davetlere icabet etmek için yollara düştü. 'Enişte' diye karşılandığı Siirt'te İmam Hatip yıllarından hatırladığı şiiri okuyuverdi.
Ona göre 'araç plakası' okusaydı yine ceza alacaktı. Cezaevine girerken, milyonlarca mazlumun yüreğine girdiğinden de habersizdi. 'Yiğit kaybolduğu yerde, bayrak düştüğü yerde aranır' atasözünü haklı çıkarırcasına yitik olan özgürlüğünü, siyasi haklarını aradı. Cezaevinden başlattığı hareket suya atılan taş misali halka halka yayıldı. Kimbilir belki 'Akabe Biatını' hatırlatırcasına 'AK Parti' yi kurdular. Tarihi ve imani sorumluğun gereği 'Adalet'li davranmayı şiar edindiler.
Sonra aklına Cahit Zarifoğlu'nun ,'Yedi güzel adam' şiiri geldi. 'Gereğini belledi' dizelerini ilk önce beyninde sonra vicdanında yankılattı. Sonra babası Hızır Reis, annesi Tenzile Hanım'ın koyduğu ismi geldi aklına... Recep (Arabi aylardan yedinci ay) Tayyip (Güzel demek), Erdoğan (Anadolu'da dilinde Adam demek) Yedi Güzel Adam[1] ; Recep Tayyip Erdoğan şimdi Cumhurbaşkanı...
-----
[1] Yedi Güzel Adam... Bu yazıyı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın 2003 yılında Başbakan olduğu gün Tercüman Gazetesi'nde yayınlamıştım.. Bu yazının önemli bir tarafı Milli Gazete'ye başladığım yıllarda kendisinin bana 'Benim için ne zaman bir yazı yazacaksın? diye sorduğunda verdiğim cevapla birlikte sözümü yerine getirmemdi. Çünkü 'Başbakan olduğunuz gün ' cevabını vermiştim.
Yedi Güzel Adam, merhum şair Cahit Zarifoğlu'nun, ilk sayısı Aralık 1976 yılında yayınlanan aylık edebiyat ve düşünce dergisi Mavera dergisinin yayın kadrosu için yazdığı şiirdir. Kadro şu şekildedir: Cahit Zarifoğlu, Erdem Beyazıt, Rasim Özdenören, Alaeddin Özdenören, Mehmet Akif İnan, Nazif Gürdoğan ve Hasan Seyithanoğlu'dur. Kimi kaynaklarda bu isimler şu şekilde sıralanmıştır: Sezai Karakoç, Nuri Pakdil, Akif İnan, Erdem Bayazıt, Alaaddin Özdenören, Rasim Özdenören, Cahit Zarifoğlu.
Yazarımız Fehmi Çalmuk, Ak Parti'den aday adayı oldu
Gazetemizin yazarı Fehmi Çalmuk, 24 Haziran 2018 Milletvekili seçimlerinde Ankara 1'ici bölgeden milletvekili aday adayı oldu. Çalmuk adaylığıyla ilgili yaptığı açıklamada 'Milletin vicdanı muhterem Cumhurbaşkanımız Başkomutanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın öncülüğünde 'Vatan sana canım feda' diyerek, insan merkezli siyaset anlayışına, daha özgür, daha demokratik yeniden Büyük Türkiye sevdasının bayrağını taşımak amacıyla Ak Parti'den 1. Bölgeden milletvekili aday adayı oldum.' dedi. Çalmuk'un 'Hayallerim hep vatan üstüne benim !' başlıklı açıklaması şu şekilde:
Hayallerim hep vatan üstüne benim !
Yıllardır Boğaz'a nazır oturan haramzade kodamanların viski çektiği kamıştan yüreğimden kan çekerek, 'varım/yoğum ille de vatanım' diyerek, harflere ve kelimelere sığınmaktan başka çaresi olmayan fikir ve yürek işçisi olarak, sağıma, soluma bakmadan bir adım öne çıkarak, zaman ve mekanın sahibine sığınıp omuzlarıma binen mukaddes yükü taşıyarak, hiçbir illizyonun etkisinde kalmayarak, Soros'un çocuklarının, finansörlerinin algı yönetimlerine aldanmayarak, 'Vatan nöbetinde ben de varım' diyorum.
Erdemli ve güvenilir olma gerçekliğini, mazlumun yanında, zalimin karşısında anti emperyalist duruşunu, milletin ruh kökünden hareketle Anadolu'yu imanın ve sosyokültürel ekonomik kalkınmanın merkezi kabul eden merhum Necmettin Erbakan'ın bir talebesi olarak; onun adına seyrettirilen tiyatroya karşı, zalimlerin oklarının hedefi olan milletin adamlarının yanında; düne, yaşatılana bakmadan, aldırmadan Rabbime sığınarak, Anadolu kıtası büyüklüğündeki dava taşına omuz vererek kutlu yolun kervanına katıldım.
28 Şubat'ın dehlizlerinde bile yolunu, istikametini, vatandan ve milletten yana olma tavrında bir eğrilik olmadan, FETÖ'nün 15 Temmuz işgal girişimini 20 yıl önce görerek 'Din eğitimi ve öğretimini bir milli güvenlik sorunudur' başlığıyla devletin her kademesine rapor yazan, uyaran İmam Hatipler'in Başkanı sıfatıyla; milletçe ve devletçe bugün karşı karşıya kaldığımız tarihi mücadele karşısında bir köşeye çekilip seyretmeyi zül kabul ettiğim için burada saf tuttuğumu bildirmek isterim.
Dörtnala gelip uzak Asya'dan Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan bu memleketin çocuklarının 24 Haziran 2018 seçimlerine yönelik imar ettiği cumhur ittifakının her türlü imha girişimine karşı ayakta kalması, yol alması ve çocuklarımızın geleceğinin imar edilmesi, hayallerinin çalınmaması için, 1000 yıllık Anadolu irfanının yüreklere ve yaralı gönüllere esen rüzgarının yeli olmaya, millet aklının ve zekasının bir kırıntısı olmaya yeminli bir nefer olduğumun bilinmesini arzu ederim.
Bu vesile ile Milletin vicdanı Yedi Güzel Adam muhterem Cumhurbaşkanımız Başkomutanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın öncülüğünde 'Vatan sana canım feda' diyerek, insan merkezli siyaset anlayışına, daha özgür, daha demokratik yeniden Büyük Türkiye sevdasının bayrağını taşımak amacıyla Ak Parti'den 1. Bölgeden milletvekili aday adayı oldum.
Kamuoyuna saygıyla bildiririm. Rabbim yar ve yardımcımız olsun.