Biz İnsanoğlu; hayatın o gelip geçici temaşası içinde birçok kavramlarla avunup , yaşamlarımızı idame ettirmeye çalışırken, bazen basit, bazen de kocaman hayal ve umutlarımızla mutlu olmaya çalışıyoruz... Ve hatta bu çabayla, birilerini de mutlu etmeye uğraşırken, mutsuzluğuna da neden olabiliyoruz ne yazık ki..!
İnsan denilen varlık, Yaradan, onu yaradandan ötürü kutsal olan 'O yüce varlık... Sadece kendine has duygu, düşünce, algılama, davranış ve zaaflarıyla onları kontrol eden- edemeyen nefsi sayesinde, kainattaki diğer yaratıklardan ayrılarak, daha donanımlı ve ayrıcalıklı bir yapıya sahip olmuştur.
Peki ya o, kainattaki diğer canlılara göre sahip olduğu bu üstün vasıfları yerinde kullanmayı ve kullanırken de yetinebilmeyi bilmiş midir acaba..? Bilmiş miyiz acaba biz insan olarak?
İnsanoğlu dünya kurulduğu ve dünyaya ilk ayak bastığı gün; O yasak meyveyle birlikte mutsuzluğu tadarken, cennetten kovulduğu günden bu yana, mutluluğu arama çabası, asırlarca süregelmiş. Belki de bu yüzden, atalarının işlediği ilk bu günahla yeterince nasiplenerek, yaradanı tarafından nesiller boyu cezalandırılmış olmalı. Dolayısıyla da, bir yandan yanı başındaki güzelliklerle avunamayıp, onları yakıp yıkarken çirkinleştiren, diğer yandan en zorunu, en imkansızını elde edebilme çabasıyla yaratıkların en nankörü olabilmeyi başarmış- başarabilmişiz!
Kuşaklar boyu süregelen, atadan kalma bu ırsi zaaflarıyla değişmeyecek olan bu kural, ne yazık ki yine asırlar boyu, onun değişmeyecek yazgısı gibi..!
Mutluluğun ölçüsünü bilmeyen, belki de bildikleri halde doyumsuzluğa yenik düşerek kontrol edemedikleri nefsi sayesinde belki de hep mutsuz olmaya mahkum olacak - olacağız da... Kim bilir belki de kehanet, yasak meyve'nin o günden bu yana akan zehrindeki bulaşıcılığı olmalı..!
Hep merak konusu olmuştur, kimse bu güne kadar mutluluğu tam olarak resmedebildi mi diye? Kim bilebilir ki..? Fakat eminim ki mutlaka, herkesin kendine has çizmeye çalıştığı o milyarlarca resimdeki tek bir kare bile tam olarak tamamlanamamıştır. Bu yüzden, mutluluğun resmi çizilebilseydi eğer, herhalde dünyanın da sonu olurdu!
Belki de dünyaya geliş gayemiz, bir oyundu... Mutluluğu kovalamaktan yorulup da bitap düşünceye kadar çırpındığımız imtihan, bir deneme. Kazanıp ya da kaybedildiği anda ebediyen terk edilen bir oyun..!
Kimileri ufacık değerler, kimileri kendine öz sevdaları, kimileri kendine has zaafları, kimileri kendine özgün doyum-doyumsuzlukları, kimileri de maddecilik uğruna, mutluluk denilen kavramla bütünleşmeye çalışmışlar. Fakat yinede, kimse gönlünce resmedebilmeyi başaramamış mutluluk denen o serap'ı!
İnsan olarak ben; tüm zaaflarımla, doyum ve doyumsuzluklarım, mutlu ve umutsuzluklarımla, gönlümce resmedebilseydim eğer, dünyada yaşanan tüm olumsuzlukların, savaşların, şiddetin ve tacizlerin üstüne bir çizgi çeker, hemen yanı başına sevgiyle atan milyarlarca yürek, sevgiyle bakan yine milyarlarca göz çizerdim... Her şeye rağmen bir insan olarak, eksileri olmayan artılarla doldururdum her köşesini... Şu dünyada eğer ki resmedebilseydim mutluluğu, başı göğe eren yüce dağlar ardında minik bir ayrıntı... Ve belki de, hemen yamacında iki damlacık yaş olurdum..!
Keşke çizebilseydim mutluluğu, cennetten koparılmış bir yasak meyve olurdu belki de!
Koskoca mutluluklar dileğimle..!