Değerli okurlar!
Bir ulusun gelişip güçlenmesi, kültür düzeyinin yükselmesi için NİTELİKLİ ÖĞRETMEN, NİTELİKLİ OKUL VE NİTELİKLİ EĞİTİM, gereklidir. Nitelikli eğitim nitelikli öğretmenlerce ve nitelikli okullarda verilir. Eğitimin öznesi öğretmendir, iyi bir öğretmen, iyi bir öğrenci demektir.
Eğitimin amacı, En önce bireye ve topluma yararlı alışkanlıklar kazandırmaktır.
Akıl, Tanrı vergisidir; fakat onu geliştiren, onun doğru kullanılmasını öğreten, bilgilerle zenginleştiren okuldur.
Okul, bir eğitim öğretim yuvasıdır. OKUL UYGARLIĞIN GELİŞTİĞİ YERDİR.
Nitelikli öğretmen, kendisini iyi yetiştirmiş; bilgi, erdem, laik ve çağdaş düşünceye sahip; insanların bilgilendirilmesi, eğitilmesi, bilimsel ve teknik düşünceye kavuşturulması, nüfusun yurttaş durumuna yüceltilmesi işi ve sanatı kendisine verilmiş ve her yönüyle çevresine örnek olan bir meslek insanıdır. Ünlü halk ozanımız Âşık Veysel der ki:
'Vatan bizim, ülke bizim, el bizim;
Emin ol ki her çalışan kol bizim,
Uyarın köylüyü, varsın ayılsın,
Öğretmenler, iz gösterir, yol yapar.'
Bu nedenledir ki öğretmenliği herkes yapamaz. Öğretmenler, öğretmen yetiştirmek amacıyla kurulmuş, donanımlı meslek okullarında eğitim öğretim görmelidirler. Öğretmenlik bir meslektir.
Öğretmenlik mesleğinin tarihsel gelişimine bir göz atalım.
İslam ülkelerinde ve bizde ilköğretim basamağı sıbyan okulları idi. Bu okullarda din insanları öğretmenlik yapardı. Sıbyan okullarında önce Arap alfabesi öğretilir, sonra Kuran'ın okunmasına geçilirdi. Çocuklar, anlamadıkları Arapça Kuran'ı ezberlerlerdi. Sıbyan okullarında din bilgisi, tecvit, ilmihal okutulurdu. Pozitif bilimlere yer verilmezdi. Çocuklar, hayata değil, ahirete hazırlanırdı. Ezbere dayalı eğitim, düşünmenin en büyük engeliydi.
Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'u alıp Eyüp ve Ayasofya'daki iki medrese ve yanında sıbyan okulları açtırana kadar, Osmanlıda öğretmenlik yapacak kişilerde bir meslek eğitimi alma koşulu aranmıyordu.
Fatih, sıbyan okullarında öğretmenlik yapacaklar için öğrenilmesi gereken dersleri koydurmuş, bu derslerin eğitimini almayanlara, sıbyan okullarında öğretmenlik yapmayı yasaklamıştı.
Bu durum zamanla tavsamış, kurallara uyulmaz olmuş ve medrese çıkışlı ya da mahalle imamı, müezzini veya kuran okuyan herhangi bir yaşlı kimse bile öğretmenlik yapmaya başlamıştır.
Medreseler ile sıbyan okulları arasında herhangi bir okul yoktur. Sıbyan okullarından seçilenler medreselere alınırdı.
Medreseler, Selçuklu Devleti zamanında ve Osmanlı Devleti'nin kuruluş ve yükseliş dönemlerinde dinsel bilgiler yanında pozitif bilimlere de yer vermekteydi.
16. Yüzyılın ikinci yarısından itibaren medreseler, pozitif bilimlere kapılarını kapatmış ve felsefe, matematik, astronomi, tıp gibi dersleri programlarından çıkarmışlardır.
Böylece medreseler, dinsel bilgiler öğreten bir kurum durumuna gelmişti.
Osmanlı Devleti'nde modern eğitimin başlangıç ve gelişim yıllarındaki en önemli sorun, okulundan yetişmiş, mesleği öğretmen olan çağdaş eğitimci yokluğu olmuştur.
Çağdaş anlamda öğretmenlik mesleği, ulusal devletin oluşumuyla ortaya çıkmıştır. 1789 Fransız Devrimi'nin getirdiği ulusal devlet, din eğitimi yerine ulusal eğitimi, kilise yerine okulu, papaz yerine öğretmeni getirmiştir.
Devrim yönetimi, öğretmenlere devrime bağlılık yemini etmeyi zorunlu kılmıştır. Öğretmenler, devlet memuru olarak devlet bütçesinden ücret alacaktır ve ulus devletin yurttaşını yetiştirecektir.
Öğretmenlik mesleği; ulus devletin ortaya çıkması, insan haklarının gelişimi, Sanayi Devrimi'nin getirdiği yenilikleri uygulayacak eleman ihtiyacı, eğitim biliminde elde edilen yeni bulgular ile bilim, kültür ve sanattaki ilerlemelere bağlı olarak gelişme göstermiştir.
Avrupa, Rönesans ve Reform hareketleri, keşifler, güzel sanatlar, tıp vb. konularda ilerlerken Osmanlı Devleti bu gelişmelere ayak uyduramadı. Sürekli yenilgilere ve toprak kayıplarına uğradı.
Sonunda Osmanlı yöneticileri, Avrupa'da görülen bilimsel ve eğitim sistemlerindeki gelişmeler nedeniyle eğitim alanında bir değişiklik gerektiğini kavramışlarsa da medreseleri çağa ayak uydurmaya ve yeniden düzenlemeye gitmek yerine, uzmanlık yüksekokulları açmaya başladılar, medreseleri kendi hallerine bıraktılar.
Sözgelimi III. Selim Dönemi'nde açılan okullar:
Deniz Okulu (1773), Kumbarahane (1792), Topçu Okulu (1794), 400 ciltlik Topçular Kitaplık oluşturuldu.
II. Mahmut Dönemi'nde ise; Tıp Okulu (1827), Harp Okulu (1834-1835) açılmıştır.
Batılı anlamda açılan bu okullara karşılık, sıbyan okulları ile uzmanlık yüksekokulları arasında bir okul yine düşünülmemiştir. Sıbyan okullarından çıkanlar arasından seçilerek yüksekokullara öğrenci alınmıştır.
Sıbyan öğrencilerinin bilgileri, yükseköğretimi izlemeye yeterli ve uygun değildi.
Bu uyumsuzluğu ortadan kaldırmak için II. Mahmut 1838'de sıbyan okulları üzerinde Rüştiye okulları açılmasını kararlaştırmıştır, ama sadece memur yetiştirmek için Maarif Okulu, dışişleri memuru yetiştirmek için de Edebi Bilgiler Okulu adıyla İstanbul'da iki okul açılabilmiştir.
II. Mahmut Dönemi'nde de ilköğretim ve ortaöğretim alanında yenilik ve gelişme olmadı.
Tanzimat Dönemi'ne kadar ilköğretim okullarının gelişmesi için hiçbir şey yapılamadı. Çünkü bu okullar, Vakıflar Bakanlığına bağlıydı, bu bakanlığın yöneticileri, medreselerden yetişmiş ve her yeniliğe karşı çıkan ulemadan oluşmaktaydı. Bu okular da medreseler gibi devletin denetimi dışındaydı.Yabancı ve azınlık okulları da devletin denetimi dışında kalmıştı.
Ülke sınırları içinde 1894'te 398 Protestan, 1907'de 465 misyoner; 37 şehirde 72 Fransız; 19 ilde 27 ABD okulu bulunmakta idi.
1917 verilerine göre sadece İstanbul'da 83 İngiliz, 44 Rus, 24 İtalyan, 7 Alman, 7 Avusturya okulu vardı.
Elazığ'da 83, Erzurum'da 24, Diyarbakır ve Bitlis'te 22'şer, Adana'da 18, Ankara'da 9, Van'da 8 yabancı okulu bulunuyordu.
Azınlık ve yabancı okulları, Osmanlı Devleti yararına değil, kendi toplumlarının çıkarları doğrultusunda, Osmanlı aleyhine çalışacak kadrolar yetiştirmekteydi. Birinci Dünya savaşı ve Kurtuluş savaşı yıllarında Türk toplumu zararına çalışmaları bu kadrolar yürütmüştür.