Toplumların hiyerarşik ve bürokratik yapısı olarak kısaca tanımlanan devlet; toplumun örgütlü yapısı olarak bireyler tarafından oluşturulur ve bireyler tarafından yönetilir. Başlangıçta ortak akıl ve birlikte yönetim anlayışıyla ilgili tarafların (kesimlerin) oluşturduğu devlet organizasyonunu yöneten egemenler ve etkili olan çevreler, kamu kaynaklarını ve egemenlik haklarını kullanırken eşitsizliğe ve dağıtımda adil olmayan bir yapının oluşmasına neden oldular.
Tarihi gelişim sürecinde Devlet'in toplumsal örgütlenmedeki bu egemen duruşu; önce devleti kuran ve etkili olan taraflardan oluşan aristokratların varlığı ile dengelenmiştir. Toplumsal gelişmeler zaman akışı içinde girişimci özelliklerine sahip kişilerin önderliğinde kamusal kaynakların kullanılmasında ve egemenliğin paylaşılmasında ürettikleri mal veya hizmetleri satarak kazandıklarıyla güç odakları haline gelen kar odaklı kurumları kurdular. Bu işletmeler ve ortaklarının sahip oldukları ekonomik olanakların artması ve güçlenmeleri; başka bireylerin bireysel olarak veya işletme kurarak girişimci olmaları yönünde özendirici örnek oldular. Bu gelişim sonucunda katma değer yaratan kapital odaklı siyasal bir sistemin ekonomisinin alt yapısı ortaya çıktı.
Yaratılan katma değere ve kamu kaynaklarına hükmeden devlet ve işletmeler toplumsal sorunların çözümünde yetersiz kaldılar. Kar odaklı kurumların sermaye güçlerine karşı, emekçiler sendikalarını kurdular. Devlet, kar odaklı kurumlar ve sendikalar kendi taraftarları dışında kalan ve kamu kaynaklarından yararlanamayan kesimlerin toplumsal sorunlarını çözmek amacıyla gönüllülük anlayışıyla dernekler kurulmaya başlandı. Bu yapılanma süreci üçüncü sektör olarak adlandırılan kar amacı olmayan kuruluşların gelişmesini etkiledi. Bu durum devlet yapılanmasında üçüncü sektörün etkin bir rol oynamasını ve bu kuruluşların güçlenmesini sağladı.