Tek Başına

Bir gün daha kalayım mı dediğinde, yok demiştim. Gitsen belki de daha iyi olacak.

Ben ne kadar ısrar etsem de Fulya bir gün daha kalmış, geç gitmişti beni dinlemeyerek. Aslında ondan bir an evvel ayrılıp onun yalnız kalmasını istiyordum. Sanki ondan öç alırcasına, yalnızlığı tatması ve acı çekmesini istemiştim. Ama ne kadar çok yanıldığımı bütün düşüncemin hatalı, bencil olduğumu şimdi daha iyi anlıyor ve kendimden utanıyorum.

Çünkü yalnızlığın acısını daha çok ben çekiyorum.

Belki de ayrılmak isteyen ben değildim.

Belki de terk edilen bendim.

Yalnızlığı yudum yudum içen, tek başına kalan, benim işte.

Birlikteliğin tek büyük güç olduğunu yalnız kalınca anladım.

Bizi ayakta tutan, güç veren, akşamları o sıcak kendi evimize hızlı hızlı gelmemizi sağlayan, aslında orada bulunan diğer yakınlarımızdı.

Ne evimiz, ne arabamız, ne de diğer eşyalar değildi sevdiğimiz yer.

Sevilen, uğrunda kıymet verilen, tek olan tartışılmaz yakınlarımızdı.

Keşke sağ olsaydı, hasta yatsaydı da yatakta, ben ona baksaydım, diye ağlıyordu komşu kadın kocasının ardından. Yalnız kalmaktansa, kendi yaşamı sürdükçe kocasına her türlü hizmeti etmeye hazırdı.

Ne kadar haklıydı.

Keşke yaşasaydı kocası.

Ayakta olmasa da evinin içinde yaşıyor olsaydı. Hayatı böyle altüst olmazdı.

Oysa şimdi kocasından kalan mirası, makamı ona huzur veremiyor. Huzur bir yana miras yüzünden çıkan tartışmalar ise onu daha da üzüyordu.

Keşke sağ olsaydı kocası.

Birlikte paylaşılan bir geçmiş, tek başına huzur vermiyordu artık.

Veremezdi de zaten.

Tıpkı şimdi benim de eski günleri aramam gibi.

Ve solmaya yüz tutmuş fotoğraflar da, geçmişi saklamaktan başka hiç bir işe yaramıyordu.

Aslında yeniden hayata dört elle tutunmak o kadar da kolay olmuyor.

Gerçektende zor.

Gitmekte zor.

Kalmakta zor.

İnsanın yaşamını tümüyle değiştirmesi gerçekten de zor.

Bir kadının gözyaşları..

Bir de benim yalnızlığım..

Senin yokluğun...

Keşke hiç sözümü dinlemeyip gitmeseydin...

Hep yanımda kalsaydın sevgili.