SİNCAN

Türk kavminin başladığı, doğduğu, Türk'ün tarih sahnesine çıktığı... Hunları, Göktürkleri, Uygurları, Karahanlıları, Gaznelileri, Selçukluları topraklarında barındırmış bir bölge...

Bunların yanında Dede Korkut'tan Kutadgu Bilig'e birçok hikayeye, destanlara konu olmuş, üstüne filmler çekilmiş romanlar yazılmış bir medeniyet beşiği, kültür abidesi... Yer altı ve üstü kaynaklarıyla bölgenin en verimli merkezi, Tarihi İpek Yolu'nun geçiş noktası...

Şaman, Hint, İslam ve Hristiyan medeniyetlerinin harmanlandığı yer... Milattan önce 'Turan' olarak isimlendirilen bir bölgeden yani Doğu Türkistan'dan bahsediyorum. Türkistan Farsça 'Türklerin diyarı' anlamına gelmektedir. Asya'nın kalbi olarak nitelenen Doğu Türkistan (Sincan), Türkmenistan'ın beş bölgesinden yalnızca birisidir.

Gelelim günümüze...

Bu bölgede yaşayan halk üzerinde son aylarda iyice artan Çin baskısı ve zulmü yeni değildir. 70 yıllık bir geçmişten bahsediyorum.

Zulmün tarihi 1949...

Çin Halk Cumhuriyeti'nin 1949 yılında kurulmasından itibaren Doğu Türkistan, (Çin resmî olarak bu bölgeyi Sincan Uygur Özerk Bölgesi olarak tanımlamaktadır.) tarihinde 1933 ve 1944 yılları olmak üzere iki defa bağımsız olsa da, Çin'in işgaliyle bu devletin kontrolü altına girmiştir. Bu tarihten sonra, çoğunluğu Müslüman ve Uygur Türkü olan bölge halkı, Çin tarafından aralıksız şekilde sistematik asimilasyona, çeşitli işkencelere ve zulüm politikalarına maruz kalmaktadır. Bu olaylar, son aylarda o kadar bariz ve aleni şekilde yapılmaktadır ki dünyanın gözü bir anda bu bölgeye çevrilmiştir. Çevrildi de ne oldu? Çin bu zulmünden vaz mı geçti? Tabii ki hayır.

Asya'nın kalbi olarak bilinen bölge yer altı ve üstü doğal kaynakları bakımından bölgenin incisidir. Konumu ve arazi şartları bakımından jeostratejik önemi de kayda değerdir. Doğu Türkistan'ın petrol ve doğalgaz rezervi o kadar fazla ki yaklaşık 30 bölgeden doğalgaz çıkarılmakta ve Çin, petrol ve doğalgaz ihtiyacını bu bölgeden karşılamaktadır. Doğu Türkistan'dan her yıl Çin'e yaklaşık 10-15 milyon ton petrol taşındığının bilinmesine karşın petrol Çin'e oranla daha pahalıdır. Ayrıca Çin, Doğu Türkistan'ı Avrasya'ya çıkış kapısı olarak da görmektedir.

Tek gayesi bölge kaynaklarını ve zenginliğini tekeline almak olan Çin, bu uğurda pervasızca her şeyi yapmaktadır.

Bu devletin çeşitli baskı ve zulüm yöntemlerinin yanında bir de olayın ahlaki yönü var ki insanın adeta kanını donduracak türden. Doğu Türkistan Milli Meclisi Başkanı olan Seyit Tümtürk, yaklaşık 5 milyon bölge halkına Çin tarafından doğrudan asimilasyon uygulandığına, toplama kamplarında bulunan genç kadınların zorla Çinli erkek işçilerle evlendirilerek, hamile bırakılmaya zorlandığına dikkat çekmektedir.

Çoğu Uygur Türkü kadının Sincan'ın çeşitli bölgelerinde hiçbir sosyal güvence altında olmadan çalıştırılması da işin başka bir boyutu.

Tümtürk ayrıca, Çin'in ıslah evlerinde kalan yaklaşık 1 milyon Uygur Türkü çocuğun, bilinçli bir şekilde komünist ideolojiyle Doğu Türkistan'a ve halkına düşman olarak yetiştirildiğini açıklamaktadır. Tüm bu olanlar Müslüman Doğu Türkistan halkına karşı yürütülen adım adım yok etme sürecini gözler önüne sermektedir. Çin, insan onurunu ve saygınlığını hiçe sayarak, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin ilgili maddelerini de açıkça ihlal etmektedir, uluslararası hukuku tanımamaktadır. Eee kimin umurunda canım insan onuru, hayatı ve saygınlığı? Önemli olan zengin olmak! Zenginleşmek! Daha da büyümek değil mi?

Türk'ün ana yurdu, öz vatanı, Türk medeniyetinin ve kültürümüzün beşiği olan bu bölge üzerinde, her birimizin dikkatli ve hassas davranması gerektiğini ifade etmek istiyorum; çünkü Doğu Türkistan'da yaşayan soydaşlarımız özelinde halihazırda yaşanan insanlık dışı davranışlar, hiç de iç açıcı olmamakla beraber, uzun yıllardır baskı ve zulme, asimilasyona kadar giden Çin'in bu bölge ve halkı üzerinde uyguladığı sert politikalar, artık haddini aşmış ve insan onurunu haysiyetini ayaklar altına almaya varan süreçlere kadar gitmiştir. Zulmün karşısında ve mazlumun yanında olan milletimiz ve devletimiz, dindaşlarımıza ve soydaşlarımıza yanlarında olduğumuzu hatırlatmalıdır. İktidarından muhalefetine, STK'larından toplumun her kesimine varıncaya dek haksızlığa, asimilasyona ve Çin'in akıl almaz uygulamalarına son vermesi için avaz avaz bağırmalıyız.

Son olarak iktidar ve muhalefet kanadından, STK ve halk temsilcilerinden oluşturulacak olan bir heyet, ivedi olarak Doğru Türkistan'a gitmeli ve durumu yerinde gözlemlemelidir.

1970'lerde meydanlarda 'Tanrı Dağı kadar Türk, Hira Dağı kadar Müslümanız' deniyordu. Şimdi de diyelim...

Öz kimliğimize, soydaş ve dindaşlarımıza gerekli özeni en azami şekilde gösterelim.