Bir aylık zamandan sonra yeniden karşınızdayım. Birbiri arkasına geçirdiğim ameliyatlar bana yazma fırsatı vermedi. Ayağa kalkar kalkmaz sosyal medyada 'it taşlama' işine de başlamış olduk. Tekrar merhaba dedikten sonra Bismilllah diyelim…

Fazla zaman geçmedi. Bundan 1,5 ay önce savunma sanayi ve Rifailik ile ilgili yazıyı kaleme alırken nasıl bir aysberge tosladığımın farkında bile değilmişim. Savunma sanayiinde Rifailiğin yapılanmasını, bağlantılarını ve etkilerini anlatmakta izleyeceği strateji/yöntem, bu ezoterik tarikat görünümlü oluşumun bu alandaki amaçlarını anlayabilmek açısından önemliydi. Bilindiği gibi ezoterik dinî yapıların en belirgin özelliği, kamuoyundaki görüntülerinin tam aksi faaliyetlerde bulunduklarını ve stratejiler izlediklerini gizleyen kripto yapılar olmalarıdır. Labirent gibi…

Sahte Mesih Sabetay Sevi'nin Karadağ Ulgin'deki Türbesi.

Bu konuda FETÖ örneği Türkiye için çok öğretici oldu. Şimdi sırada Adnan Oktar grubu var. Bu tip dinî görüntülü cemaatler /tarikatlar /dergahların ortak yanı, gayri Müslimlerle diyalog içinde olmaları nedeniyle, İslami yorumlayışını beğenmedikleri halka yönelik (yabancı istihbarat örgütlerinin) beşinci kol faaliyetlerine açık olmaları. Hedefleri, çeşitli kurum ve kuruluşlar içine sızarak kararlarda söz sahibi olmak, ulusal çıkarlarımızı gözetiyor görünürken aslında engellemek. Gizledikleri amaçlarına bir örnek, FETÖ'nün İslam ve terör konusunda olumlu faaliyetler içinde görünürken aslında ülke düşmanlarıyla işbirliği içinde olmaları değil midir? Diğer bir örnek ise, otomobil üretimi konusunda sermaye ve teknoloji olarak bu işin üstesinden en kolay gelebilecek olanların, kendilerine yerli ve milli üretim konusunda çağrı yapıldığında bu işe girişmek yerine geri geri gitmeleridir. ? Savunma sanayimizde de durum ne yazık ki çok daha karmaşık. AK Parti 16 yıl iktidarda olduğu ve Savunma Sanayii Müsteşarlığı' SSM de Cumhurbaşkanlığı'na bağlandığı halde bu alandaki engellemeleri tam olarak aşabilmiş değil.

Kamu kurumlarında 'paralel yapı' tasfiyesi başladığında SSM ve savunma sanayi sektöründeki FETÖ'cü yapılanma işlerin yavaş yürümesine bahane gösterilmişti. Durumun bununla çözülemediği artık birkaç yıllık tasfiyenin ardından iyice anlaşılmış durumda. Karşı karşıya bulunduğumuz bugünkü durum, bizi ister istemez artık Cumhurbaşkanlığı'na bağlanmış olan Savunma Sanayii Başkanlığı (SSB)'nın daha önceki dönemlerine,'Savunma Sanayii Geliştirme ve Destekleme Başkanlığı' (SAGEB) yıllarına götürüyor. Tezgah içinde tezgahın, ihanet içinde ihanetin olduğu Türkiye'nin arkasına dolanarak kaynaklarını heba etmenin, manda ve himayeciliğin dibe vurduğu yer ne yazık ki savunma sanayi olmuş.

Savunma sanayinde aslında Türkiye'yi uçuracak, teröre karşı aktif mücadele başarılı kılabilecek projeler hazırlanmış aslında. TAİ'nin özgün İHA geliştirme projesi, F-16 uçakları Elektronik Harp sistemi, F-4 uçakları modernizasyonu, M-60 Tank modernizasyonunu sıralayabiliriz. İlk baskısı 1989'da yapılan Deniz SOM'un 'Gözleri Bağlı Şahin' kitabı (Tekin Yay.) daha o dönemdeki F-16 uçakları 'Elektronik Harp' sistemleri için Türkiye'de MİKES ortaklığının kurulmasını, off-set yolsuzluklarını ve başarıları desteklenmeyen milli sanayimizin ölüme terk edilişini gözler önüne sermektedir. Post modern darbenin kudretli generali Çevik Bir başta olmak üzere yurtiçi geliştirme projelerini hazır alıma çevirip savunma sanayimizi engelleyen 28 Şubat'çıların 'Savunma Sanayii Geliştirme ve Destekleme Başkanlığı' projelerin altında bir de baktım ki Gezi olaylarının mimarı Soros'un yerli işbirlikçi Osman Kavala çıkıverdi.

Altay Vakfı'nın ATO desteğiyle yaptığı Semiha Ayverdi paneli.

Bu satırları yazarken Ankara Ticaret Odası, Altay Vakfı'nın bir toplantısına en sahipliği yapıyordu. Toplantının konusu vefatının 25. Yılında Semiha Ayverdi merhumu anmaktı. SAGEB (SSM, SSB) kurulduğu yıllarda tarikatları tanıtan Milliyet gazetesinde yer alan yazı dizisinin 03.06.1986 tarihli bölümünde 'Rifailik' konusu işleniyor ve şöyle deniyordu: '...Şu günlerde ismi gazete sayfalarında çok geçen Vahit ERDEM... de (mürşidleri Kenan Rifai'nin fikirlerini ve düşüncelerini yaymaktan başka amacı olmayan Samiha) Ayverdi'nin öğrencilerindendir.'

Nokta Dergisinin 11 Aralık 1988 yılındaki yayınında 'Rüfailer: Elhamdülillah Atatürkçüyüz'başlıklı makalesinde ise, Rufailik ve Rifailik arasındaki farklılık şöyle anlatılıyor:

'Rufai tarikatının kurucusu Ahmet Rufai (doğumu: Basra, ölümü: 1183) olduğu, Rifai tarikatının şeyhinin ise Kenan Rifai (1867-1950) olduğu belirtiliyor. Rifailer, yanlış olarak Rufailerin İstanbul Kanadı olarak biliniyor. Kenan Rifai'nin sadık müridlerinden Ekrem Hakkı Ayverdi'nin Kubbealtı Akademisi Kültür ve Sanat Vakfı'nın temellerini attığı belirtiliyordu. Aralarında Agah Oktay Güner gibi pek çok tanınmış ismin olduğu İstanbul grubu, örtünmeyi şekilcilik ve taassup olarak görüyor, namaz-niyazı da pek önemsemediği vurgulanıyordu.' (Nokta Dergisi 11.12.1988, sayı:49, 'Rüfailer: Elhamdülillah Atatürkçüyüz')

1986-1993 yıllarında SAGEB/SSM Kurucu Başkanı ve Müsteşarı olarak görev yapan Vahit Erdem, hemen ardından 'Altay' ismindeki vakfı kurdu.. Rifaîlerin 'Kubbealtı Akademi Mecmuası'nın Nisan 2010 tarihli mülakatında Vahit Erdem, Rifailik'le olan bağını Nisan 1994 tarihinde kurucusu olduğu 'ALTAY Kültür, Sanat ve Eğitim Vakfı'nın Başkanlığını yaparak sürdürdüğünü belirtmekten geri durmuyordu. (Vahit Erdem ile Mülakat', Kubbealtı Akademi Mecmuası, Nisan 2010, sayı:154, yıl:39/2 www.kubbealtı.org.tr/files/2010nisan.pdf)

Vahit Erdem'den sonra dikkat çeken diğer isim ise M.Veysel Yayan…Vahit Erdem tarafından işe alınan M.Veysel Yayan, 'Savunma Sanayii Müsteşarlığı' yardımcılığı görevinde de bulundu. Yayan 25.09.2017 tarihinde 'Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Müsteşarı' olarak atandı.

Ayverdi Enstitüsü 'Samiha Ayverdi Arşiv Dökümü'nde, Samiha Ayverdi'ye yazılan fakat karşılığı bulunmayan mektuplar arasında Veysel Yayan'ın da mektubu bulunduğunu belirtmeden geçmemeyim. (Ayverdi Enstütüsü, s.26 /85). Yayan'ın Ayverdi Enstitüsü'ne gönderdiği bu mektup, Ensitütü'nün kurulduğu 1993 yılı sonrasına yani savunma SSM'de görev yaptığı yıllara rastlıyor. (Samiha Ayverdi'nin 1993'de ahirete irtihali ardından Kubbealtı bünyesinde bir Enstitü kurulması kararlaştırılmış, ilk yıllarda Çemberlitaş'daki vakıf merkezinde çalışmaya başlayan Enstütü, 2009'dan itibaren Fevzipaşa Caddesi'ndeki binada (Ekrem Hakkı Ayverdi'nin eski evi) çalışmalarına devam etmiştir. (http://www.kubbealti.org.tr/files/ayverdienstitusu.pdf)

MHP'nin önemli isimlerden daha sonra Anavatan Partisi'nde siyaset yapan Agah Oktay Güner'in ismine, daha önemlisi kızının ve damadının ismine de Savunma Sanayi Rifailik ilişkisinde rastlıyoruz. Kubbealtı Akademisi Kültür ve Sanat Vakfı'nda ismine rastladığım Güner'in damadı Fahir Zülfikar ve yiğeni Peyman (Ertürk) ZEREN SAGEB kurulduğunda işe başlayanlardan. (Samiha Ayverdi'nin 100. Doğum yıldönümü anısına 16.12.2005 tarihinde TÜRKKAD tarafından İstanbul'da düzenlenen 'International Symposium of Women and Sufism'sempozyumunda 'A Contemporary Sufi, Ken'an Rifai Büyükaksoy's Understanding of Women and Samiha Ayverdi (20. Yüzyıl'ın İslam Mutasavvıflarından Ken'an Rifa'nin Kadına Bakışı)'adlı bildiriyi sunan Cangüzel Güner ZULFIKAR'ın Agah Oktay Güner'in kızı olduğu anlaşılmaktadır. Bu bildirinin yayınlandığı kitaptaki tercümesini Yekta Zülfikar ve (Güner'in damadı) Fahir Zülfikar birlikte yapmıştır.)

İlişkiler bununla da sınırlı değil. Girift ilişkiler ağı Savunma Sanayii Başkanlığı (SSB)'nın daha önceki dönemlerine, Faruk Özlü'nün milletvekili olmadan önce Müsteşar Yardımcısı olduğu 'Savunma Sanayii Müsteşarlığı' (SSM) dönemine ve hatta Vahit Erdem'in Başkan ve Veysel Yayan'ın yardımcısı olduğu ilk kuruluştaki 'Savunma Sanayii Geliştirme ve Destekleme Başkanlığı' (SAGEB) yıllarına götürüyor bizi. SSM'in yurtiçi geliştirme projelerini hazır alıma çevirip savunma sanayimizi engelleyen 28 Şubat'çıların SSM'de Müsteşar Yardımcısı yaptığı Faruk Özlü'nün de Veysel Yayan'la kritik ilişkileri de göze çarpmıyor değil. Şimdi diyeceksiniz ki peki kim bu Faruk Özlü?

Yıldız
Teknik Üniversitesi'nden (YTÜ) 1986 yılında mezun olan Faruk Özlü, YTÜ'nde Araştırma Görevlisi olarak başladığı çalışma hayatına 1990 yılında (Sözleşmeli Personel olarak) işe başladığı SSM.lığında devam etti. Zırhlı Muharebe Aracı (ZMA) projesinde 'proje mühendisi' olarak görevlendirilen Özlü, 1991-1992 yılları arasında İspanya'da şimdiki Airbus firmasında proje ve mühendislik eğitimi aldı ve (bu konuda hazırladığı uzmanlık teziyle) 1993 yılında uzman oldu. 1995 yılında (Gölbaşı'nda FNSS üretim tesisi kurulurken) ZMA Proje Müdürlüğü ardından 1999'da Proje Daire Başkanlığı'na (Kara araçları, elektronik harp, muhabere ve yazılım, roket ve füze sistemleri projelerinden sorumlu) atanan Özlü, M-60 tank modernizasyonu projesinin müzakerelerini yürüttü. 2001 yılında Müsteşar Yardımcısı olan Özlü, kendisine bağlı 6 Daire Başkanlığının (Kara, Deniz, Hava, Elektronik Harp, Muhabere ve Bilgi Sistemleri, Roket Füze ve Mühimmat) projelerinin yürütülmesinden sorumlu olmuş, 2008 yılında Kurumsal Yönetim Hizmetleri Müsteşar Yardımcısı yapılmıştır (projelerdeki aktif görevinden uzaklaşmıştır). 24.05.2016 tarihinde 'Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı' görevine getirilen Faruk Özlü, bu görevi 10.07.2018 tarihine kadar sürdürdü. Bu yüzden Bakanlığa Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yakın ekibinden Mustafa Varank geldi.

TAI'nin Milli İHA projesini kim engelledi?

İlk olarak, hepimizin önemini artık çok iyi bildiğimiz İnsansız Hava Aracı (İHA) konusunda TAİ'nin Türkiye'de ilk İHA geliştirme projesini başlattığını ancak projenin devam ettirilmeyerek nasıl engellendiğine bakalım:

Milli ilk İHA üretimi 1990'lı yılların başlarında TAI tarafından gerçekleştirilmiştir. İHA-X1 Şahit isimli bu İHA modelinin ilk prototipi 1992 yılında tamamlanmıştır. Aracın uçuş testleri Sivrihisar, Denizli ve Afyon'da yapılmasına rağmen seri üretimi gerçekleştirilmemiştir. TAI tarafından tamamen milli imkanlarla geliştirilen Baykuş / Pelikan / Martı Projeleri, İHA sistemleri olarak sayılsa da, Türkiye'nin ilk İHA sistemi UAV X-1 projesidir. TAI tarafından 1990 yılında tasarım ve imalat çalışmalarına başlanmış, ilk uçuş 1992 yılında gerçekleştirilmiştir. TAI tarafından 'Şahit' adı verilen(1) UAV-XI projesinde, kavramsal tasarım çalışmaları 1989'da başlayan iki prototipin üretimi Nisan 1992'de, testleri de Ekim 1992'de tamamlanmış, geliştirme çalışmalarına 1993'te devam edilmiştir. İDEF 1995 Fuarı'nda Ankara'da sergilenen İHA-X1 (UAV-X1) 'şahit' uçağı , SSM'in 1995 broşüründe de fotoğrafıyla tanıtılmıştır.

1990 yılına ait resmi belgelerde; İnsansız Hava Aracı (UAV: Unmanned Aerial Vehicle) araştırma ve prototip yapımı projesi ile ilgili olarak, TUSAS Havacılık ve Uzay Sanayii A.Ş. (TAI) ile Savunma Müsteşarlığı arasında 01.03.1990 tarihinde sözleşme imzalanmıştır. TAI tarafından yürütülmekte olan projenin amacı, iki adet insansız hava aracı prototipi ile bir adet yer destek teçhizatının yapımını gerçekleştirmektir. Sözleşmeye göre 1990 yılında Fon'dan (SSDF) 342.545.160 TL ödeme yapılmıştır. 1991 yılı Faaliyet Raporu'nda; Projenin süresi 21 ay, bütçesi 278.500 dolar olarak belirlenmiştir. Ancak 17.10.1991 tarihinde yapılan ek protokol ile projenin bütçesi 550.000 dolar artırılmış ve 828.500 dolara baliğ olmuştur. Bu miktarın 809.686 doları fiilen ödenmiştir. Sonraki yıllarda faaliyet raporları dilek temenni beklentiler ile dolu iken 1994 yılındaki faaliyet raporunda iki kelime bile yoktur. Nedeni ise 'Uçuş testleri yapıldı ama bütçe problemleri ve ihtiyaçların net olmaması gibi sebeplerle 'seyrüsefer' ve 'faydalı yük' entegrasyonu fazlarına geçilemedi.' İfadesidir.(Türkiye'nin İHA Serüveni, Taner Altınok, Bilim ve Teknik, Aralık 2010, s.40
(http://www.vizyon21y.com/documan/Genel_Konular/Bilim_Teknoloji/Astronomi_ve_Uzay/Havacilik/Turkiyenin_Insansiz_Hava_
Araclar_Seruveni.pdf)


Faruk Özlü'nün henüz SSM Müsteşar Yardımcılığı görevinden ayrılmadan kısa süre önce yaptığı garip bir değerlendirme, aslında Baykar'ın milli ve yerli İHA projesinin önünün kesilmesinde rolü olup olmadığı sorusunu akla getiriyor: Habertürk Gazetesi Yazarı Güntay Şimşek(Habertürk 27.04.2016 'Silahlı İHA yapalım mı, alalım mı?', Güntay Şimşek (www.haberturk.com/)y azısında SSM Müsteşar Yardımcısı Faruk Özlü'nün açıklamalarını hayretle izlediğini yazıyor:

'Baykar'ın Bayraktar İHAsistemleri TSK'nın envanterinde gece-gündüz hizmette. Hatta silahlı modeli Roketsanile yapılan ortak çalışmada denendi ve başarılı oldu. Hasılı silahlı İHA üretecek duruma gelmişiz, fakat ne hikmetse üretim tarafında bir karışıklık var. İthal olunca almak kolay, ama yerliyi yapmaya gelince aykırı sesler kendi içimizden çıkıyor. (...)

Geçen hafta,'İnsansız Hava Araçları (İHA)'nın silahlı versiyonlarını yapalım mı, ithal mı edelim? başlığı altında kaleme aldığım yazımı bir televizyonda değerlendiren Özlü'nün, 'Yerli silahlı İHA üretimlerini bekleyerek, 3-5 yıl kaybetmeyelim'şeklinde talihsiz bir yorumu oldu. Halbuki İHA'ların silahlandırılması konusunda yerli şirketlerimizin ciddi başarıları var. Medyaya sürekli yansıyor. Bunların bir milletvekili tarafından bilinmemesi imkansız. Hatta öyle ki, iş sözleşme boyutuna gelmiş durumda. Azıcık destekle uçan vurucu gücümüz olur. Ama Savunma Sanayii Müsteşar Yardımcılığıda yapmış ve şu an AK Parti'den TBMM çatısı altına giren bir milletvekilinin, halen daha İHA ithalatını istemesi bana pek makul gelmedi.'(Bloomberg 03.05.2016 'Yerli Kömür Ve Silahlı İHA Teşvikleri'alt başlığı, Güntay Şimşek (www.bloomberght.com)

Bu yazıların çıktığı 27 Nisan ve 3 Mayıs 2016 tarihlerinde Faruk Özlü henüz SSM Müsteşar Yardımcılığı görevinden ayrılmamıştı. Ancak Güntay'ın bu son yazısından tam 3 hafta sonra asıl sürpriz yaşandı. Bilindiği üzere Faruk Özlü, 24 Mayıs'ta 'Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı' görevine getirildi.

Yerli ve milli İHA üretimini SSM ve TAI içinde engelleyen kesimlerin hem TAI'nin 'Pelikan' hem de Baykar'ın 'Bayraktar' karşısındaki tutumları Türkiye'ye çok zaman, kaynak ve enerji kaybettirdi. Neticede Selçuk Bayraktar'ın 3-5 yıl kaybetmeden TSK envanterine kazandırdığı 'Bayraktar' İHA ve SİHA'ları kimlere kapak olmuştur siz hesaplayın. Anlaşılıyor ki bu ülkede hiçbir şey gelişi güzel cereyan etmiyor. Erdoğan yerli ve milli üretim için çabalarken, bunu olabildiğince önleme gayreti içinde olanların kimin hesabına çalıştığı anlaşılıyor. Bu yüzden bu toprakların yüzleri kavruk çocukları inadına inadına başarmak zorunda.

Savunma Sanayi, Rifailik ilişkisine Osman Kavala nereden katılıyor ? Kimin eli kimin cebinde ? Sonraki yazımızda buluşmak umuduyla…