Bayram nasıl da kursağımızda kaldı. 'El kadar' derler ya, işte o kadar köpek yavrusunun patilerinin kesilmesi yüreğimizi kanattı. Bu olay bile halen diri tuttuğumuz 'merhamet' adlı çınarın daha kurumadığını gösteriyor. Merhamet diyorum evet merhamet… Kur'an-ı Kerim'in lisanıyla 'Ruhamau Beynehum', 'Kendi aralarında mermahetli'[1] Yüce kitabımız bile birbirimize karşı merhametli olmamızı emrederken, Hz. Muhammed Efendimiz 'şefkatli, tebessümlü' davranmamızı emrederken bu hafta sonu nihayete erecek seçim çalışmalarındaki durumu gördün mü, patileri kesilen köpek yavrusunun halini hatırlıyorum. Birbirinin ayaklarını, kollarını, hatta kafasını koparmak, kesmek için birbiriyle yarışan Müslümanları görünce, duyunca 'ne oluyoruz ? Nereye gidiyoruz?' diyorum.
Fazla değil seçim kararının verildiği günlerde iki deneyimli gazeteci arkadaşım merhum Erbakan Hoca'nın oğlu Muhammet Fatih Erbakan'ı ziyaret ettiklerinde soruyorlar: 'Ne yapacaksınız Saadet Partisi'nden aday olacak mısınız ?' Verilen cevap 'Yarabbi aklıma mukayyet ol' dedirtecek cinsten… 'Ne aday olması… Cumhurbaşkanı Erdoğan'a büyük şeytan, bana da küçük şeytan diyorlar...'
İslam tarihi Müslümanların kendi aralarındaki rekabetin, iktidar ve güç mücadelelerinin öylesine kardeşlik hukuku içinde olmadığının örnekleriyle dolu… Çok değil yakın tarihimize bakalım. Kendisinin ikinci evlilik yaptığı iddialarını yaydığı gerekçesiyle Şevket Kazan tarafından terbiye edilmek istenen Hasan Damar'ın o dönemdeki ismiyle 'Avrupa Milli Görüş Teşkilatları'ndaki irşad başkanlığından alınması için bulunan isim Cemalettin Kaplan'dan başkası değildir. Fetullah Gülen'i yetiştiren gladyocu asker Zeyyad Keşapoğlu'nun Erzurum'daki üç talebesinden biridir, Kaplan. Oğluna 'Otomobil parası kazanayım döneceğim' diyerek Adana'dan Almanya'ya giden Kaplan kısa zamanda vaazlarıyla ün salıyor. İrşad başkanlığı yetmiyor zamanla…Ticari işlere giriyor. Milli Görüş'ün elinde bulunan 'helal et' ticaretinin de arkadaşı Hüseyin Kani Büyüközer ile birlikte başına geliyor. Para sayma makinesi gibi şıkır şıkır mark, gulden, frank sayıyorlar. İran devrimi olmuş, ortalık toz duman olduğu, ehli sünnet ile ilgili fitne, fesadın kol gezdiği bu dönemde; sıkı bir MSP'lilikten kendisini İrancılığa doğru kaydırıyor. Erbakan bu gidişe dur demek için müdahale edip, helal et, sucuk işini Cemalettin Kaplan'ın elinden alıveriyor. Kıyamet o zaman kopuyor. Birden bire Türkiye Cumhuriyet'i tağut, kafir düzen, MSP küfür düzeninin partisi oluveriyor. Camiler ayrılıyor, cemaatler oluyor. Müslümanın lideri 'nasıl sakalsız, nasıl kravatlı olur' diyerek Erbakan eleştiriliyor. Yerden yere vuruluyor. Takım elbise, kravatla camiye gelenlerin kravatları, şapkaları kesiliyor. Rahmetli Uğur Mumcu'nun yıllarca köşesine konuk ettiği ünlü silah kaçaksısı Murat Bayrak'ın örgütlediği Cemalettin Kaplan tahta tüfeklerle devlet kurmaya, hilafet ilan etmeye başlıyor. Ne yüzünden ? 'Sucuk işini neden elimizden aldın?' Bu sucuk, helal et organizasyonu konusunda üstad Kadir Mısıroğlu'nun sicili de pek temiz sayılmaz ama konumuz bu değil.
Hayatını Türkiye'deki siyasi İslami hareketin başına gelmeye ve İskender Paşa'nın şeyhi olmaya adamış Korkut Özal ve ağabeyi Turgut Özal geliyor aklıma… Ali Fuat Başgil'e yapılan baskı sonucunda cumhurbaşkanlığı adaylığından feragat etmesi karşısında Erbakan'ın tavrını şöyle anlatır Korkut Özal: 'Ben bunu hep söylerim, bir insanın önemli bir olay karşısındaki davranışları onun mümeyyiz vasfıdır. Mesela Erbakan'ın mümeyyiz vasfı odur, çok kimse bilmez; Erbakan Hoca yenilgiyi kabul etmez, onun hayatında yenilgi diye bir şey yoktur. Böyle çok ağır yenilgiyi bile, onu bir zafer görüntüsüne sokabilir. Yani, Erbakan'ın kişiliğini tanımak, onun dünyasına girmek çok az insana nasip olmuştu.'[2]
Erbakan ve Özal kardeşler; tekke arkadaşı, üniversitesi arkadaşı, siyaset arkadaşı velhasılı dava arkadaşıdır. RP'nin ilk yıllarında Turgut Özal'a eşinin başı açık olması, hal ve hareketlerinden dolayı çok tepki gösterilmiş 'Böyle derviş olur mu ?' eleştirilmişti. Onun gibi bir çok dervişin evladına söz geçiremediği daha sonra ortaya çıkmıştı.
1977 seçimleri sonrası MSP'nin Milletvekili sayısının yarı yarıya azalması üzerine Korkut Özal, Turgut Özal, Osman Çataklı Bergama'da bulunan Mehmet Zahit Kotku'dan randevu alırlar. Heyete Fehim Adak ve Recai Kutan'da dahil edilir. Fehim Adak hatıralarında söze ilk başlayanın Turgut Özal olduğunu söyler:
'-Efendim Necmettin Erbakan Bey bir muharebe kaybetmiştir. Osmanlı'da muharebe kaybedeni öldürürler !
Kimseden ses yok söze girdim:
-Efendim, Osmanlıların böyle bir şey yaptığını kabul etmiyorum. Muhabere kaybetmek de Allah'ın takdiridir. Eğer kusur yoksa bu Allah'ın takdiridir. Allah'ın takdirine isyan Müslümanlıkta yoktur. Bir kelle koparmak bütün insanların kellesini koparmak gibidir. Öyle Şey mi olur ? Yani bu efendim bu sırf Osmanlı'da muharebe kaybetti diye kelle almak duyulmuş şey değil. Ama kusur kabahat varsa o başka. Bunu yapan olmuşsa suç işlemiş demektir.' dedim.
Kelle işi böylece kapandı. Onlar da üsteleyemediler daha. Adamlar sanki Hakikaten darağacı hazırlamışlar.'
Gerçekten hırs ve ihtiras insanın nasıl gözünü kör ediyor. İmam Hatip Lisesi'ni yeni bitirmiş Erbakan hocamın emriyle 'cihad vakti üniversite mi olur?' sözleriyle bir yere kımıldamadan RP genel merkezinde genel başkan Ahmet Tekdal Bey'in emrinde çalışmaya başlamıştım. Yurt çapında mitingleri, Avrupa'dan 'süvari' olmak için otomobilleriyle gelen gurbetçilerin sevkini, kontrolünü, Yargıtay ile yazışmaları yapıyorduk. Akşam vakti telefonla acı bir haber geldi. İnegöl mitinginden sonra makam aracına binmek isterken Erbakan Hocamın orta parmağı kapıya sıkışarak, kopmuştu. TRT birinci haber olarak verdi. Genel merkeze gelen telefonun haddi hesabı yoktu. İlk müdahaleden sonra RP'nin o dönem il başkanı Recep Tayyip Erdoğan yabancı bir hastane ayarlayarak geçici olarak dikilen parmağı ameliyat yaptırdı.
Bu olaydan sonra uzun bir zaman geçmeden eski MSP Trabzon Milletvekili Lütfi Göktaş geldi. Uzaktan bakılınca fiziken Erbakan Hoca'ya çok benzediği için Güneydoğu ve Doğu Anadolu mitinglerinde güvenlik nedeniyle, bazen de Erbakan Hoca'yı araç takibinden kurtarmak, özel ziyaretler yaptırmak için makam aracının arkasına Lütfi Göktaş Bey'i oturtup gezdirirdik. Ona da sadece eliyle milleti selamlamak kalırdı.
Sohbet sohbeti açtı. Biz de ha bire ikram yapıyoruz, anlatılanları kaçırmamak için kan ter içinde kalıyoruz. Erbakan hoca ile Özal kardeşlerinin tekke arkadaşlığı gündeme gelince sakin sessiz adam birden hiddetlendi:
'-Ne arkadaşlığı ya… Erbakan Hoca'nın parmağının koptuğu günün ertesinde bizimkilerin kadınlar arasında dua günü var. Hacı annede orada (Hafize Özal) Konu dönüp dolaşıp Erbakan Hoca'nın kopan parmağına geliyor. Millet üzüntüsünü ifade ederken Hacı annenin sözleriyle herkes şok oluyor:
-Keşke başı kopaydı!
Bizimkiler hemen orayı terk ediyor. Siz ne kardeşliğinden bahsediyorsunuz.?'
İki kardeşin Erbakan Hoca'nın kellesini alma niyeti annelerine bile sirayet ediyor. Bu ne hırs bu ne düşmanlık…Siyaseten böylesine bir ruh haline girmek, insanı insan olmaktan nasıl da çıkarıyor?
Böyle bakınca 15 Temmuz'da işgal girişiminde bulunan 250 şehit binlerce yaralı bırakan sözde din merkezli FETÖ işi de böyle demeyin. Onlar yalnızca kardeşlik hukukunu değil, Müslümanlık hukukunu, insanlık hukukunu bile ayaklar altına aldılar. Darbe öncesi Erdoğan düşmanlığı öyle bir safhadaydı ki namaz sonrası 'Beddua'ya kalkan eller, başının kopmasıyla yetinecek cinsten değildi. 'Sokaktaki köpeğe oy veririm, Erdoğan'a oy vermem' diyenler 24 Haziran'da 2015'ten bu yana sürdürdükleri kankalığı, 'HDP'ye oy verme' geleneğini sürdürecekler. Daha bayram günü şahit olduğum, tanık olduğum olaylar yalnızca yer altına inen örgüt üyelerinin değil, asker içinde de polis içinde de FETÖ'cülerin HDP'ye oy vereceğidir.
Zerre kadar merhamet, zerre kadar şevkat zerre kadar bu vatana sadakat var mı ? TÜRKSAT'da insanları öldürdükten sonra ayakta su içmemek, sünnete karşı gelmemek için bacaklarını kırıp çömelen bu askerin Allah'ı severseniz hiç İslam ile alakası var mı ? Bunların bizim patilerimizi kesmeyi bırakın başımızı kesseler duracakları yok.
Neden ? İnsanlık unutulduğu için…Belki insani vasıfları edinmeden, bu melekeleri karakter haline getirmeden Müslüman olmayı alelade bir elbise gibi başımızdan geçirmemiz nedeniyle bunlar başımıza geliyor. İnsanlara, Müslümanlara, İslam'a zarar veriyoruz. Allah bizi affetsin…
---------
[1] Fetih Suresi, 29'uncu ayet: Muhammed Allah'ın elçisidir. Beraberinde bulunanlar da kafirlere karşı çetin, kendi aralarında merhametlidirler.
[2] Das İst Erbakan 2 Anadolu'nun Sanayileşme Sevdası, sayfa: 232