Ukrayna-Rusya savaşı 2. ayına girerken, dünyayı nasıl bir gelecek bekliyoru tartışmaya başladık. Kapalı kapıların ardında istihbarat, strateji, derinlik başta olmak üzere anlayacağınız her konu etraflıca konuşuluyor, tartışılıyor.
Belki de Durre'nin söylediği gibi; hayat daha hızlı hayat bulacak. Doç. Dr. İkbal Durre Moskova Devlet Dil Üniversitesi'nde Uluslararası İlişkiler ve Sosyopolitik Araştırmalar Enstitüsü-Bölgesel Araştırmalar Bölümü görevlisi olarak çalışıyor.
Durre,'Tarih biliminde di'li geçmiş zamanın yeri yoktur. Çünkü di'li geçmiş zamanı kullanmaya başladığımızdan itibaren olay tarih olmaktan çıkar ve fanteziye geçer. 24 Şubat artık tarihtir, ders alıp ona göre yeni stratejiler geliştirerek yeni bir tarih yazmaya çalışmakla meşgul bir Rusya var. Diğer taraftan da tarih sonuçlar üzerinden okunur, süreçler üzerinden değil. Sonuçta Rusya öyle ya da böyle Donbas'ı alacak. Gelinen noktada NATO da Ukrayna için bitti' açıklaması gerçeğin yalın hali… Bu sözler, 21. yy'nın yeni paradigmasında kutuplaşmanın, nasıl olacağını tartışmaya açıyor.
Bu kutuplaşma aynı zamanda Kafkasya, AB, Asya, Amerika ve bizim için önemli olan Ortadoğu, Körfez ve Afrika'yı da içine alıyor. Ama en önemlisi bu kutuplaşmanın nasıl ve ne şekilde olacağı…
Özellikle Ortadoğu'da iki önemli aktör Türkiye ve Suudi Arabistan'ın bundan sonraki tutumu…
Türkiye'nin Suudi Arabistan ile yaklaşık 5 yılı bulan bir donmuş ilişkisi var. Şimdi diyalog zamanı. Yeni dönemde mutlaka yeni bir Ortadoğu açılımında güçlü duruş sergilemenin zamanı geldiğini söyleyebiliriz.
Sünni duruşu olan bu iki devlete Mısır'ı da eklediğimizde yeni bir paktın, 10 yıl sonrası için nasıl bir mevzi kazanacağını da öngörmek gerekir.
Kafkasya'daki savaşı kazanıp kazanmamaktan çok, sonrasında nasıl bir Rusya, nasıl bir Ukrayna ve nihayetinde nasıl bir dünya olacağı merak konusu…
Oysa Türkiye-Suudi Arabistan, iki ülkenin ticaret hacminde hızla erime görüyoruz. Suudi Arabistan İstatistik Kurumu'nun verilerine göre, ülkenin Türkiye'den yaptığı ithalat 2020 Şubat'ta 259.3 milyon dolarken bu rakam, Aralık ayına gelindiğinde 13.5 milyon dolar seviyesine kadar geriledi.
İki ülkenin ticaret hacmi 50 milyar dolar gibi rakamlara taşıyacakken, bugün iki haneli rakamlara sıkışması acilen diyalog sürecinin hayata geçirilmesini gerekli kılıyor.
Bir milyona ulaşan Suudi vatandaşının Türkiye seyahati yok sayılacak rakamlarda. Bununla birlikte Türkiye'nin artan petrol ve petrokimya ürünlerini Suudi'den karşılama ihtiyacının yüksek oranda olduğu ortada. Oysa, Suudi ile gerçek, samimi diyalog köprüsü kurulursa, Ortadoğu'da güçlü bir açılımı beraberinde getirir.
Türkiye ve Suudi Arabistan arasındaki ilişkilerin tekrar olumlu istikamette ivme kazanmasındaki temel etkenin Biden yönetiminin Ortadoğu siyasetinde Sünni devlet vurgusunu dillendirilmese de önemi bir etken olduğu kaçınılmaz.
Ortadoğu'nun güçlü iki devletinin bugün geldiği noktada kazan-kazan ilişkisine geçmenin zamanı geldiğini söyleyebiliriz.
Hatta bu güçlü iki ülkenin girişimiyle yeni paradigma, aynı zamanda Suriye'de bile değişimi hızla gerçekleştirebileceği gibi, savaşın bile barışa dönüşmesinde etkili olacağı gözden kaçırılmamalı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Suudi Arabistan Kralı Selman arasında 21 Kasım 2020'de gerçekleştirilen telefon görüşmesinde, ikili ilişkilerin geliştirilmesi ve sorunların giderilmesi için diyalog kanallarının açık tutulması hususunda mutabık kalması ve Erdoğan'ın Suudi Arabistan'a ziyaret isteği ilişkilerin normalleşmesi için geleceğe yönelik önemli bir adımdır.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun Birleşik Arap Emirlikleri ziyaretinin ardından İslam İşbirliği Teşkilatı (İTT) 48'inci Dış İşleri Bakanları Konseyi Toplantısına katılmak üzere gittiği Pakistan'ın başkenti İslamabad'da Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı mevkidaşı Faisal Bin Farhan ile görüşmesi ve bu görüşmeye ilişkin yaptığı açıklamada, 'İlişkilerimizi daha da geliştirmek amacıyla birlikte çalışacağız' sözü tarihe düşülecek önemli bir nottur.
Ortadoğu'da iki abi ülkenin istikrar oluşumu, çağdaş ve güçlü bir Ortadoğu'nun da yaşam alanını güçlendirecektir. Bu dirayetli duruş Mısır'ı da içine aldığında Afrika açılımında daha etkin rol ve modeller de ortaya çıkacaktır. Böylece Akdeniz havzası daha etkin ve güçlü bir duruşla Yunanistan ve İsrail'i geri plana itecektir.
Cumhurbaşkanı'nın yapacağı ziyarette Kral Selman ile birlikte veliaht ile görüşeceği ve el sıkışacağı gibi, aradaki buzların da eriyeceğini söyleyebiliriz. Fakat bu görüşmelere giderken, ilişkilerin gerilmesine sebep olan odakları, Cumhurbaşkanı Erdoğan asla dinlememeli ve yanına da yaklaştırmamalıdır.
Devletlerin kendi yönetim şekli ve uygulaması, o devletleri bağlar. Dolayısıyla Suudi Arabistan başta olmak üzere, Körfez ve Ortadoğu ülkelerinin rejim güvenliği ve toprak bütünlüğünün sağlanmasında iki ülkenin duruşu yeni bir paradigmadır.
Şimdi gözler, Suudi Kralı'nın, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a göndereceği davet mektubunda olacak.
Not: Yazıyı kaleme alıp bitirdiğim de son dakika kulis bilgisini sizlerle paylaşmak isterim. Bu hafta 28-29 Nisan tarihlerinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Suudi Arabistan'a iki günlük ziyarette bulunacak. Bu ziyarete Hanımefendi Emine Erdoğan ile Aile bireyleri katılacak. Erdoğan, Umre ziyareti, Kral Selman'la iftar ve Mekke'de teravih namazı kılacak. Cumartesi sahur programından sonra Türkiye'ye dönecek. (TT.)