ODAK DENGESİ

ODAK DENGESİ

Dr. Ahmet Türker

Sonuç odaklılığı, 'sadece sonuçlardan ibaret' sandıkça hiç bir şeyden tad alamayacağız. Yargılarımız hep gerçeklikten sapmış, eksik ve önkabullerden ibaret olacak.

Her şeyi sonuca indirgediğimiz sürece, nitelikli sonuçların meşakkatli süreçlerini algılayamayız. Bu nedenle aslında süreci kavrayıp özümseyeceğimiz yerde, niteliksiz değerlendirmelerle yalnızca tüketim odaklı olmuş oluruz.

Son yıllarda hayatın her alanında da bu niteliksizliği ve tadsızlığı yaşamıyormuyuz? İlişkilerimizden tercihlerimize ve hatta kendimizi ifade ettiğimiz sanattan spora bir çok alanda yaşıyoruz. Bu kalitesizlik ve kopukluk, hormonlu aroma katılmış meyveler gibi bireyin ve toplumun ruhunu zehirliyor.

Sonuç ve süreç arasındaki dengeyi kaçırdığımız zaman çeşitli noksanlıkları da beraberinde yaşıyoruz. Değer yargılarımız ortadan kayboluyor. Değersizleşiyor ve değersizleştiriyoruz. Niteliksizleşiyor ve niteliksizleştiriyoruz. Süreci görmezden gelerek sonuca odaklandığımızda birbirimizden de uzaklaşıyoruz. Sadece konuşuyor ve dinlemiyoruz.

İletişim imkanlarının ve bilgiye erişimin en çok arttığı çağdayız. Ama insanların yanıldığı temel bir nokta var. İletişim kurmak tek taraflı değildir. Günümüz insanı kendini kapatarak iletişim kurabildiğini ve hatta doğru bilgiye ulaşabildiğini zannediyor.

Algılamaya çalıştığı veri veya enformasyonu, hatalı veya eksik algılayarak doğru bilgiye dönüştüremiyor. Sebep ve sonuç ilişkisini kuramıyor.

Sonucu meydana getiren şeyin süreç olduğunu ve sürecinse sonuca varmak için yürünen bir yol olduğunu unutuyor. Süreçteki değerlerin ve yargıların, bizi sonuca götürdüğünü ve aynı zamanda kişiliğimizi oluşturduğunu görmezden geliyor. Bütüncül bir şekilde değerlendiremiyor. Tüm esnekliğini kaybederek, gerçekliğe ve zamana uyumlu hareket edemez hale de geliyor.

Tüm bunların aksine süreç ve sonuca doğru şekilde odaklandığımızda, arasında denge kurduğumuzda, bir şeylerin kendimizden başlayan değişimine ve çevrimize olan etkilerine tanıklık edebiliriz. İhtiyaçlar ve değerler doğrultusunda düşünmeye ve yaşamaya başlarız. Çok boyutlu bakar ve bütüncül yaklaşırız. Üretici ve onarıcı bir zihin yapısında oluruz. Bu süreç bireyi ve toplumu besleyecek sonuçlara bizi ulaştırır.