O daha bir çocuktu... Hüzün yeşili gözleri, hasret mavisi çizgilerle karılmıştı. Beyaz camın ardındaki gözü yaşlı görüntüsü ile, bildik arabesk filmlerinden fırlamış gibiydi. Bakışındaki o gizemli manalarda; bazen mavi, bazen de yeşilin dozu yükselirken, buna, olayların akışı karar verir gibiydi sanki..! Yüz ifadesindeki masum çaresizliği ise, elinden alınan tüm oyuncaklarını geri alabilmek için çırpınan bir çocuk..!
Milyonların önünde ilk defa yakaladığı bir fırsatla konuşuyor, ağlıyor, hıçkırıyor, bağırıyordu... Bildik bir TV programın, minik ve ilginç bir konuğuydu kendisi..!
Belli ki, yıllarca konuşamamış ve konuşturulmamıştı. Bu yüzden, hazır sırası gelmişken susmuyor, yüreğinde tutsak olmuş tüm duyguları kapıp koy verirken, konuşuyor, konuşuveriyordu durmadan..! Masum dudaklardan dökülemeyen sözcükler, çoğunlukla gözlerinden akıyordu adeta. Bunca zaman, onu hep susturan. Kız çocuklarının henüz oyun çağında, ana kucağından koparılıp, koca kucağına itilişinin töreleriydi, böyle tek bacakla hıçkırıklar içinde coşturan..!
İki çocuğundan ayrı kalmış anne, minik bir kadındı o. Yüreğindeki bunca acı, bedenindeki yaralarla, yaşından büyük olgunlukta, birçok yerlere mesajlar da verebiliyordu üstelik..! Eğitimsizliğin, kimsesizliğin, törelerin suskunluğuydu o hıçkırıklarla bölünürken özgürlüğe coşan sözcükler..!
Hesap soruyordu ortalıkta görünmeyen birilerine. Ve bu alacaklar arasında, bir şeylerin diyetini sorarken! Ekran karşısında onu izleyen milyonların bam teline basıyor, basıyordu adeta..! Zaman zaman genzinden yükselen hıçkırıklarla bölünün sözcüklerden herkes ziyadesiyle nasibini alıyordu..! Kendi yöresinde 12 yaşlarında töreleri icabı satılmıştı birilerine. İkinci evliliğinden de iki çocuğu vardı ve terk etmişti ailesini, terk edilmek zorunda bırakılırken..!
Büyük şehirlerde yakalamaya çalıştığı özgürlüğünü, bu kez de bir kapkaççı çalışıvermişti kendisinden, tren raylarının arasına sıkışan bacağıyla birlikte. Tam yaşam gücünü yitirdiği bir sırada, hiç tanımadığı bir aile, çamurlar arasındaki bedeniyle, hastane koridorlarında sahiplenivermişti yaşam öyküsünü..! Sürekli ameliyattan ameliyata giriyordu güçsüz ve minik bedeni. Acısını dindirecek ilaçlar çoğunlukla bulunamazken, yeni ailesi, yüreğindeki yaralara merhem olmaya çalışıyordu. Geç de olsa, birilerinin yüreği O'nun için atmaya başlamıştı artık..!
Mavi gözlerindeki hasret, hüzün dolusu yeşille buluşurken, bir yerlerde biriken sözcükler, yakarışlarla dökülmeye başlıyordu yavaş yavaş..!
Kendi canı - kendi kanı ailesi tarafından sürüklenmişti onca batağın içine. Çamurlar arasında sürünen bedeniyle bir yaşam seferberliği içerisindeyken!
Çocukluğunu hiç yaşamamış, genç kızlığını bilmemiş; bir çocuk gelin ve çocuklarından ayrı kalmış minik bir anneydi! Kendisine uzanan hayırsever eller sayesinde artık, ilaçları zamanında bulunacak, ameliyattan ameliyata girmeye devam edecekti. Protez de olsa, bir gün iki ayağının üzerinde durabilme gücünü, sevgi dolu yüreklerle, çocuklarına kavuşabilme umudundan alacaktı belki. Çünkü O. henüz bir 'çocuktu' ve artık yalnız da değildi..!
'Maviye çalan hüzün yeşili ıslak gözleri, yıllardan beri ilk defa ışıl ışıl gülümsüyor gibiydi. Kaybettiği umutları önünde duruyordu sanki. Henüz yaraları, daha çok derindi... Ve önünde uzayıp giden yıllarla sevgi dolu yürekler, en büyük ilaç olacaktı belki..! Yaşamındaki tüm çirkinliklere rağmen, birileri gibi kocamaaan ve sevgi dolu, umutla çarpan bir yüreciği vardı artık. Çünkü 'O hala, bir çocuktu..!
Hani 5 Aralık Dünya Kadın Hakları Günü'ydü ve; 1934 yılında kadınlara seçme ve seçilme hakkı verilmişti ya..! Her ne kadar kendisine, yaşam ve ailesini seçme hakkı tanınmasa da..!