Milli Görüş’ü en iyi  Nurettin Soyer anlamıştı !

Meşhur bir sözdür. Arslanlar kendi tarihleri yazana kadar avcıların tarihine mahkumdur. Kendi tarihini yapmayı bırakın yaptıklarınızı tarihe anlatma kabiliyetinde olmanız bile büyük maharet, ne eşsiz iştir. Ama söylenme, 'bir bilseniz' diye başlayan bilmiş, bir o kadar beceriksizliğin itirafı sözler yaramıza merhem olmuyor.

Bir süredir CHP İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı'nın babası üzerinden gelişen tartışma bir türlü söylenip de yapılamayan 12 Eylül hesaplaşmasını tekrar gündeme getirdi. Nurettin Soyer,12 Eylül'de hem ülkücülere MHP davasında, hem de Milli Görüşcüler'e MSP davasında kök söktürüp, mahkum edebilmek için her şeyi deneyen devrimbaz bir o kadar da yeminli bir militandı.

12 Eylül MSP davası hakim ve savcıları

Peki Nurettin Soyer, Erbakan ve arkadaşlarından ne istiyordu? Albay Nurettin Soyer tarafından sorgulanan MSP'lilere aşağı yukarı aynı sorular sorulmuş ve aynı ithamlar yöneltil­mişti:

'-Laikliği ihlal ediyorsunuz, dini siyasete alet ediyorsunuz, din istismarı yaptınız.

-MSP'yi paravan olarak kullanıp, Türkiye'de İslamî bir düzen kurmak için çalışma yapıyorsunuz.

-163. Madde'yi ihlal ettiniz.

-Konya Kudüs Mitingi'ni düzenlediniz. Bu mitingde la­ikliğe aykırı davranışlarda bulundunuz. '

Bütün suçlamalara karşı, Albay Soyer'in, iki sorusu MSP'lileri oldukça kızdırmıştı:

'Siz Türkiye'de bir İslam'i düzen, bir şeriat düzeni kurul­masını istiyor musunuz, bunu düşünüyor musunuz?

Size 'Atatürk düşmanı' diyorlar, Atatürk'ün aleyhinde herhangi bir söz ve yazı tespit edemedik, ama Atatürk'ü öven bir beyanı­nıza da rastlayamadık'

MSP'liler, Soyer'i, düşünceleri yargılamakla suçlarken, Atatürk ile ilgili soruya, şu yanıtı verdiler:

'Yasalarda Atatürk'ü övmeme ve methetmemeyi suç sayan ve cezalandıran bir madde var mı ?'

İş bununla da sınırlı değildi tabi ki… 163. madde başta olmak üzere bir çok madde yüzünden siyaseten kuş dili konuşmak zorunda kalan Erbakan hayatının amacını bir cümle ile tarif ederdi: Cihad…Erbakan'ın bu amacı yıllar sonra Ak Parti ve MHP arasındaki ittifak protokolüne 'İlay-ı Kelimetullah' olarak geçecekti. Mücahid Başbuğ (Kızıl Elma'nın Kutalmış Çocukları) kitabında bu konuyu şöyle yorumlamıştım:

'Erdoğan 'hedef: Kızıl Elma' sözleri üzerine 'Evet, bizim bir kızıl elmamız var. Ne diyorlar? 'Hedef Kızıl Elma.' Kızıl Elma, elma ağacı değil ha, Kırmızı elma da değil ha. Onun anlamı çok ama çok büyük. O İla'yı Kelimetullah'tır. Çok önemli.' açıklamasında bulundu. Erdoğan'ın bu tanımı bir anlamda yıllardır kendisine yöneltilen 'Milli Görüş gömleğini çıkarttı' suçlamasına verilen cevaptı. Necmettin Erbakan'ın Milli Nizam Partisi kurulduğu günden bu yana 'İla'yı Kelimetullah' yerine kendi değimiyle 'kuş dili' siyaset gereği kullandığı 'Milli Görüş'ün yerini 'Kızıl Elma' alıyordu. Erdoğan Kızıl Elma tanımıyla aslolanın giyilen gömlek değil beden olduğunu ve onu örtecek, gizleyecek herhangi kelimeye ihtiyaç duyulmadığını ortaya koymaktadır.'

Erbakan polis eşliğinde ifadeden ayrılırken

Askerler MSP'nin dava dosyasını bin bir zorlukla hazırlamıştı. 20 Ağustos 1982 günü askeri hakim albay Atilla Tülay, Albay Nurettin Soyer ile birlikte bir bakıma yıllardan beri kuş dili konuşmak yüzünden MSP yönetiminin de bir türlü tarif edemediği 'cihad' kelimesini ayrıntısına kadar açıklamasını yapıyordu.

'İslami bir tabir olan Cihad sözcüğü, iddianamede açıklandığı gibi kısaca hakkın hakimiyeti İslam'ın hakimiyeti için yapılan mücadele demektir. İslamı hakim kılmanın yolu cihaddır. İslami kurallara göre cihad etmek namaz kılmak oruç tutmak gibi zorunlu bir dini akidedir. Bunun için yeri geldiğinde can ve mal feda edilmelidir. Cihadın yolu yapılan açıklamalar doğrultusunda öz bir deyimle Hakkın tebliğidir. İslam'ın tebliğidir yani İslam'ı insanlığa anlatmaktır.

...Hakkı tebliğ yani davayı anlatmak tatlı dil ve güler yüzle yapılmalıdır. Bunun için ferde düşen görev davayı anlatma sahası ilk planda ailesi ve çevresidir. Tanrı nizamını insanlığa anlatmanın yani tebliğ hareketinin özel adı İla-yı Kelimetullahtır.

Hakkın tebliği yani İslami tebliğ görevini kim ve nasıl yapacaktır. Şüphesiz bunun için bir teşkilat gereklidir, işte bu tebliğ görevini yani İslam nizamını halka anlatmak görevini M.S.P. yöneticileri olan sanıklar üstlenmiştir.'

Erbakan 12 Eylül sonrası MSP davasında savunma yapıyor. (Fehmi Çalmuk arşivinden)

Zaten askeri hakim ve savcıların üzerinde inanılmaz bir şekilde Milli Güvenlik Konseyi'nin daha doğrusu Kenan Evren'in baskısı vardı. Çünkü Erbakan yıllar önce Kenan Evren'in güvenilmez biri olduğunu söylemiş ve rezerv koymuştu. Kenan Evren'in Genelkurmay Başkanlığına gelmesine karşı çıkanların başında MC hükümetinin ortağı Necmettin Erbakan geliyordu. Erbakan, 1974 yılından başlayarak Kenan Evren üzerindeki rezervini hep muhafaza etti. Evren'in Kara Kuvvetleri Komutanlığına gelişi Hoca'yı rahatsız etmişti. Hatta söylenen o ki Kenan Evren Erbakan'ın kendisine olan direncini kırabilmek için annesini Hacca göndermek istediğini, vize alabilmek için Erbakan'ın tezkiyesini istiyordu. Erbakan ise Kenan Evren hakkında şöyle diyordu:

'-Bu zatı ileride Kurmay Başkanı yapmayalım. Ben pek güven duymuyorum. Onun yerine bir başka sayın generali terfi kararnamelerinde öne geçirelim.'

Erbakan'ın bu sözünü duyan kurmaylar, Evren'in rejime karşı bir çıkış yapma ihtimalini konuşmaya başlamışlardı.

Kenan Evren'in yargılamayı yapan askerler gibi Erbakan ve MSP'ye karşı kini hiç bitmedi. Bu yüzden 12 Eylül'de MSP davasını çok yakından izliyordu. Ankara Sıkıyönetim Mahkemesi'nin MSP yöneticilerine mahkumiyet kararı vermesine karşı sevincini anılarında şu ifa­deler ile anlatır:

'Bu karara çok sevindim. Allah vere de, Askeri Yargıtay bu kararı bozmasa. Eğer Yargıtay kararı tasdik eder de cezalar kesinleşirse, bundan sonra kurulacak siyasi partilerin laikliğe aykırı davranışlarına önemli bir engel oluşturacaktır.'(Kenan Evren'in Anıları, 4.cilt, s.102-103, 24.2.1983)

Milliyet Gazetesi'nde yer alan haber

Evren, Milliyet Gazetesi'nden Çetin Yetkin'in Askeri Yargıtay'ın MSP kararını bozmasına karşı yazdığı ağır eleşti­riye biraz hiddetlenerek şu cevabı verdi:

'Bu mitingi 12 Eylül'deki ilk konuşmamda mevzu bahis etmişimdir. Fakat ne yapayım? 12 Eylül döneminde her zaman söylemişimdir: Hiç bir adalet mekanizmasını, bir mahkemeye, bir savcıyı çağırıp da bunu şöyle yapın de­medik. Ben bu işi (MSP davası) bittikten sonra Askeri Yargıtay Başkanı'nı çağırdık. Kendi sebeplerini söyledi, sa­vundu kendisini. 'Dosyayı bilmiyorum ki ben. Bizim bun­ları bu şeyle (delillerle) mahkum etmemiz mümkün değildi' dedi. Evrakta şu vardı, bu vardı, işte tevsik edemedik de­mek suretiyle kendini savundu. Oturup da tekrardan mah­keme ettirecek değiliz ki! Film bitmiş artık. Yargıtay kararı kesinleşmiş.'

Evren, Milli Güvenlik Konseyi'nin baskılarına karşı MSP davasının geldiği nokta karşısında, pişmanlığını anlatmayı da ihmal etmedi:

'Askeri Yargıtay Başkanının gazetelerde daha sonra çıkan beyanı ise şöyledir: MSP hakkında verilen beraat kararının bozulması için de Komutanların arzuları oldu. Beraat ile sonuçlanan son karara itiraz ettiler. Davanın mahkumiyetle sonuçlanması, komutanların arzularıydı. Ama dava, beraat ile sonuçlandı. Eğer bir emir komuta zinciri içinde karar verilseydi, sonuç böyle olmazdı.'

Zaten MSP'lilerin mahkemelerini Milli Gazete ve Milli Haber Ajansı (MİLA) harfiyen izliyor, mahkemelerin her safhası MİLA tarafından video bantlarına alınıyordu. Yine böyle bir duruşma esnasında video kayıtlarına Mahkeme Hakimi Kayacan Özden'in diğer hakimleri ikna etmek için kullandığı sözleri kaydedilmişti.

Sese duyarlı olan mikrofonlar ile çalışan MİLA ajansı, hakimlerin oturdukları kürsünün arkasındaki fısıldaşmaları aynen kaydedilmişti. Kayıt kaseti ve deşifresi ertesi gün Erbakan Hoca'ya ulaştırıldı. Belgede şunları yazıyordu:

-Sanıklar lehine bir ara karar verilmemeli... Yukarısı bu yüzden bize ikaz da bulunuyor...

Bazı MSP'liler bu kayıtların ışığı altında 'Reddi hakim' yoluna gidilmesini önerdi. Bu fikri Süleyman Arif Emre olayı anlattığı Hatıralarında karşı geldiğini ve karşı geliş sebebini de şöyle açıklıyor

'En iyisi sivilceyi kaşımamak, böyle ortamlarda sivilce çıban olabilir'

MSP'liler'in yargılanma süreci saat öğleye doğru yaklaştığında farklı bir hal alıyordu. Ara verildiğinde hakimler yemeğe gidiyor, MSP'liler ise ilk önce mahkeme salonundan çıkmıyorlardı. Jandarmaların şaşkın bakışları altında MSP'liler getirdikleri çantalarından birer birer seccadelerini çıkartıyorlar ve Lütfi Doğan Hoca'nın imamlığında namazlarını kılıyorlardı.

MSP'lilerin cezaevinde sürdürdükleri derviş hayatı dünyanın dört bir tarafından çeşitli tepkilerin gelmesine de neden oluyor. Mekke ve Medine'de özel hatimler indiriliyor ve MSP'liler için dua ediliyordu. Bir gün en ilginç haber İngiltere'den geldi. İngiltere'de bulunan Katolik kilisesinde papaz, Pazar ayinin sonunda cezaevinde bulunan MSP'liler için dua edilmesini bile istemişti. Yakın zamanda Milli Savunma eski Bakanı İsmet Yılmaz'ın gündeme getirdiği berat tartışmasının ilk çıkış noktası ise Konya MSP Milletvekili Tahir Büyükkörükçü'dür. Nurettin Soyer'in hazırladığı iddianame için Büyükkörükçü şu sözleri belirtmişti:

'Bu iddianameyi vasiyet edelim de mezarımıza koysunlar. İnşaallah bizim beraatımız olur.'

İddianame okunurken MSP'lilerin bu tavrından mahkeme hakimleri kadar Nurettin Soyer'de irkiliyordu. Duruşma hakimi, havanın güneşli olduğu bir Cuma günü Savcı Nurettin Soyer'e 49 sayfalık iddianamenin okuması için söz verdiği sırada ani bir gürültü koptu. Gök gürültüsü ve dolu adeta mahkeme salonunu yıkıyordu. Askeri Savcı Nurettin Soyer okuduğu iddianameyi kendisi bile duymuyordu Erbakan ve MSP'lilerin ağzı kımıl kımıldı. Dua ediyorlardı. Nurettin Soyer gürültüden iddianameyi okumayı bıraktı ki korkuyla hakimin gözünün içene baktı. Hakim dayanamadı. Erbakan'a seslendi:

-Sayın Erbakan lütfen mahkemeyi manevi baskı altına almayın!

Hakim duruşmaya bir saat ara verdi. Gerçekten Mamak Garnizonu'nun dışına tek bir yağmur ve dolu düşmemişti. İbret alınacak bir durumdu. Cumhuriyet Gazetesi bir yazısında bu olayın üzerinde hikmet aranması halinde, mahkeme neticesinin buna göre belirleneceği ikazını yapıyordu. Gazete, DP zamanında da Menderes için böyle şeyler söylendiğini hatırlatıyordu.