Millî Eğitimimizin Çıkmaz Sokakları-1


Eğitim, insanı biçimlendiren; bireylerin çağdaş toplum yaşamında yerlerini almaları için gerekeli bilgi, beceri ve anlayışları elde etmelerini, kişiliklerini geliştirmelerini sağlayan bir etkinliktir.

Eğitim, eğitmek işidir. Eğitmek, bireyin akla uygun, fiziksel ve ruhsal gelişmesi üzerine etki yaparak çeşitli davranış yatkınlıkları; bilgi ve görgü aşılayarak önceden saptanmış amaçlara göre, onun belirli bir yönde gelişmesini sağlamaktır.

Türk ulusunun ve Türkiye Cumhuriyeti'nin önceden saptanmış amacı, ulusal sınırlar içinde tam bağımsız, bilim ve teknik, ekonomik, kültürel, sanatsal, sportif alanlarda ilerleyerek çağdaş uygarlık düzeyinin üzerine çıkmak; bilim ve teknikte, kültürde, sanat ve sporda, ekonomide önde olmaktır. Bunun için de akla, bilime ve tekniğe dayalı, laik, çağdaş, araştırıcı, sorgulayıcı, eleştirel düşündürücü, üretken, gelişmeye açık; Atatürk Devrimlerine ve ilklerine bağlı, Cumhuriyetin kazanımlarına ve gerçek demokrasiye sahip çıkan bireyler yetiştirecek nitelikli ulusal bir eğitim sistemi gereklidir.

Çünkü 'Modern çağda eğitim, bir toplumu millet haline getiren temel kurumdur. Öte yandan, günümüz dünyasında bir milletin fizikî varlığını ikame ederek teminat altına alması, ancak nitelikli bir eğitimle mümkündür (Selçuk Pehlivanoğlu, Eğitim-Seçim Kurtarmak mı? Nesil Kurtarmak mı? s.21).'

Millî eğitimimiz, üzülerek belirtelim ki yerlerde sürünüyor. İlkokuldan üniversiteye kadar bütün eğitim öğretim basamakları nicelik yönünden gelişmiş gibi görünse de nitelik yönünden sınıfta kalmıştır. Köyler okulsuz, öğretmensiz; taşımalı eğitim gibi ucube bir uygulama, okullar yeterli donatıma ve öğretmene sahip değil. Kısaca millî eğitim çıkmazlar içinde. Çıkış arayışları da kısır döngüden ileriye gidememektedir.


Eğitimimizin birinci çıkmaz sokağı: Ulusal bir eğitim politikasının olmayışıdır.

Türkiye'de-Atatürk Dönemi hariç-uzun soluklu yani siyasi iktidarlara göre ve eğitim bakanlarına göre değişmeyen ulusal bir eğitim politikası uygulanmıyor. Eğitim, yapboza dönmüş durumda. Tıpkı Osmanlı Devleti'nin eğitim bakanlarının uygulamasına benziyor. 'Osmanlı Devleti'nin her eğitim bakanının, vekilinin bir programı vardı. Böylece binlerce program, çeşitli programlar uygulanmak suretiyle memleketin eğitimi berbat olmuştur ( M. Kemal, Eskişehir-İzmit Konuşmaları, s.40).'

Yıllardır, aynı siyasi iktidarın her değişen eğitim bakanı, bir öncekinin yaptığını beğenmeyip kendine göre bir sistem, bir program uygulamasıyla eğitim yapboza dönmüş durumdadır. Bu çıkmazdan kurtulmak için; 'Kapsamlı bir eğitim reformunu hayata geçirecek eğitim politikaları, en öncelikli meselemiz durumundadır. Dünya deneyimleri, geçmişimizdeki birikimleri dikkate alan, bugünün ihtiyaçlarına duyarlı ve geleceği tasarlayan eğitim politikalarının işlevsel olduğunu göstermektedir. Felsefesi olan, ulusal kültüre dayanan, bilim zihniyetine göre oluşturulan politikalar, kapsayıcı ve geliştirici olmaktadır. Adaleti temel alan, fırsat eşitliğini gözeten bir ulusal program, Cumhuriyetimizin ilelebet payidar olmasının ön koşullarının başında gelmektedir.'

'Eğitim politikaları, bireysel tercihlere, belirli bir zümrenin beklentilerine ya da bir ideolojiye göre yapılandırılamaz. Eğer yapılandırılırsa dünyada geçerliliği olmayan, donuklaşmış, üretmeyen bir sistem ortaya çıkar (S. Pehlivanoğlu, age. s. 43-44).'

Ulusal eğitim politikası, Atatürk Devrimleri ve İlkelerine, Cumhuriyetin kazanımlarına, demokrasiye bağlı; akıl ve bilimi rehber edinen; üretici, eleştirel düşünen, araştıran, sorgulayan, çok okuyan, sorun çözme becerilerine sahip; bilgi okuryazarı olan yani gerek duyulan bilgiyi bulan ve elde ettiği bilgiyi değerlendirip etkin biçimde kullanabilen bireyler yetiştirmeyi amaç edinmelidir; en az 25-30 yıl değiştirilmemelidir. Bunun için de siyasi partilerin, eğitim kurumlarının, üniversitelerin, eğitimci ve eğitim bilimcilerinin, sivil toplum kuruşlarının bir araya gelip ortak bir tavır sergilemeleri gerekmektedir.

'Eğitim politikaları, bir zümrenin, bir grubun, bir görüşün kendisini ispatlama alanı değil, ülke ödevidir. Eğitim, ileriyi göremeyen siyasilerin Türkiye'ye açtığı en büyük handikaptır. Türkiye'de kişilerden kişilere, siyasi partilerden diğer partilere değişmeyecek eğitimle ilgili ulusal bir programa, eğitim politikasına ihtiyaç vardır (Selçuk Pehlivanoğlu, age. s.37, 99).'

Her konuda örnek almamız gereken Yüce Atatürk diyor ki: 'Ülke çocukları, her eğitim aşamasında ekonomik yaşamda yapıcı, etkili, başarılı olacak biçimde donatılmalıdır.' Yani eğitim nitelikli yurttaş yetiştirmelidir. Çünkü yine Atatürk'ün belirttiği gibi 'Eğitim, bir ulusu ya özgür, bağımsız, şanlı, yüksek bir toplum durumunda yaşatır ya da bir ulusu tutsaklığa ve yoksulluğa terk eder (ASD II, s. 206).'

Nitelikli eğitim, okul öncesi eğitimden başlamalıdır. Ülkemizde okul öncesi eğitim oranı % 70'lere ulaşmış iken, ilkokula başlama yaşının beş ve beş buçuğa çekilmesiyle okul öncesi eğitime katılım giderek azılmıştır. Diğer yandan geliri düşük ailelerin çocukları özel okul öncesi okullara gidemediği, devlete ait okulların da yeterli olmaması da katılımın düşmesine neden olmuştur. Oysa 'Eğitimde geri dönüşü en yüksek yatırım, okul öncesi döneme yapılan yatırımdır. Türkiye, AB ve OECD'de açık ara en sondadır. Okul öncesi eğitimi, tüm yurtta zorunlu kılmaktır. Bunun için de okul öncesi öğretmeni yetiştirme ve müfredat geliştirmede ciddi bir atılım yapılmalıdır (S. R. Şirin, age. s. 164).'


21. Yüzyıl'da bilim ve teknoloji çok hızlı gelişmeler göstermektedir. Uluslar, bu gelişmelere ayak uydurabilmek için STEM eğitimine yani fen bilimleri, teknoloji, mühendislik ve matematik eğitimine çok önem vermeye başlamışlardır. Çünkü Endüstri 4.0 Çağı'nın ve gelişmelerin gerisinde kalmak istememektedirler. İçinde yaşadığımız devire DİJİTAL ÇAĞ diyoruz. Neredeyse tümüyle bilgisayarlara yani kodlamaya, başka bir anlatımla rakamlara bağlılığımızı anlatan bir tanımlamadır Dijital Çağ. Bu nedenle çocuklarımıza daha ilkokuldan itibaren kodlama eğitimi verilmelidir.


EDÜSTRİ 4.0 ÇAĞI'NDA GERİ KALMAMAK İÇİN KODLAMA VE STEM YANİ FEN BİLİMLERİ, TEKNOLOJİ, MÜHENDİSLİK, MATEMATİK VE FELSEFE, GÜZEL SANATLAR EĞİTİMİNE ÖNEM VERİLMELİ; OKULLARDA MATEMATİK HAZIRLIK SINIFLARI AÇILMALIDIR.


Üniversiteye öğrenci hazırlayan okullarda verilen eğitim öğretim, öğrencilerin basit okuma ve matematiksel yeteneklerini geliştirmekten uzaktır. Söz gelimi öğrenciler ortalama 169 sorudan ancak 40 soruya doğru yanıt verebiliyor. 40 Türkçe sorusundan ortalama 15,90, matematikten ise 5,40 net yapabiliyor. En sonunda üniversite sınavlarında baraj sistemi kaldırıldığı için matematik neti sıfır olan bir öğrenci de matematik bölümüne, tarihten sıfır neti olan bir öğrenci tarih bölümüne yerleşebiliyor. Yani açıkta hiçbir öğrenci kalmıyor demektir. Bu durum eğitimin ne duruma geldiğinin açık bir kanıtıdır. Önemli olan öğrencilerin bir bölüme yerleşmesi değil, ülkenin gereksinmesi olan nitelikli insanı yetiştiren bir eğitimin verilmesidir.

Üniversitelerimizin akademik kadroları da tam yeterli değildir. Üniversiteler, akademik ve bilimsel özerkliğe kavuşmalıdır. Bilimsel çalışmaları desteklenmeli, dünya üniversiteleri arasında yer almaları sağlanmalıdır.