Ekonomi literatüründe çok kullanılan ve ülkelerin temkinli yaklaştıkları bir sözcük olan ithalat; dışa açık ekonomi politikalarının yaygınlaştığı günümüzde, getirdiği mali yükün yanı sıra yaptığı olumlu katkılar açısından değerlendirildiğinde, kontrol edilebildiği ve iyi yönetilebildiği sürece milli ekonomilere yaptığı faydaları görmemek mümkün değildir. Bu kapsamda, ihracatın ithalatı karşılama oranının yüksek olduğu ya da dış ticaretin fazla verdiği durumlarda yaygın bir sorun olarak tartışılmaz.
Ülkelerin dış alıma ihtiyaç duymalarının çeşitli nedenleri olabilir: Yurt içinde üretilememesi veya yetersiz üretilmesi, yurt dışında ucuz olması, kaliteli olması, yüksek teknolojili ürün niteliği taşıması ve yurt içi spekülatif fiyat artışlarının önlenmesi vb.
İthalatın ana grupları olan; yatırım (sermaye) malları, hammadde (ara malı), tüketim malları ve diğer malların, ülkelerin ithalatları içindeki payları doğal olarak farklılık göstermektedir. Türkiyenin ithalatının (dolar) son on yıllık ortalamasına bakıldığında; yatırım mallarının yüzde 15,7, ara malının yüzde 71,9, tüketim mallarının yüzde 12, diğer malların ise yüzde 0,4 lük bir paya sahip olduğu görülmektedir.
İthalatı parasal olarak artıran çeşitli nedenler olmakla birlikte; mili paranın değer kazanması, yurt dışı emtia fiyatlarındaki artışlar, uluslararası sermaye arzı fazlalığı ve ihracatın ithalata fazla bağımlı olduğu ülkelerde gerçekleştirilecek ihracat hamleleri, önemli ithalat artışı nedenleri olarak öne çıkmaktadır.
Yurt içi üretimi ve yerli sanayiyi korumak amacıyla yapılan ithalat kısıtlama girişimleri; karşılıklı ticaret anlaşmalarının gerektirdiği ithalat yükümlülükleri ile uluslararası yükümlülüklere uyma zorunluluğu nedeniyle sıkıntıya girmekte, ayrıca yurt içinde üretilen malların kalitesi ve maliyet yüksekliği ithalatı daraltma çabalarını zorlamaktadır. Ülkelerin ithalatı kısıtlamak yerine uluslararası rekabete yönelik performans göstererek ihracatını artırması, ülke ekonomilerinin geleceği açısından daha doğru bir girişim olacaktır. Ancak ithal ürünler de, insan ve çevre sağlığı başta olmak üzere çeşitli denetimlere tabi tutulmalı ve gereksiz malların ithalatı önlenmelidir.
Türkiye açısından bakıldığında ise benzer tablolar görülmekle birlikte, durumu şöyle özetlemek mümkündür. Geçmişte uzun bir süre zorunluluktan dolayı uygulanan ithal ikamesi politikaları bugün yerini dışa açık ekonomi politikalarına bırakmıştır. Ülkemizde de ihracatın ithalata olan bağımlılığı ve ithal ara malı kullanma eğilimi (kalite, ileri teknoloji ve fiyat nedeniyle) çok yüksektir. Küresel likiditeden ülkemize düşen payın, ithalatımızın artmasına olan katkısı da unutulmamalıdır. Ayrıca ithalatımız içinde enerji ithalatı da önemli bir yer tutmaktadır. Dolayısıyla, Ar-Ge harcamalarını artıran, teknoloji üreten, uluslararası standartlara uygun, kaliteli ve düşük maliyetli mal üreten bir konuma geldiğimizde, hem ithalatımızı reel olarak azaltmış hem de ihracatımızı artırmış olacağız. Bu süreçte devletin de her türlü yönlendirmeyi yapması ve teşvikleri sağlaması gerekmektedir.