Küçük yaşta annesini ve ailelerini kaybederken, birilerinin ellerinde tutsak hayatı yaşayan, Darülaceze ve kimsesiz yurtlarda yalnızlık çeken, durumlarından bihaber olduğumuz minik ve öksüz yüreklerin anısına..!
'Artık ağlayamıyordu küçüğüm... birileri de hüzünlü şarkısını söylemiyordu... gökyüzü durulmuş, şimşekler ise çakmıyordu bile... ve uzaklarda yine 'hain bir yıldız', gecenin koyu karanlığından başka öykülere doğru kayarken, sanki bir başka lacivertlere göz kırpmaya hazırlanıyordu.'
Gecenin yıldızlarla bezeli koyu laciverdi, birçok olaylara gebe gibiydi... İçlerinden bir tanesi ise sanki, haince göz kırpıyordu birilerine..! Uzaklarda sessizce çakan bir şimşek, uğursuz bir şeylerin habercisi iken.
Birden ürperivermişti küçük... pencereden bakan annesinin usulca eteğine yapıştığında, O'nun, yavaşça bir şarkı mırıldandığını duydu..! şarkıdaki hüzünle birleşen havadaki elektrikle biraz daha tedirgin oldu küçük. Durumu hisseden annesi ise, bir ara başını çevirerek kulağına, yıldızlı gecelerde çakan şimşeğin, uğursuzluk getireceğini fısıldarken, yeniden hüzünle şarkısını mırıldanmaya koyuldu.
'Yüce dağ başında yanar bir ışık..!'
'... Ve yine, şimşekler uzaklardan sessizce çakmaya devam ederken O da, bir taraftan göz kırpan yıldızlara bakmaya korkuyordu artık.
Bir gariplik mi vardı bu gecede..? Ve bir garipken küçük bu akşam... neydi ki bu çekilen sancılar... Büyüyordu galiba..!
Başını yastığa koyduğunda yalnızlığı düşündü bir zaman! Ölüm, niye takılmıştı ki kafasına..? Birkaç gün önce, bir cenazeye rast gelmişti annesiyle birlikte... insanlar ağlıyor, bağırıp çağırıyorlardı..! Öldü denilen kişi ise, ortalık bir yerde hiç bir tepki vermeden öylece yatıyordu..! ve etrafında neler olup bitiyor, umurunda bile değil miydi..? ne demekti ki ölü, ya da ölmek? Ne demekti umarsızlık? Birileri kendileri için ağlayıp yanarken, tepki vermemek , yoksa çaresizlik miydi ki, elleri, kolları bağlı yatarcasına... Kendisi olsaydı bu durumda! Hiç bir zaman çaresiz olmayı istemezdi herhalde... Hele ki umarsız hiç mi hiç olmamalıydı..! Bu kez annesini düşündü küçük... buz gibi düşünceler duygularını üşütürken, Anacığının karanlıkta kıpırdayan gölgesi, nedense yüreğini bir başka türlü ısıtıvermişti aniden..!'
'... Küçüğüm: farkında olamadığı hüzünlerle bir yerlere doğru sürüklenirken, gecenin koyu laciverdi, sönüp çakan şimşeklerle iç çekişiyor gibiydi..! O ise: kendi kararınca, simsiyah lacivertlerini, pembe düşlerle barıştırmaya çalışırken, pusudaki bir yıldız, kendisine haince göz kırpıyordu..!'
'... şu an bulunduğu yer, bir cenaze evi miydi yine.? Şimşekler, artık sönüp çakmıyor, yıldızlar da ortalıkta hiç mi hiç görünmüyordu ki..! üstelik bu kez, bir kaşık suda fırtınalar esiyordu! bir yerlerde bağırıp çağıranlar, yabancı da değildi.'
'Göz kapakları ağırca ve de, içi üşüyerek annesinin yine eteğine yapışmak istedi..! bu defa, ortalık bir yerde, upuzun yatıveren Annesi miydi yoksa..? uzanıp dokunmaya çalışırken, bir iyice sarılıp buz gibi yüzünü ölesiye koklayıp öpmek istedi..! O cansız bedeni, sarstı, sarstı, sarstı... ve bir yerlere, doğru sarsılarak yıkılıveren Küçük..!'
'Artık ağlayamıyordu küçüğüm... birileri de hüzünlü şarkısını söylemiyordu... gökyüzü durulmuş, şimşekler ise çakmıyordu bile... ve uzaklarda yine hain bir yıldız, gecenin koyu karanlığından başka öykülere doğru kayarken, bir başka lacivertlere göz kırpmaya hazırlanıyordu sanki..!'
Tıpkı 'KÜÇÜĞÜM gibi..!