Dünyayı kasıp kavuran koronavirüsü nedeniyle insanlık büyük bir yaşam riski ile karşı karşıya. 'Koronavirüsü', fırsat eşitsizliğinin egemen olduğu ve fırsatların şansa bağlı olduğu yeni bir dünya düzeninde yaşadığımızın ortaya çıkmasına çıkardı.

Çağımıza damgasını vuran küreselleşmenin temellerinin atıldığı 19. ncu yüzyıldan beri 'eşitsizlik düzeni' örgüsünü sürdürüyor. Güç ve zenginlik odaklı olarak yapılanan fırsatlara bağımlı gelişen eşitsizlik zinciri; ancak şansa bağlı olarak kırılabiliyordu. Hatta fırsat eşitsizliğinin derinleşmesini güçlüler ve zenginler kontrol ederek sağladılar ve hala sağlamaya devam ediyorlar.

Yaşanan savaşlar, ülkelerarası sıcak veya diplomatik kapışmalar sorunları çözerken yeni sorunların ortaya çıkmasına neden oluyor. Geçmişte sınırlı kişilerin gördüğü yorumladığı bu durum günümüzde gerek medya gerek dijitalleşmenin olanakları herkesin her şeyi görmesine ve yaşananların gerekçesini anlamasını sağlıyor.

Bu arada bağımlı yorumcuların gözleri bağlı bir şekilde yarattıkları algı dünyası ile herkesin gözü bağlı birer bağımlı mürit olması gayreti içindeler. Aynı algıyı koronavirüsü için yaratmaya çalışan ve medya ekranlarına hakim olan bu kifayetsiz bağımlı yorumcular bilerek ya da bilmeyerek gerçek olguların ya üstünü örtüyorlar ya da çözüme odaklanmanın yolunu kapatıyorlar.

Koronavirüsü'nün dünyanın her tarafına yayıldığı ve Türkiye'de görünüme göre şu ana kadar sürecin iyi yönetildiği sırada biyolojik silah diyerek tartışmaların ve koruyucu önlemlerin seyri değiştirilmek isteniyor. Oysa insanlık tarihine göz atacak olursanız tarihin tekerrür etme eşiğinde olduğunu fark edersiniz. Eşitsizliğin ve fırsat eşitliğinin sağlanmadığı günümüzü doğa düzeltmenin yollarını zorluyor. Yaşanan depremler, yanardağların tekrar lav püskürmesi, seller ve günümüzde yaşanan koronavirüsün dünyaya yayılması dünyanın yeniden tanzim edilmesi gereğini ortaya koyuyor.

Yeni bir dünya düzeninin kurulması kaçınılmaz. Eşitsizlik sürdürülebilir olmaktan çıkmış durumda. Bu nedenle algı yerine artık olgulara dönmenin zamanı geldi. Bu gerçeği içselleştirirsek yasalar başta olmak üzere kaynakların ve yaratılan katma değerin dağılımı ve insanca yaşama koşullarını yeniden kararlaştırmamız zorunlu bir gerçek olduğunu anlarız.