İçimdeki tuhaf hüzün buhar olup uçmaya başladı. Günlerdir bir şey bekliyor gibiyim. Bir şey! Ufacık, yoğunluğu umurumda olmayan. Bir şey! Kelimeler arasındaki seyahatim sürüyor. Bilinmez bir sözcük yakalıyorum. Daha önce kimsenin söylemediği. Varlığından haberdar olunmayan bir sözcük.
Belli ki daha önce görmezden gelinmiş. Varlığı can yakmış. Bu cümleye bakarak daha önce uzun süredir yazmadığımı harflerin bana küskün olduğunu hissettim. Göğüs kafesimin çevresinde yoğun bir acı birikmiş gibi bugün. Kimden kalan bir acı olduğunu kestirmeye çalışıyorum. Geçmişi hatırlayıp bir kere daha gökyüzündeki o bembeyaz bulutlara bakıp gülümsüyorum. İstemediğimiz geçmiş ve istediğimiz gelecek arasındaki köprüleri yıkmak düşüncesindeyim...
İstediğimiz gelecek hiçbir zaman avuçlarımıza konmuyor. Hep bir şeylerin peşinden koşarken bacaklarımın dermansız kaldığını hissedip yorgun düşüyorum. Ve düşüyorum. Umutlarım bir çınar oluncaya dek benimle birlikte seyahatini sürdürecekler gibi geliyor. Kaybolmuş bir sözcük ile nereye kadar sürecek peki bu seyahat? Ya onunla birlikte kaybolursam? Soru işaretleri beynimin içinde dolanıp şakaklarımı zorluyorlar. Geçmişi hatırlayıp geçmiş ile yaşamak hayat felsefeme çok aykırı iken sürekli beynimin içindeki bir ses beni bunu düşünmeye itiyor. Her kaybedişim de yeni umut fidanları ekiyorum hayat bahçeme. Bir çınar olana kadar da bu devam edecek. Ama hep o 'kaybolmuş sözcük' benimle gelecek.