Kardeş bir çocuğun en yakın arkadaşı, sırdaşı, dayanağı olarak düşünülür. Genelde de öyle olur. Aslında anne ve babalar çocuğun kardeş sevgisini yaşamasını, paylaşmayı erken yaşlarda deneyimlemesini isterler. Kardeşlerin birbirlerini koruyup kollamasını öğütlerler. Ancak işler ne yazık ki her zaman bu şekilde gitmez. Daha minicikken ne yazık ki kıskançlıklar, kavgalar başlar. Peki neden böyle olur?
Aslında kardeşlerin birbirlerine olan tutum ve davranışlarının belirleyicisi ailedir. Kardeşler arasında daha küçük yaşlarda yerleşmeye başlayan ilişkiler, ileriki yaşları da büyük ölçüde etkiler. Çocuklarına dengeli ve tutarlı davranan ailelerde, kardeşler arasındaki iletişimde dengeli ve tutarlı olur. Anne veya babanın bir kardeşi evin gözdesi yapması diğerinin nefrete varan boyutlarda kardeş düşmanlığı yaşamasına neden olabilir. Ya da diğer kardeşten belirgin bir biçimde kayırılan, öne çıkarılan çocukta narsist duyguların temeli atılmış olabilir. Öte yandan dışlanan, önemsenmeyen çocukta ise özgüven eksikliği, sinirlilik, davranışlarda aşırıya kaçma gibi durumlar gözlemlenebilir.
Çocuklarımız kardeş olsalar bile tıpatıp birbirinin aynısı kişiliklere sahip değillerdir. Her bir çocuk için özelleştirilmiş sevgi, eleştiri, övgü, disiplin gibi yaklaşımlar uygulamak gerekir. Bunu yaparken önemli olansa çocukları birbirinden ötekileştirmemek, bir diğerini üstün tutmamaktır.
Bir çocuğun en temel ihtiyacı kendisini her koşulda seven anne – babasının olmasıdır. Ancak çocuklarımızın sevgiyi talep etme şekli de farklı olabilir. Kimi çocuk sarılıp sarmalanmayı daha çok önemserken, kimisi övgü dolu sözlerle sevildiğini hissetmek isteyebilir. Burada anne baba olarak görevimiz çocuklarımızın ihtiyacı olan sevgiyi verebilmektir.
Kardeşler arasındaki anlaşmazlıklarda anne – babalara düşen temel görev ise taraf olmamaktır. Çocukların kendi aralarındaki sorunları çözmesi için onlara makul bir süre vermek gerekir. Ancak işlerin tehlikeli bir boyuta geldiği fark edilince anne – baba olaya dahil olmalı; bu aşamada da uzlaşmacı ve paylaştırıcı bir tutum izlemelidirler. Anne ve babalar kardeşler arasındaki kavgalarda hiçbir zaman suçlayıcı olmamalı, her zaman çözüm odaklı ve adil olmalıdırlar.
Kardeş kavgaların temeline bakıldığında kardeşlerin birbirini sevmeme duygusu yer almaz, temel konu paylaşılamayan anne – baba veya ortak yaşam alanlarıdır. Yetişkinlerin bile sahip olduklarını paylaşma konusunda ne kadar sıkıntı yaşadıklarını düşündüğümüzde çocuk dünyasında bunu anlamak daha da kolaylaşır.
Anne ve babalar kardeşleri birbirleriyle zaman geçirmeye zorlamamalı; ortak zamanın oluşması için ortam hazırlamalıdırlar.
Kardeşler arasında rekabet ortamı oluşturmamalıdırlar. Bir kardeşi diğerine örnek göstermek, onun gibi olmaya zorlamak çocuğun olumsuz davranışlar geliştirmesine neden olabilir. Kardeşler arasındaki sevgi ve bağlılık evdeki koşulların dengeli olması ile oluşur. Yerli – yersiz kardeşlerin birbirini sevmesinin telkin edilmesi bu sevginin oluşmasını sağlamaz.
Gerekli olan çocuğun kendine yetebilen, başkalarının haklarına saygılı, kişiliği gelişmiş bir birey olarak yetiştirilmesidir. Bu şekilde yetiştirilen kardeşlerde birbirine bağlılık ve sevgi de oluşacaktır.