Bu hayatta hepimiz bir yolculuktayız ve bizi taşıyan belki asırlık bir kaplumbağa. Onun kabuğunda yolculuğumuzu sürdürüyoruz. Yeri geliyor o bizi koruyor, yeri geliyor biz onu dış etkenlerden koruyoruz. Yolculuk çok yavaş ve zorlu geçse de, yaşaya yaşaya, göre göre insan oluyoruz. Bazen acılar bizi insan yapıyor, bazen saf mutluluklar. Hepimizin farklı kaplumbağası var. Aynı tecrübeye, aynı dik yokuşlara göğüs geremiyorlar belki. Ama bizi aynı yola çıkarıyorlar. Onlar bir aracı, bizde amacımıza hizmet ediyoruz. Bu yolda o kadar zorluklar, üzüntüler, mutluluklar ve karmaşalar var ki...
Bu yolculukta bazen on yılda tanıyamadığın insanı öyle bir an gelir ki, şartlar seni öyle bir hale getirir ki bir saatte tanıyıverirsin. Bazen görmek istersin ama bakmazsın. Bazen bakarsın ama o kadar kör olursun... Bazen acını saklar, gözyaşlarını içine akıtırsın. Bazense en ufak bir rüzgarla alabora olursun. Bazen dokunsalar ağlayacak konumda olursun, bazen dokunmasalar da ağlarsın.
Seni taşıyan kaplumbağa bile seni anlar da, insanlar seni bir türlü anlamaz. Nasıl olsa onlar kendi evlerinde, mekanlarında, kaplumbağalarının üzerinde mutludur. Herkes seni kendisi gibi görmek ister. Onların ağlayacakları şeye ağlayıp, üzülecekleri şeye üzülüp, sevinecekleri şeylere sevinmeni isterler. Bu hayatta mükemmel olmanı, o yolculukta hiç zorluk yaşamamanı, ayağına taş koysalar da kaplumbağan tepetaklak olsa da onu çevirip hayatına devam etmeni üstüne üstlük birde mutlu olmanı beklerler. Ama bilmezler ki, mutsuzluğun kaynağı aslında onlar. Kötülüğün asıl kaynağı, negatifliğin asıl kaynağı onlar. Birileri kendini nasıl görürse seni de aynı öyle görmek ister.
Sence senin kaplumbağanla, benim kaplumbağam aynı hızda gidebilir mi?
Benim kaplumbağam kimine göre yaşlı, kimine göre daha çok gençken, herkesin bu yarışta aynı hızda gitmesi mümkün mü?