Kafamdaki nadaslar

Ne kadar uzağa gidilebilirse o kadar uzağa... Ne kadar soyutlanılabilinirse o kadar cansızım. Sessizliğin yanından kalkıyorum. Sessizlik içime işlemiş. Ne kimseyle konuşuyor ne de bana yüz veriyor. Sanki yüz bin milyon yıldır yaşıyormuşçasına bir iç çekiş, sanki asırların verdiği bir sessizlik. İçe dönüş, içtekini sorgulama. Sağanak yağmurun asfaltı tokatlamasını dinliyorum. Korkuyorum, ne kadar da ıssız hissediyorum kendimi. Ne kadar da soğuk oldu, dünya bana ve bedenime. Şarkılar var, açıyorum ve hayatımın arka planında sonsuza dek çalıyorlar, Keşke sonsuza kadar süren bir şarkı olsam. Keşke notalara hapsolsam, keşke asırlar süren bu azap son bulsa, keşke. Keşke ve neyse...

Şimşekler gözlerime çakıyor, uykusuz kalıyorum. Günlerdir belki bin yıldır uykusuz bir tarih gibi, hatırlansam kaybolmayacak, eğer uyursam kaybolacak bir tarih. Tüm her şeyi ardımda bırakarak zihnimi, bedenimi nadas'a bırakıyorum. Bırakmadığım tek yer sanırım kalbim. Sanırım diyorum çünkü bazen o kadar kırgın hissediyor ki, bazen o kadar küçük ve masum isteklerle dolup taşıyor ve sonrasında bu küçük şeyler olmadığında onu zapt etmek öylesine zorlaşıyor ki... Dili olsa da konuşsa, keşke onun ne dediğini birileri duysa, bana fısıldadıklarını... Kalbimin bir çevirmeni henüz yok, belki de neler hissettiğini hiçbir dilde açıklayamıyor. Belki de öylesine derin şeyler ki, bunu bende bazen anlayamayıp saçmalayabiliyorum. Söylediği bir kaç ismi net şekilde duyabiliyorum, ne kadar şiddetli atarsa o kadar yoğun oluyor hissettikleri. Bir tek onu nadas'a bırakamıyorum. Çok yoruldum ben, onunda yorulduğunu biliyorum. Ağrılı çoğu zaman. Ama onun nadas'a girmesi benim sonumu getirir. Ben o varken insanım, ben o varken hissedebiliyorum yaşamı...

Saat bilmem kaç. Sabahın ilk ışıkları gibi ama bir o kadar da gri. Gri bana umut vermiyor. Hiç bir zaman da vermedi. Çünkü bir şey ya siyah ya da beyaz olmalı. İnsanlar.... Ya siyah ya da beyazdır gözümde... Griler, umutsuzluk ve belirsizlik. Gri insanlar olmamalı. Her zaman siyahtım, her an siyah düşündüm, siyah yaşadım. Siyah sevdim, siyah aşık oldum. Siyah ağladım ve belki siyah öleceğim... Bazen renkleri yok sayarak, bazen diğer renkleri kucaklayarak. Bazen binlerce renk saçarak. Olduğum siyah, olduğum kişi siyahın en dip tonu oldu hep.

Bu nadasları ya sonsuza kadar yok etmek istiyorum ya da onlarla yaşamaya alışmam gerekiyor. Böyle giderse o sevmediğim gri insanlara dönüşeceğimden korkuyorum. Zihnimi meşgul eden o nadasları bırakmazsam onlar beni bırakacak gibi hissediyorum.