Kaderi Anlamak

Sosyolog & uzm. psikoterapist

Ağlayarak gözlerimizi açtığımız sürprizlerle  bu dünya, yer yer aşk, şevk ve heyecanlarla başlayan kişilik  binasına yolculuk her nefsin ve iradenin en temel harcı… Her insanı hayata bağlayan beklentiler, hedefler, arzu ve istekler hesapta olmayan engellerle ve badirelerle dolu sürprizler insanı beklemekte… Maddi ve manevi imkansızlıklar, yaşam talihinin tezahür ettiği zaman, zemin ve çağın getirdiği sorunsallar… Cüz-i iradenin üstünde tecelli eden külli iradenin kışında, baharında, yazında ve sonbaharında iyi, güzel, çirkinliklerin içinde hastalıklar ve musibetlerle harmanlanan iradeler…
 

Kader meselesi ve muammasına bakışta kadere tesir eden o kadar çok faktör var ki çarşıdan elma armut alır gibi değil mesele. Sosyolojik bir bakış açısı ve indirgemelerle okur yazar olan herkesin anlayacağı yumuşaklıkta yaklaşımlarla çok müşkülatlı meseleye ayna tutmaya çalışacağım. Öncelikle şunu bilmeliyiz ki bir külli irade var, birde cüz-i  irade var. Bir külli kader var, bir de cüz-i kader var… Külli iradenin sayısız tecellileri içinde göze, akla ve izana yakınlık etmesi açısından dünya ve güneşin hareketlerinden örnekle yola çıkalım. Dünyanın kendi etrafında dönmesiyle gece ve gündüz olurken dünyanın etrafında dönmesiyle mevsimler ve yıllar oluşuyor. Bu iş külli iradenin işi… Hayatını tarımdan kazanan bir çiftçi mevsimine göre tarlasına bakım ve özen göstermesi, bahçe ve tarlasının gübresini, ayrık otları temizlemesini, vb. işlerini zamanında yapması  cüz-i iradenin işi… Sebepler dairesinde bütün kuralları harfiyen ve özenle yerine getirmesi cüz-i iradenin gereğinin yapılması ve fiili duanın gerçekleşmesidir.  Çiftçi ya Rabbi ben üzerime düşeni yaptım takdir senin demesi ise işin kavli (dil ve gönül, yakarış) duasının tamamlanmasıdır. Allah isterse kıtlıkla imtihan eder, isterse yağmuru çok verir sel olur, isterse güneşi çok verir ürünler verimsizleşir.  İsterse yağmuru da güneşi de dengeli verir. Fiili dua ile kavli dua yerini bulmuş olur… Burada yeri gelmişken Rum Suresi 41.ayete bakalım. “İnsanların kendi elleriyle yapıp ettikleri yüzünden karada ve denizde düzen bozuldu. Böylece Allah -dönüş yapsınlar diye- işlediklerinin bir kısmını onlara tattırıyor.” Burada külli irade bizleri insanoğlunun kendi elleriyle kirlettiği ve bozduğu kara ve denizlerde musibet ve felaketlerle bizleri uyarıyor. Yani geniş manada yapılan hatalar en küçük bireyleri de etkiliyor ve kapsıyor. Burada yine şu ayeti de yeri gelmişken arzedelim. Enfal suresi 25. Ayet “Öyle bir musibetten korkun ki içinizden sadece zulmedenlere dokunmakla kalmaz masumlara da dokunur” diyor.   İşin cüz-i iradeye bakan yönüne yine dünya güneş meselesinden bakarak açıklık getirelim.  Dünyanın kendi etrafında dönmesi kendi iç fetihini gerçekleştirmesi şeklinde algılanırken güneşin etrafında dönmesi de bir mecburiyet olup büyük fetih olarak algılanmalı. Yani insan aklı, kalbi, ruhu ve nefsiyle kendi içinde bir mücadelenin olgunluğu ve fatihliğini gerçekleştirirken aynı zamanda içtimai hayatla da yaşamsal olgunluk bağlarını çok iyi tutarak toplumu ve milletiyle büyük bir bütünlüğün paydaşlığını gerçekleştirmekle mükellefiz.  Psikolojide metafiziği kabul etmeyen bilim adamları hayatın bu ağır akli, kalbi, ve ruhi meselelerinden, hayatın anlamı üzerine düşünmekten kaçınmayı  tavsiye etmektedirler.  Ülkemizde de bu düşüncenin çok taraftarları var ama polemik olmaması için çok satan kitaplardan ‘irade terbiyesi’ adlı kitabın yazarı JULES PAYOT’un kitabının 99. Sayfasında aynen şöyle yazıyor.  “… Daha önce de belirttiğimiz üzere düşünebilmek için hakikatin ağırlığından kurtulmamız gerekir. Çünkü hayatın gerçekleri yorucu olması nedeniyle zihni işgal etmekten başka işe yaramazlar.” diyor.
 

Kadere şöyle yumuşak bir örnekten yola çıkarak da bakabiliriz.  Trafikte çok farklı model ve kalitede araba vardır ve her birinin tahmini son kullanım tarihi ve yazılımları, motorları, kapasiteleri farklıdır. Bu araçlar farklı kültür ve ahlaka sahip insanlar tarafından kullanılmakta ve yerli yersiz kazalara da sebebiyet vermektedirler. Bu konu da Nahl suresi 71, ayet geniş manada düşünülebilir. “Kiminizi kiminize üstün kıldık.’ Hayat macerası bir trafiğe çıkıştır. Eksiğiyle, gediğiyle, akıllısı ve delisiyle kazalara, kavgalara, sürtüşmelere ve kazalara sebebiyet arenasıdır. Burada Furkan Suresi 70. Ayeti ele alabiliriz. “Ey insanlar acaba karşılaştığınız sıkıntılara katlanabilecek misiniz diye sizi birbirinizle imtihan vesilesi kıldık. Zira Rabbin her şeyi hakkıyla görendir.” İnsan sınırlı görme, işitme, duyma ve nefsani hazlarla hayatın içinde verilen rolün figüranları olmakla birlikte düşünebilme, akıl, şuur ve irade özellikleriyle bu bedavadan verilmiş üstün meziyetlerin ve emanetlerin mesuliyetinde hesap verebilirlikle muhatap olması olmazsa olmaz bir meseledir.  Akıl tatile çıkmasın, ruh mabudunu bulsun diye hikmetler sarmalındayız… Anne baba olanlar bilir. Onca emekle büyütülen çocuk serpilip büyüdüğünde büyüğüne saygıda kusur ettiğinde anne ve babanın gücüne gitmez mi? Aynen öyle yaradana yapılan saygısızlıklar da yaradanın gücüne gider… Böylesine hikmet kavramlarıyla bakarak kader meselesini taçlandırmak gerekiyor…


Yine Zuhruf Suresi 33-35 te şöyle buyurulmaktadır. “Eğer bütün insanların dinsizliğe imrenecek bir tek ümmet haline gelme mahzuru olmasaydı, Rahman’ı inkar edenlerin evlerinin tavanlarını ve çıkacakları merdivenleri, evlerinin kapılarını, üzerine kurulacakları koltukları hep gümüşten yapardık. Onları altına, gümüşe boğardık”… 


Kur’an da en ümit verici ayetle taçlandıralım meseleyi:


Zümer suresi 53.ayet “De ki ‘Ey büyük günahlar işleyerek kendilerine yazık eden kullarım. Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Çünkü  Allah bütün günahları bağışlar. Şüphesiz O, çok bağışlayıcıdır, engin merhamet sahibidir.”

Kirli çamaşırların kirlerinin derecesine göre bir yıkamaya tabi tutulduğu gibi insanlarda bir arıtma tesisinden geçilmezse olmaz. Ama orada da her şey derece derece bu dünyada olduğu gibi… Bu dünya ile ters orantılı… Hakkın ve hakikatin hatırı adına bu dünyada külfete katlananlar, haksızlığa uğrayanlar, ezilip horlananlar, cüs-i iradenin hakkını vermede azimli ve sabırlı, samimi olanlar Allah-u alem…