Bu koca kentin birçok karmaşık
ve anlaşılmaz yanları vardır
Yolları yeniden yapılıp
tekrar tekrar bozulan,
ara sokakları, ana caddeleri kazılan
ve çukurlarıyla
koca bir köy olmanın ötesine pek geçememiş
koca bir şehirdir İstanbul.
Kimlerin hayallerini süslemedi ki bu koca şehir!
*
Taşı toprağı altın sanılan,
yerini yurdunu bırakıp göç eden
milyonlarca insanın buluştuğu
koca bir şehirdir İstanbul.
Düşlerinde yeni bir dünya olarak düşündüğü,.
yüzlerce insana hep benzer rüyalar olan,
hayallerin kurulduğu yine bu koca şehirdir.
Erişilmez sanılan bu şehri düşünerek,
güzel düşlerini süsleyerek uyuyan,
uykuları çalınan
nice insanlar oldu
olmaya da devam ediyordur.
*
Bu kentin suyundan içenlerin
bir daha asla geri dönemedikleri
yeni köyleriydi İstanbul.
Bir zamanlar benimde,
bir gecenin sabahında,
Topkapı'da inince arabadan
kaybolduğum,
küçük bir çocuk gibi ürperip,
korktuğum şehirdi İstanbul
O ilk günden beri sevmediğim
ama bir türlü bırakıp gidemediğim
tutsak kaldığım şehirdi İstanbul
*
Bazı gecelerinde yalnızlığımla ağladığım
Bazen kalabalık alanların ortasında tek başına kaldığım,
bütün sevdiklerimden uzak olduğum.
şefkat dilendiğim,
sevgi aradığım,
hep eski günlerimin avuntusuyla yaşadığım,
bir gün geriye,
geçmiş güzel günlere döneceğim günün heyecanınla
yaşama gücü bulabildiğim
bir garip şehirdi İstanbul.
*
Bir çok defa aşık olduğum,
delicesine sevdiğim ama hep terk edildiğim,
kafama göre bir sevgili bulamadığım şehirdi İstanbul.
Tutkulu sevdalara kapıldığımı sandığım,
beni sevmesi için elimden geleni yaptığım
ama yine de çok sevilmediğim
yüreğiyle sevmeyen kızlarla dolu olan şehirdi İstanbul.
Her gün peşinden koştuğum,
birilerine yetişemediğim,
birilerini geçtiğim
sanki bir koşu yoluydu İstanbul.
*
Bakmaya doyamadığım
mini etekli bacakların
sürmeli gözlerin
ve yarı çıplak
dolgun göğüslerin esiri olduğum,
aşkı aradığım
bulduğumu sandığım anda yitirdiğim
kırık sevdalarımla dolu olan şehirdi İstanbul.
Aşkı bulduğumu sandığım
ama en çok hüzün dolduğum gecelerde
yalnız kaldığımda
ilk önce aşk değil,
dostluk olduğunu öğrendiğim
karanlık gecelerimdi İstanbul.
Sevişmelerden sonra dostluğu aradığım
ama gerçek dostluğu
hep sınırlı sayıda bulduğum
Beni aldatan, aldatıldığım şehirdi İstanbul.
Bir arada yaşanıldığı,
duyguların hiçe sayıldığı şehirdi İstanbul.
*
Bir zamanlar başlık parasını kazanmak için
yollara düşülen
Birçok yaşam biçimini allak bullak eden,
boyalı
ve işveli
ve şiveli hanımlarıyla
bir çok kişinin yuvasını yıkan,
yeni yuvalar kurduran
yerinden yurdundan göç edilen şehirdi İstanbul
*
Köyündeki kızlara benzemeyen,
konuşmaları, bakışları
ve saçlarındaki dalgalarıyla
her biri birer afet olan
güzel kızlarla dolu olan
bir başka şehirdi İstanbul.
*
Aşkın satın alındığı,
bir meta gibi kadınların kullanıldığı,
Aşkla cinselliğin birbirine karıştığı
kalpsiz otel odalarıydı İstanbul.
Yeni evlendiği karısına
seni de yanıma alacağım diye yıllarca bekleten,
kendisi de bir başka kadınla yaşamaya başlayan,
gününü gün eden
yalancı erkeklerin
ve para için sevişen kadınların
çokça bulunduğu şehirdi İstanbul.
Köyünden bin bir hayalinin gerçek olacağı inancıyla
yollara düşenlerin,
bir zaman sonra
kendini ara sokaklarda yitiren
kaybolmuş insanlarla dolu olan şehirdi İstanbul.
*
Kalabalıkların arasında yalnızlığa düşmeden
insan selinin içine karışabilmenin
ne kadar zor olduğunu
sonradan öğrenecektir bu şehre gelenler.
Geride bıraktığı ama yaşamı boyunca
hiç bir zaman unutması mümkün olmayan
ilk çocukluk günlerinin anılarını,
ilk ayrılığın verdiği acısının
aslında altın değerinde olduğunu
yine sonradan öğrenecektir bu kente gelenler.
*
Göç ettiği yere ayak uydurmasının ötesinde alışkanlıklarının olduğu gibi kaldığı, insanın değişmesinin çok zor olduğunu hatta imkansıza yakın olduğunu yine sonradan öğrenecektir bu şehre gelenler. Çünkü yaşam tarzları ancak eğitimin gücüyle, maddi imkanların verdiği ölçüyle eş değerde değişebilir. Zaten zenginlik dediğiniz her şey, eğer ki, insan sevgisiyle, insan olmanın vasıflarıyla bütünleşmiyorsa nankörlüğün egemenliği altına girecektir. Bol paraya kavuşup, erdemin yüceliğinden yararlanamayanlar sonradan görmelerin sınıf başkanı olurlar. Kalplerinin bir köşesinde saklı kalan zarif ve yardım seven yanları bile paranın verdiği güçle yok olabilir. Pahalı arabalara binerler, gecekondu evlerini birden fazla katlı yaparlar. Geçmiş zamanlarında mumla aradığı şefkat ve ilginin yerini duyarsızlık, gerçek aşkın yerini ise kaçamak sevdalara bırakırlar. Oysa insanın özü gerçekte hiç değişmediği, çocukluğunda ne öğrendiyse yaşamı boyunca öyle yaşadığı, sadece şımardığı, bazı şeylerin unutulduğu gerçeğini ise hiç bir zaman anlamayacaktır. Çünkü kahvehane köşelerinde siyaseti yönetmeye, futbol karşılaşmalarında kendi iradesinin hiç bir etkisi olmadığı halde bağırıp çağırmakla yuvarlak topun fileden içeriye girmeyeceği gerçeğini anlaması gibi…
*
Bütün bunların ötesinde ilk sorun önce gelenlerin, şehir merkezinden çok uzaklarda, dağ yamaçlarında gecekondu evlerde oturacak evini yapıp yerini sağlamlaştırma adına yakın çevresindeki insanları da taşıyarak, onları da kendisi gibi dönüşü olmayan bir yolculuğa çıkaracaktır. Birileri kendi bankalarını bile soyarken birileri de böylece devletin arazisine el koymuş olacaktır. Oysa o arazilerde bütün ulus bireylerinin hakkı yok mudur? Bu da bir hırsızlık değil midir? İkiyüzlülük değil midir?
*
Soyguncuların, hırsızların bulunduğu şehirdi İstanbul.
İzinsiz yapılara göz yumulan,
siyasi oyunlar oynanan topraklardı İstanbul.
Kaçak evlere
yol
su
elektrik
ve telefon bağlanan yerler
yine bu şehrin dağ yamaçlarıydı.
*
Aslında gerçek altın olan gözyaşıydı.
Geride sigara dumanı gibi dağılıp yok olan özlemlerdi altın olan.
Altın olan hiç bir zaman gerçek olmayan özlemlerdi…
Düşlenen yaşamın
hep gelecek günlere ödünç gönderilmesiydi altın olan.
Altın olan
İstanbul'un taşı toprağı değil, çalınan hayatlardı.
Altın olan
harcanan yaşamlardı.
Meşhur olmak için evinden kaçan
genç kızların avlandığı şehirdi İstanbul.
Hayatlarının baharında açmadan solan,
düşlerinin çalındığı şehirdi İstanbul.
Aşkın o büyülü yolculuğuna çıkmadan henüz,
saçlarındaki dalgalarının,
ten kokusunun
ve hayallerinin çalındığı
ve karanlık
ve nemli odalardı İstanbul
*
Aşkın kirletildiği
ışığı yanmayan loş odalardı…
Bir derenin suyunda
bir değil
defalarca yıkanıldığı
işte bu yüzden
hep kirli kalındığı
maskeli yüzlerin kol gezdiği şehirdi İstanbul.
Yüreklerin kanatılıp
her gece hasretin demlenip demlenip içildiği
karanlık gecelerdi İstanbul.
Herkesin kendi sesinde boğulduğu,
kimse kimsenin çığlığını duymadığı şehirdi İstanbul.
Gözyaşıydı biraz da.
Biraz da acı…
*
İstanbul ayrılık demekti.
Hasret demekti.
Sevinçlerin öksüz kaldığı,
mevsimin hep sonbahar kaldığı şehir demekti….
*
Geceleri hep karanlık olsa da,
rüyaların süslendiği,
beyaz düşlerin kurulduğu şehirdi İstanbul.
doyumsuzdu
ve bin bir güzelliği olan bir yerdi
*
İşte İstanbul böylesine bir yerdi.
Hep koşturulan
hep geç kalınan bir yerdi.
Yüksek binalarına cimri sevdaların doldurulduğu
yüksek katlardı İstanbul.
Önce kendisinin binmesini düşünen
insanlarla dolu olan
otobüs duraklarıydı…
Rast gele yerlere tükürülen,
pencerelerinden halıların temizlendiği sokaklardı.
Özenle yetiştirilen yeşil alanlarına
girilmesi levhalarla yasaklanan
parkların bulunduğu şehirdi İstanbul.
Köyünde bir kaç koyunu güdemeyenlerin
kabadayı kesildiği
sokaklardı İstanbul
*
Bir şarkıyla
sanatçı sayılan
isimleri ışıklarla süslenen
dev ekranlardı İstanbul
İstanbul rüya gibi bir şehirdi.
rüyalarınsa
karabasan olduğu gecelerdi…
Şairin notu: İstanbul 2003- bir odanın duvarlarına, dört ayrı yerden pencere açılabilir ve her pencereden sokağın değişik bir bölümü görülebilir. Bu şiirde İstanbul'un sadece bir penceresindeki görüntüleridir. Ve İstanbul'un eşsiz bir güzelliği vardır. (Aşk Yazarı Mustafa Çifci® -06.06.2003)
Bu şiir yazarın Sevgi Yağmuru adlı kitabından alınmıştır.
Kaynak: *1- Mustafa Çifci, Sevgi Yağmuru,KDY yayınları, 2. Baskı 2023