Hz. Mevlâna''nın 748. Vuslat Yıldönümü

Şeb-i Arûs, 748. Vuslat Yıldönümü'nde Hazret-i Mevlana'yı Anma Törenleri'nin özel konusu İslam'ın insanlığa armağan ettiği en değerli kavramlardan birisi 'İrfan' oldu.

7 Aralık Salı günü, Şems-i Tebrîzî Türbesinin ziyaretiyle başlayan Hz. Mevlana'nın 748. Vuslat Yıldönümü Uluslararası Anma Törenleri, 17 Aralık Cuma günü son bulacak.

Anma törenlerine ev sahipliği yapan Konya İl Kültür ve Turizm Müdürü Abdüssettar Yarar, İrfan; anlama, sezme, bilme, biliş v.b anlamlarıyla gündelik dil içinde kullanılırken tasavvufi metinlerde 'daha özel ve incelikli bilmeyi ve sezmeyi' kastetmek üzere kullanıldığını kaydetti.

'Anadolu sahasındaki manevî duyuşun sıradan insanın erdemlerine etkisini anlatırken de zaman zaman kullandığımız 'halk irfanı' terkibinde; uzun yıllarca tecrübe edilmiş, bilgi düzeyindeki anlamayı aşmış, doğal olarak ortaya çıkan güzel ve olumlu davranışlardaki incelik, zarafet, nezaket, Hakk'a, adalete ve insanlığa uygunluk anlamındadır.' diyen Yarar, açıklamasını şöyle sürdürdü:

'Mevlana'nın Divan-ı Kebir ile Mesnevi adlı eserinde kelime hem irfan olarak orijinaliyle, hem de bazı Arapça ve Farsça karşılıkları ve çağrışımlarıyla kullanılmaktadır. Buna göre Hazret-i Mevlana'nın tasavvufî dili, irfanı hem orijinaliyle hem de çağrışımlarıyla içermektedir. Vakt kavramı ise Arapça'da'oluşun kabı' anlamına gelmektedir. Hazret-i Mevlana, ölüm karşısındaki duruşu, hissedişi ile de marifet ehlinin, irfan sahibinin nasıl olması gerektiğini resmetmiştir. Onun ölüm karşısındaki pervasızlığı, korkusuzluğu, hatta ölümü; 'Sevenle sevilen arasında inceden bir beden gömleği kaldı, onu da çıkarıp o güzelle çırılçıplak kalayım.' 'Canı sen aldıktan sonra ölüm şeker gibi tatlıdır' gibi sözleri, İslam'ın, çağları aşan üstün söyleminin bir parçasıdır.

Ölüm, hepimiz için mutlaktır. Ancak iman ehli öldüğünde yok olmaz. Hakk'ın huzurunda tazelenmiş ve nimetlere gark olmuş olarak başka bir halde vücut bulur. Ahiret yurdu asıl yurdumuzdur. Dolayısıyla ölüm bize armağandır, ceza değildir, v.b kabuller, irfanî bir seziş içermektedir.

İrfan kavramı, Mevlana'nın ve diğer mutasavvıfların dilinde sıklıkla yer alan 'kendini bilmek' idrakinin bir sonucudur. Bu mesele, tasavvufî metinlerde o kadar çok işlenmiştir ki, neredeyse bütün bir tasavvufî literatür bu kavram etrafında gelişmiştir. Bu yüzden Hazret-i Mevlana ve takipçileri de asırlar boyu Arapça, Farsça, Türkçe olarak yazdıkları eserlerde irfan kavramının altını çizmişlerdir.'