Güzelliğin peşinde

Güzellik varlığın ihtişamıdır! Oysa hem birey hem toplum olarak yaşamımızdan çıkardığımız ilk ve maalesef en önemli değerlerden birisi de yine 'güzellik' oldu. Güzelin değil de toplum olarak çirkin olan şeylerin peşinde koşma, hadi şöyle diyelim, yalnızca kendi güzelimizi yaratıp bunu da çevremize güzel diye kabule zorlama eğilimlerimiz; ortaya güzelle, güzellikle uzaktan yakından ilgisi olmayan bir dünya çıkardı. Çevremizde güzeli cımbızla arar olduk, güzel olandan kaçtıkça kaçtık. Oysa kainatın yaratılışındaki temel mucize bile 'güzellik' üzerinedir. Söz gelimi İslam felsefesine göre Allah güzelliğinin bilinmesini murat ettiği için bu dünyayı yaratmıştır zira 'Allah güzeldir ve güzeli sever!' Kant da, güzelliği 'Sonsuzun sonlu olarak kendini göstermesidir' diye tanımlar.

Batılıların estetik, doğuluların letafet dediği güzellik; insanı sınırlarını aşmak, hayallerini gerçekleştirmek, şüphelerini gidermek için harekete geçiren ya da bazen onu 'kader' hakkında sorgulatarak okyanusun enginliği ya da gökyüzünün derin mavisi karşısında suskun bırakan şeyin adıdır.

Güzellik; insanın nefesini kesen onu canlı, etkili hissettiren ve ona dünyayı, bir dostluğu, bir sevgiyi tanıtmak ya da kendisini fethettirmek isteyen derin bir duygudur. Başka bir deyişle güzelliğin aksiyona bakan bir yanı da vardır diyebiliriz. İnsanı harekete geçirebilme gücü… Necip Fazıl 'Aksiyonu olmayanın şahsiyeti; şahsiyeti olmayanın hiçbir şeyi yoktur' diyor. Mimariden sanata, eğitimden edebiyata kadar kaybettiğimiz güzellik algısı, bizi şahsiyetlerimizi de kaybetme noktasına getirmemiştir umarım. Yoksa bu boşluğu şehirde gecekondular ve çarpık yapılaşma, yazında popüler edebiyat, sinemada dağdevirenler(1) mi doldurdu? Peki ya eğitimde? Orada da 'Quasimodo'lar(2) var mıdır dersiniz? Güzellik gördüklerimiz midir, yoksa göremediklerimiz mi?

Çağdaş eğitimin temel amacı güzeli, güzelliği öğrenciye öğretmek olmalıdır. Bunun yolu da önce kötüye kötü diyebilmekten sonra güzeli öğrenciye mecnun misali aratmaktan geçiyor. Bir konuşmasında 'Kötü olan her şeye kötü diyebilmeliyiz' diyen Hilmi Yavuz, 'Bizim her şeyden önce güzellik eğitimine ihtiyacımız var' diye de ekliyor. Bugün gençler sorgulamaktan uzak bir şekilde kendilerine sunulan iyi-kötü her şeyi alma ve şuursuz bir biçimde tüketme eğilimindeler. Derslerde sorgulayan soran öğrenci sayısı bir elin parmaklarından daha fazla değil. Bilginin değil, notun peşinde giden bu gençler için güzelin ya da güzelliğin bir anlamı da yok değil var; ama bu anlam, içerikten daha çok biçimle sınırlı. Biçimin içeriğin önüne geçtiği estetiğin ve inceliğin ikincil plana düşerek duygu dünyamızdan ışık hızında uzaklaştığı bir dünyada şairin dediği gibi 'Baktım gülüşünden güzel şiir olur, ben de sevdim gitti.' diyecek kadar güzelin peşinde koşacak insanlara olan ihtiyacımız gün geçtikçe artıyor.

Görüldüğü gibi kimisi güzelliği önemsiz sıradan bir konu olarak ele alırken, aslında güzellikte kimliğimize dokunan gerçek bir derinlik, kimliğe ruh katan bir yan var ve medeniyet dediğimiz şeye ulaşmanın da güzelden güzellikten geçtiğini unutmamak unutanlara da hatırlatmak gerek sanırım.

-------------------------

[1] Dağdeviren (İng. Blockbuster): Gişe rekorları kıran ama içi boş filmler için kullanılan bir tabir.

[2] Victor Hugo'nun 'Notre Dame'ın Kamburu' adlı romanındaki dış görünüşü çirkin ana karakter.