Günlük yaşamımızdaki açık/düzenli ve kapalı/düzensiz sistem modelleri-1

İnsan ilişkilerinde etkin olan/etkileyen her düşünce, davranış ve eylemin olumlu veya olumsuz etki alanına giren bir edilgen/etkilenen vardır. Bu etkileşimler sistemlerin temelini oluşturduğundan sözü edilen düşünce, davranış ve eylemler daha iyi anlaşıldığında bunlarla ilgili olan ilişki biçimleri ve kişilik tipleri hakkında farkındalık oluşacaktır. O yüzden bu ve bundan sonraki yazılarımızın ana gövdesini sistemler, ilişki biçimleri ve kişilik tipleri belirleyecektir.

İnsan dış çevresiyle devamlı etkileşim halinde olan biyolojik, psikolojik ve sosyolojik bir varlıktır. İnsan vücudu onun biyolojisinin temelini oluşturan biyokimyasal ve fizyolojik özelliklerin değişiminden etkilenebilmektedir. İnsan vücudu bir nevi açık sistem olduğundan biyolojik olarak canlılıklarını devam ettirebilmek için dış çevreyle madde veya enerji alışverişi yaparlar. Mesela daha anne karnında bebeklik durumundayken, anneden plasentaya geçen temiz kanda bulunan besin ve oksijen göbek kordonuna bağlı toplardamarlarla beslenir, hücresel solunumla besinin oksijenle yakılarak parçalanmasından karbondioksit ve su açığa çıkar ve bu parçalamasından ortaya çıkan kimyasal enerji ATP şeklinde tutularak vücutta kullanılır. Diğer yandan bebeğin kirli kanında bulunan karbondioksit, amonyak, üre gibi toksik maddeler de göbek kordonuna bağlı atardamarlarla bebekten plasentaya geçip kan dolaşımıyla vücuttan uzaklaştırılır. Tabir yerindeyse vücudumuz bir fabrika gibi besin maddelerini işler ve işlem sonunda dışarıya atık maddeler salıverir. İşte vücut mekanizmasında Termodinamiğin 1. yasasına göre aldığımız besinler enerjiye dönüşürken, Termodinamiğin 2. yasasına göre de bu maddelerin enerjiye dönüşmesi esnasında az miktarda da entropi oluşmaktadır. Böylelikle istenen düzenin gerçekleşebilmesi için istenmeyen atık maddeler de entropi yani düzensizlik oluştururlar.

Açık sisteme uymayanların ailede, işyerinde, sosyal hayatta kapalı sistemi devreye soktuğunu söyleyebiliriz. Esnekliğe ters olan sert ve katılığı içinde barındıran kapalı sistemin temelinde tek düze bir hayata endeksli, farklılıklar ve çeşitliliklerin ekarte edilmesi, dışarıyla etkileşim ve iletişimin koparılıp içe kapanıklık esastır, bu sistemde fazlaca kontrolcü olanlar kendi düzenlerini oturtmak için başkalarının düzenini bozarak düzensizlik ortaya çıkarırlar.

Davranışlarını da başkalarına onaylatma ihtiyacı hisseden bazı aile ebeveynlerinin başkalarının gözünde saygın olmaya endeksli hareket ettikleri görülür; sırf tanıdık insanların saygınlığını kazanmak için genç yaştaki evlatlarının yakın çevresiyle iletişimini sınırlı veya çok az düzeyde tutup aşırı disipline boğarak ona kapalı sistem uygularlar, sonuçta evlat üzerinde ebeveyn duyguları tatmin edilerek ilgiden yoksun ve özgüveni düşük, çekingen tipte bireylerin yetişmesine sebebiyet verirler. Aile bireylerine kan bağıyla bağlı olan evlat, dışarıya göre en güvenli yerin yine aile yuvası olduğunu bilmesi onun bazı şeyleri yapmasını engeller, bu yüzden de gelişigüzel davranamaz.

Yada kendi düşüncesi dışındakileri tanımayıp davranışlarını sadece kendine onaylatan bazı işyeri yöneticilerinin kullandıkları güçle sindirmeye endeksli hareket ettikleri görülür; bu idareciler kendilerine yakın gördükleri çalışanlara pozitif kayırmacılık yapıp (nepotizm) diğerlerini görmezden ve duymazdan gelir, sonuçta egolarını tatmin etmek uğruna kapalı sistem uygulayarak aynı zamanda diğer çalışanları ötekileştirip bastırma ve sindirme yoluna giderler. Amir maiyetinde çalışıp farklı muameleye maruz kalanlar, ast-üst ilişkili hiyerarşik yapı içinde hareket alanlarının kısıtlı olmasından dolayı rahat davranamazlar. Böylelikle bu tip idareciler enerji ve zamanlarını boş yere harcayarak iş verimini düşürürler.

Veyahut en ufak eleştiriye bile tahammülü olmayıp ortak çıkar namına harekete etmeyen bazı dernek, vakıf ve sendika gibi sivil toplum kuruluşlarının (STK), belli başlı kişilerin çıkarına hizmet ettikleri görülür. Öylesine bir kapalı sistem uygularlar ki, bu STK'ların üst yöneticileri fanatiklik derecesinde bağlı üyelerine kıyasla kendilerine daha fazla hak verip pozitif ayrımcılık yaparlar, sonuçta tutku ve hazlarını tatmin etmeye çalışan STK'ların aldığı kararlar sorgulanamaz, sorgulayanlar olursa da dışlanır. Üyelerin çoğunluğunun sorgulama gereği duymaması aidiyet duygusunun gelişmesi ve güvende olduğunu hissetmesiyle ilgilidir.