Bana tek bir şarkıyla gülleri sevdiren... Bana aradan yıllar geçse de bir klibi izlediğimdeki duygusallığımı kaybettirmeyen... Bana ince bir ruhun ne kadar özel olduğunu hissettiren... Ellerimde bir demet güllerle şehrimi terk etmeyi istememi sağlayan... Ne zaman içime kapansam, kulaklarım patlarcasına açıp bu şarkıyı dinlerim. Klip hakkında söylenecek bir şey yok. 2014'ün yazında rastlamıştım Rufus'a youtube'dan. Klibi açtım ve sadece izledim. Basit ama bir o kadar da dramatik hareketleriyle, mimikleriyle ve anlatmak istediği bir odaya tıkılmış, hapsolmuş özgürlüğü bekleyen imajıyla beni benden almıştı bu şarkı. Rufus'a ise diyecek bir şey yok. Sanki en yakın arkadaşımmış gibi seviyorum onu. En zor anlarımda bu klibi izleyip sesini duyduğumda sanki benim hislerime tercüman oluyor gibi. Uzun süredir izlemiyordum... Geçenlerde yine denk geldik birbirimize...Şimdi yine bu klibi anlamsız bir hüzün içerisinde izliyorum. Keşke şarkılara sarılabilse insanlar. Keşke...Bu şarkıyla zamanında çok alıp başımı gitmişliğim oldu, insanlardan, olaylardan ve kalplerden...Belki şimdi de aynı duygularla aynı gidişleri, yok oluşları ve geride bırakışları hissediyorumdur...
Önümde uzun bir hayat var.
Bir ruhum var beslemek için,
Bir hayalim var ilerlemek için,
Ve ihtiyacım olan tek şey de bu...
Kendi yolumda ilerliyorum evime doğru, ve yalnız olmayacağım.
Bir kente gidiyorum, çoktan yanıp kül olmuş...
(Rufus Wainwright – Going to a town)