Evliliği sürdürmek mi? Boşanmak mı?

Türkiye'de boşanma oranının en yüksek olduğu iller sırasıyla İzmir, Antalya, Uşak, Muğla ve Denizli. TÜİK verilerine göre 2021 yılında binde 3,04 ile en yüksek boşanma oranı İzmir'de gerçekleşirken, bu oran Antalya'da 3,01, Uşak'da 2,93, Muğla'da 2,79, Denizli binde 2,67 oldu. Boşanan çiftlerin sayısı 2020 yılında 136 bin 570 iken 2021 yılında 174 bin 85 oldu. Boşanma oranının en düşük olduğu iller ise Şırnak, Hakkari ve Siirt.

Psikolog ve Aile Danışmanı Ebru Özer Özkul, pandemi döneminde Türkiye ve dünya genelinde boşanmalarda artış gözlendiğini, bunun da eşlerin kısıtlı alanda daha fazla birlikte zaman geçirmesinden, yani evlilikteki yüzleşmelerden kaynaklandığını ifade etti.

Kadınların duygusal şiddeti kabul etmediğini belirten Ebru Özer Özkul, konuyla ilgili şu bilgileri verdi:

Kadınlar duygusal şiddeti kabul etmiyor

'Yaşam şartları değişse de erkeklerin evliliğe bakış açısı aynı kaldı. Bu da kadınların üzerindeki duygusal ve psikolojik baskıları sürmesine olanak tanıyan bir olgu olarak karşımızda duruyor. Diğer yandan, kadınların çalışma hayatına daha fazla katıldığı, eğitim ve kültür alanında gelişmiş ve illerde boşanma oranlarının yüksek olması dikkat çekiyor. Aldıkları eğitimle ve kültür seviyesinin artmasıyla bilinçlenen kadınlar kendilerine uygulanan duygusal şiddeti fark edebilen bir bilince sahip oldular. 'Oraya gitme, şunu yapma, bunu giyme ben senin iyiliğini düşünüyorum' gibi cümleler kuran bir erkeğin kendisine duygusal şiddet uyguladığını anlıyorlar. Bu ve benzeri söylemler kadınların zihninde tam da olması gerektiği gibi kişinin benlik saygısına, kimliğine ve özgürlüğüne müdahale olarak algılanıyor. Bu şartlar altında evlilikte çatışmalar kaçınılmaz hale geliyor.'

Eşlerin bireysel isteklerine saygı gösterilmeli

Eşlerin bireysel isteklerine saygı gösterilmesi gerektiğini vurgulayan Ebru Özer Özkul, sağlıklı evlilikler ve iletişim sorunlarının çözümü için çiftlere şu önerilerde bulundu;

'Evliliğin iyi gitmesi için evlilik kurumuna bakışın paralel olması gerekiyor. Ne var ki erkek ve kadının bakış açısında bir algılayış farkı var. Kadın evliliğe genellikle hayatı paylaşmak, birlikte bir şeyler üretmek ve çocukları büyütmek olarak bakarken, erkek kadına hayatını kolaylaştıran bir varlık olarak bakıyor. Bu bakış açısıyla kadın erkeğin çamaşırını bulaşığını yıkayan, yemeğini yapan, çocuklara bakan, gerektiğinde cinsel ihtiyaçlarını karşılayan bir varlığa dönüşüyor. Böyle bir ilişkide kadın duyguyu alamıyor.

Evlilik birliğinde eşlerin özel alanları, kendi hobileri, geçmişten gelen ve sürdürmek istedikleri arkadaşlıkları olabilir. Bu noktada halihazırda arkadaşlarla bir araya gelinmek istediğinde 'Ben senin arkadaşınla çıkmana izin verdim' anlayışı son derece yanlış. Eşlerin bu gibi konularda birbirinden izin istemelerine gerek olmamalı. Bunlar lütuf değil olması gereken şeyler. Eşler birbirinin bireysel isteklerine saygı duymalı. Örneğin eşlerden birinin bir kursa gitmesi, bir sosyal faaliyete katılması evdeki dengeyi bozabilir. O gün çocuğu okuldan diğerinin alması gerekebilir. Eşler bunları tolere edebilmeli. Birbirlerinin zevkine saygı duymalı.

Elbette eşler de hobileriyle ilgilenirken kendi sınırlarını aşmamalı. Eşlerine ve çocuklarına karşı sorumluluklarını ihmal etmemeli. Çocuğun bakımı tek kişiye yüklenmemeli. Kısacası sağlıklı bir evlilik için öncelikle kendi duygularınızın ve ilişkinin dinamiğinin farkında olmanız gerekiyor. Duygularınızı ifade etmeniz gerekiyor. Bu bakımdan eşler birbirlerinin özel alanları olduğunu kabul etmeli ve saygı duymalı, bunu yaparken de görev ve sorumluluklar ihmal edilmelidir. Böylece psikolojik baskı ortadan kalkar ve yaşamlarını daha mutlu bireyler olarak sürdürürler. Anlayış ve güler yüz önemlidir. Evlilik birliğinde kim mutlu olmak istemez ki?

Evliliği sürdürmek mi? Boşanmak mı?

Bir evliliğin sürdürülebilmesi için eşlerin ikisinin de evliliği sürdürmek yönünde motivasyonunun olması gerekiyor. Biri isteyip diğeri istemiyorsa o evliliğin yürümesi pek mümkün olmuyor. Eleştiri çoğaldıysa, suçlamalar çoğaldıysa, affedici davranışlar ve tahammül azaldıysa, sürekli diğer tarafın suçlanması alışkanlık haline getirildiyse maalesef bu evlilikler sürmüyor. Öte yandan evlilikte sorunlar olmasına rağmen eşler evliliği sürdürmek ve sorunları çözmeye istekliyse o zaman düzelebiliyor. Yani eşe verilen değer ve sevgi önemli. Sorunlar genelde 'Değer' kavramının yanlış anlaşılmasından kaynaklanıyor. Değer vermek kıskanmak, kısıtlamak demek değildir. Tam tersine değer vermek karşındaki insanı olduğu gibi kabul etmek, duygu ve düşüncelerini önemsemek, onun tek başına bir birey olduğu bilinciyle hareket etmektir. Bu bakış açısı ahengi beraberinde getirir.

Sevgi, saygı ve muhabbet

Sevgi, saygı ve muhabbet sağlıklı ve uzun ömürlü bir ilişkinin olmazsa olmazıdır. Böyle bir birliktelikte iletişim becerileri gelişmiştir ve yaşanan sorunlar hemen fark edilir. Beklentilerin her hangi bir ima içermeyen, açık seçik ifade edilmesi iletişimi kuvvetlendirir. Güçlü iletişimde karşılıklı olarak kırılma ve incinmeler en aza iner. Bu şekilde kurulan iletişime biz duygusal soyunma diyoruz. Elbette burada denge önemlidir. Saygı çerçevesinden uzak 'Ben yüzüne söylerim' diye kurulan fütursuzca kurulan cümleler, bu ifadelerin bir topluluk içinde sarf edilmesi bireylerde geri dönülmesi zor yaralar açılmasına olanak tanır ve evlilik birliğini sekteye uğratır. Evlilik birliğinde kırmak ve kırılmak en son istenen şey bile değildir. Bu sebeple kişi önce kendini tanımalı, duygu ve düşüncelerinin farkında olmalı ki ne istediğini ve neler yapabileceğini, sınırlarını, imkan ve imkansızlıklarını belirleyebilsin. Böylece duygular karşı tarafa onu rencide etmede, benlik saygısını yok etmeden ifade edilebilir hale gelir.

Eğer eşler sorunlarını kendi başlarına çözemiyorlarsa, evliliklerini sağlıklı bir şekilde sürdüremiyor ya da sonlandıramıyorlarsa o zaman uzman yardımı almalarını öneriyorum. Uzman yardımı almak olası bir ayrılık ve sonraki sürecin sağlıklı işlemesi açısından da önemlidir.'