24 Haziran seçimleri öncesinde; bu seçimlerde ekonominin sonuçlar üzerinde çok etkili olacağına ilişkin yoğun tahminlerin ne kadar isabetli olduğu tartışma götürmekle birlikte; seçim sonuçlarında ekonominin etkisinin payının araştırılması ve bu bağlamda ekonomiyle ilgili algılama ile duyarlılık farklılıklarının, sosyolojik ve psikolojik gerekçeler de dikkate alınarak açıklığa kavuşturulması mutlaka faydalı olacak ve bazı sorular cevabını bulacaktır. Seçim öncesinde Adalet ve Kalkınma Partisine muhalif duruş sergileyen kesimlerin ve siyasi partilerin ekonominin kötü durumda olduğuna, siyasi iktidarın ise ekonominin iyi olduğuna ve dış kaynaklı bazı komplo ve girişimler sonucunda böyle bir algı yaratıldığına ve bazı ekonomik parametrelere geçici olsa da bu olumsuzlukların yansıdığına ilişkin farklı iki görüşün ilginç yaklaşımlarının bundan sonraki süreçte de devam edeceğini belirtmek çok abartılı bir yorum olmayacaktır.
Söz konusu seçimler sonucunda uygulanması kesinleşen ve yeni ve farklı bir yapı olan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemini de seçimler öncesinde siyasi iktidarı oluşturan Adalet ve Kalkınma Partisi uygulayacağından; yeni kurulacak hükümetin doğal olarak eski hükümetten iyi bir ekonomiyi devralmış olduğu kabul edilecektir. TBMM'deki muhalefet partileri de; seçim öncesi ve seçim sürecinde devamlı olarak gündeme getirdikleri ve ekonominin kötü durumda olduğuna ilişkin iddiaları ve söylemleri hatırlanıldığında; enkaz bir ekonomiyi devir almaktan siyasi anlamda kurtulmuşlardır.
Seçimler öncesinde iktidarın ve muhalefetin uzlaştığı nadir konulardan biri olan ve seçimler sonrasında öncelikle ele alınacak konunun ekonomi olduğuna ilişkin söylemler dikkate alındığında; yeni kurulacak hükümetin ekonominin MR'ını ivedilikle ve doğru olarak çekmesi, objektif teşhislerde bulunması, ekonominin işleyiş yapısı ile ekonomi kadrolarını yeniden gözden geçirmesi, radikal ve rasyonel tedbirleri gecikmeden alması ve bu bağlamda özellikle de halen uygulanan ekonomi modelini terk ederek; sanayiye, tarıma ve hayvancılığa önem veren ve gereksiz ithalat ile israf konularında duyarlılık gösteren bir yaklaşımı benimsemesi gerekmektedir. Öte yandan, seçim sürecinde Adalet ve Kalkınma Partisinin gerek kendi vaatleri gerekse muhalefet partilerinin gündeme getirdikleri bazı vaatleri sahiplenmesi sonucunda yüklendiği mali portrenin büyüklüğünün; bütçe üzerinde ve mali disiplinde önemli zorlamalar yapacağı anlaşılmaktadır (Seçim vaatlerinin seçmenler nezdindeki haklılık payı ve gerekliliği ayrı bir tartışma konusudur).
Bu aşamada bir yandan söz konusu seçim vaatlerinin yerine getirilmesi zorunluluğu varken, bir yandan da ekonomide ivedi müdahalelerin yapılması gerekirken; öte yandan devamlı olarak ötelenen yapısal reformların uygulamaya geçirilmesi zorlukları yaşanırken, bu koşullara ilaveten yaklaşık 9 ay sonra yapılması gereken mahalli idareler genel seçimleri dikkate alındığında; ekonominin gerçek MR'ının 2019 yılı Mart ayından sonra çekileceği ve asıl sağlıklı nihai teşhisin ancak bu tarihten sonra konulabileceği anlaşılmaktadır. Çünkü, belirtilen bu koşulların ve zorlukların yanı sıra mahalli idareler genel seçimlerine kadar yeni siyasi vaatlerin ve yeni harcamaların gündeme gelme olasılığı yüksek görünmektedir.
Dolayısıyla, seçmene sempatik gelmeyecek konular da dikkate alınarak ekonomiye gereken müdahalelerin bazılarının mahalli idareler genel seçimleri sonrasına ertelenebileceğini söylemek fazla şaşırtıcı olmayacaktır. Elbette ki bu aşamada da ekonomiyi ilgilendiren bazı önemli kararlar ile tedbirler alınacak, müdahaleler yapılacak ve kamuoyuna, ekonomi çevrelerine ve piyasalara güven verecek girişimler gerçekleştirilecektir. Ancak, işin ucunda seçim olması ister istemez siyasi iktidarı bazı radikal ekonomik yaklaşımlardan uzak tutacaktır. Bir başka ifadeyle, mahalli idareler genel seçimlerine kadar ki bu süreçte; yeni hükümet sisteminin teşkilat modeline işlerlik kazandırılması, bunların kendi arasındaki uyum sorunlarının giderilmesi ve kadroların oluşturulması gibi konular öne çıkacak ve ekonomiye gerçek anlamda odaklanma mahalli idareler genel seçimlerinin sonrasına kalacaktır. Ancak, siyasi iktidarın bazı yetkili isimlerinin OHAL'in uzatılmayacağı izlenimi veren son zamanlardaki söylemlerinin gerçekleşmesi ve OHAL'in kaldırılması halinde; ekonomimiz bu süreçte ilave bir motivasyon kazanacaktır.
Son zamanlardaki bir başka gelişme ise 2019 yılı Mart ayında yapılması gereken mahalli idareler genel seçimlerinin; muhalefet partilerinden gerekli sayısal destek alınarak gerçekleştirilecek bir anayasa değişikliği sonucunda erkene çekilerek bu yıl içinde (Kasım ayı gibi) yapılmasına ilişkin söylentilerdir. Böyle bir gelişmenin yaşanması çok sürpriz olmayacaktır. Çünkü, yukarıda belirtilen ekonomik koşullar ve zorluklar ile siyasi yelpazedeki şartlar siyasi iktidarı böyle bir yaklaşımı tercih etmek zorunda bırakabilir.