Güncel ekonomi sözcüklerinden birisi olan büyüme, hem dünyada hem de Ülkemizde geçmiş yıllarda olduğu gibi 2014 yılında da yoğun olarak gündeme gelmiş ve küresel ekonomik zincirin her halkasında önemli bir temel ekonomik büyüklük olduğunu, yarattığı sonuçları itibariyle kanıtlamıştır.
Dünya ekonomisindeki düşük büyümenin devam ettiği, özellikle Avro Bölgesinin de bu kapsamda olumsuz olarak etkilendiği dikkate alındığında, Ülkemizin de bu küresel ekonomik rüzgardan payını aldığı görülmektedir.
Bir ülkenin ekonomisinde bir dönem içinde üretilen nihai mal ve hizmetlerin parasal değeri olarak tanımlanan Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYH), üretim, gelir ve harcamalar yöntemi olmak üzere üç şekilde hesaplanmakta, genelde yıllık ve üçer aylık dönemler halinde açıklanmaktadır. Ülkemizde de GSYH, Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından hesaplanmakta olup, cari fiyatlar ve sabit fiyatlar (1998 temel fiyatlarına göre) şeklinde duyurulmaktadır. GSYH nın, önceki dönemlere göre sabit fiyatlarla değişim oranına veya reel gayrisafi yurtiçi hasılanın değişim oranına büyüme hızı denilmektedir.
Türkiyenin ve diğer ülkelerin büyüme süreçlerine bakıldığında; genel ve ülkeye özel çeşitli nedenlerle ülkelerin büyüme oranlarında yıldan yıla önemli farklılıklar olabildiği, negatif veya düşük büyümeyi izleyen yılda büyük büyüme oranları veya yüksek büyümeyi izleyen yılda düşük büyüme oranları görülebilmektedir. Büyüme hızından nüfus artış hızı çıkarılarak bulunan değer, refaha katkı sağlayacak büyüme hızını verir. Ayrıca, işgücüne katılım hızından daha yüksek bir büyüme hızının da bu kapsamda anlamlı bir önemi vardır. Diğer yandan, kişi başına düşen gayri safi yurtiçi hasıla da önemli bir kriterdir, ancak yeterli değildir. Çünkü, büyümenin gerçek anlamda sosyal refaha katkı yapması ve toplumun tüm kesimlerine yansıması için gelir dağılımının adil olması gerekmektedir. Bununla birlikte, ülkeler arasındaki fiyat düzeyi farklılıklarını gidermek ve sağlıklı bir karşılaştırma yapabilmek için Satın Alma Gücü Paritesine (SGP) göre kişi başına gayri safi yurtiçi hasıla endeks değerlerine bakılmasında fayda bulunmaktadır (Örneğin; Avrupa Birliği İstatistik Ofisinin açıkladığı 2013 yılı sonuçlarına göre Türkiye 37 Avrupa ülkesi arasında 31 inci sırada yer almaktadır).
Petrol fiyatlarının tekrar yükselip eski fiyat seviyelerine gelmemesi halinde, bu durumun Ülkemiz ekonomisindeki temel sorunlardan olan cari açığın ve enflasyonun düşmesine katkı sağlayacağı ve büyümeyi destekleyeceğine ilişkin değerlendirmeler dikkate alındığında; 2015 yılında Ülkemiz gündemini genelde işsizlik ve büyüme sorunlarının oluşturacağı, büyüme konusunda alınacak sonuçların, aynı zamanda işsizlik sorununu da etkileyeceği düşünülmektedir.
Ülkemizin büyüme rotasına bakacak olursak görünen tabloyu şöyle özetlemek mümkündür. Orta Vadeli Programda; büyüme hızları 2015 yılı için yüzde 4, 2016 ve 2017 yılları için yüzde 5 olarak öngörülmüş ve 2002-2013 döneminin ortalama büyüme hızının yüzde 5 olduğu dikkate alındığında, 2015 yılının ihtiyatlı bir yıl olarak düşünüldüğü, 2016 ve 2017 yılları için ise Ülkenin mevcut büyüme potansiyelinin kullanılacağı anlaşılmaktadır. Ayrıca, yurtiçi talebin kısılarak cari açıkta iyileşmenin ve dış talebe dayanan bir büyümenin öngörüldüğü (iç talebe dayalı büyüme stratejisinden vazgeçildiği) ve bu kapsamda yurtiçi tasarruflar ile verimliliğin artırılmasının ve üretken yatırımların hedeflendiği görülmektedir.
GSYH nın yıllar itibariyle sektörel dağılımına bakıldığında; tarımın ve sanayinin payının azaldığı, hizmetlerin payının ise arttığı, 2013 yılında; tarımın payının yüzde 8,3, sanayinin payının yüzde 21,6, hizmetlerin payının ise yüzde 70,1 olarak gerçekleştiği, 2015 Yılı Programında bu payların sırasıyla yüzde 8,0, yüzde 21,5 ve yüzde 70,5 olarak öngörüldüğü, özellikle sanayinin payının artırılması sürecinin gerçekleşmesi durumunda, doğal olarak büyüme hızının olumlu etkileneceği, ancak bu sürecin zaman alacağı anlaşılmaktadır.
İstikrarlı ve yüksek oranlı bir büyüme trendinin gerçekleştirilebilmesi için; üretim yapımızın değiştirilerek, yüksek teknolojili ürün üretmenin yanı sıra teknoloji üretilmesi, ithal girdiye bağımlılığı az ve dış rekabet gücü yüksek ürünler üretilmesi, üretim kapasitesinin ve verimliliğin artırılması, bu kapsamda fiziki ve beşeri sermayeye yatırım yapılması, ihracatın artışını sağlayacak yatırımlara öncelik verilmesi, üretim maliyetlerinin düşürülmesine ve finansman sorunlarının çözümüne katkı sağlayacak politikalara ağırlık verilmesi ve yurtiçi tasarrufların artırılması gerekmektedir.
Ayrıca, Avro Bölgesinde faizlerin düşük olmasına rağmen büyümenin de düşük seyrettiği göz önüne alındığında; yüksek faizlerin maliyet artırıcı bir unsur olduğu kabul görmekle birlikte, üretimde, yatırımda veya büyümedeki olumsuzlukları faiz oranlarıyla veya ekonominin başka tek bir değişkeniyle ilişkilendirmenin tartışmaya açık bir konu olduğu görülmektedir. Bu nedenle, teknik bir yanılgıya düşmemek için; makro ekonomik göstergeleri ve bunların detaylarını bir bütün halinde ve aralarındaki etkileşimi değerlendirerek, kararlar almak ve adımlar atmak zorundayız.