Tartışma bitmiyor ve bitmeyecek gibi…
ÖSYM sonuçları bu hafta açıklanınca başarısızlığın nedenleri masaya yatırılıp uzmanlarca tartışıldı.
Görünen o ki kısa vadede çözüm yok. Oysa, Milli Eğitim Bakanı Prof. Dr. Ziya Selçuk, bakan olmadan önce yayınlanan bir videosunda eğitime olan yaklaşım tarzını ortaya koydu. 'Öğretmenliği birine bir şey öğretmek zannediyorlar. Öğretmenlik bir insanın kendi öğrenme yolculuğudur, kendi olgunlaşma serüvenidir. Öğretmen kendi olgunlaşırsa çocuğa bir faydası olur.'
İşte bütün mesele bu değil mi?
Öğretmenin çocuğa yaratacağı fayda okul öncesi ile başlayıp üniversite yolculuğuna kadar gidecek.
Tabi bu arada özellikle orta öğretimde başlayacak olan sayısal öğrenme.. Ve bunu da eğlenceli hale getirmenin yolları bulunup hayata geçirilmeli.
Zira, bugün birçok öğrenci okulda sevmediği dersleri görmek ve öğrenmek zorunda. Aynı durum öğretmen içinde geçerli. Öğretmen adayı (öğrenci iken) öğrendiği bazı konuları zamanla unutabiliyor. Tabi bu unutkanlık zamanla derinleşebiliyor.
Şimdi bunları yaşayan öğretmenimizin aslında bilmesi gereken en önemli olgu öğrenmenin bir güç olduğudur. Öğretmenlerimizin gücü, her zaman için bilmekten değil, öğrenmekten alacağını da bilmesi gerekir.
Öğrendiğimiz zaman daha mutluyuz
Harvard Üniversitesi'nden Prof. Dr. Teresa Amabile, bir makalesinde çalışanların günlüklerini incelemiş. Çalışanlar en çok bir şey öğrendikleri zaman mutlu olmuş.
Aslında bu kavram hepimiz için geçerli değil mi?
Öğrenmenin önemine dikkat çeken bu araştırma, Türkiye'de durumun vahametini de ortaya koyuyor. Özellikle büyük ve göç alan illerde fazla öğrenci ile ders gören çocukların derslerden sıkıldığı ve iyi eğitim alamadığı yönünde…
Öğrenci her fırsatta dersi asmanın yollarını arıyor. Öğrenmeyi eğlenceli hale getirmek önemli bir başarı.
Milli Eğitim Bakanı Prof. Dr. Ziya Selçuk ile ilgili internette dolaşan kart muhabbeti, işin özünde mesleğini severek yapmayı gösteriyor. Atılan kartla gösterilen sevgi, verilen dersin nasıl bir aşka dönüşebildiğini gösteriyor. Yine MEB'in istatistiklerine göre, derslik başına düşen öğrenci sayısının geçen yıllara göre az da olsa düşmekle birlikte, hala ortalamanın üstünde kalabalık sınıflar bulunduğunu ortaya koyması, durumu açıkça gösteriyor. Bu sayı artarak gidiyor, açılan okullarda bu işe yeterince derman olamıyor. Olmamakla birlikte öğrencinin severek okula gitmesini sağlamak ise daha zor olanı..
ÖSYM'nin sonuçlarını bu açıdan ele alıp değerlendirdiğimizde Milli Eğitim Bakanlığı'nın işi çok ve yolu hayli uzun…
Yeter ki hep birlikte inanalım…