Satırlarında sanata, resme dokunan birkaç yazar son zamanlarda radarımda, ilham veren çıkarımları ve iki sanat dalını bu kadar güzel harmanlamaları birçok satırın da altını çizmeme neden oldu. John Berger, Selçuk Demirel ve Maurice MerleauPonty ile tanışma zamanı!
Bir Ağacın Altında
Hayali bir orman anlatısı bence bu kitap. Gerçek zamanı yitirdiğimiz, kendimize en çok yaklaştığımız anda kendimizi bulabileceğimiz bir orman burası. Aslında var oluş hikayemizi ararken karşılaştıklarımız da diyebiliriz. Sıcacık renkler arasında bizim salt yalnızlığımız. Bu anlatı ormanının içinde bir de Blake'in altı çizilesi bir sözüyle karşılaştım.
'Kimilerini gözyaşlarına boğan ağaç, kimileri için yalnızca yolu tıkayan yeşil bir engeldir. İnsan kendi neyse, gördüğü de odur.'
Selçuk Demirel'in kendine özgü ağaçları yorumlama biçimi, kullandığı renk ve imgelerle birleşince görsel şölene dönen bir kitap olmuş!
Maurice Merleau-Ponty/ Algılanan Dünya
Bilinç ve dünya arasındaki o kırılgan ilişkiyi en anlaşılır bir o kadar da şiirsel biçimde ele alan isimlerden biri MerleauPonty. Varoluşa hafif bir giriş yapıp, içinde yaşadığımız doğal, kültürel ve sosyal dünyayı algılar üzerinden ele almak isterseniz keyifle okuyacağınıza eminim. Ponty, zaman zaman sanata ve bilime de dokunarak gerçekliği algılama biçimimizi sorguluyor. Algılanan Dünya ile kendisiyle tanışıp Göz ve Tin ile onu biraz daha iyi anlamaya başladım. Ponty ile kısa, içten ama bir o kadar da derin bir sohbet havasında ilerleyen bu kitap, belki hepimizin zihninde asılı olan bir sorgulamaya da ışık tutuyor; görünen mi yoksa zihindeki algı mı şeylere varlık kazandırır? Buradan açılımla edebiyata, sanata, psikolojiye dokunuyoruz. Yaşadığımız her anın, algılar bütününün bir parçası olduğunu anlayıp içselleştirebilmek ile başlıyor her şey…
'Hem herkes yalnızdır hem de hiç kimse başkalarından vazgeçemez sırf başkaları kendisine yararlı olduğu için değil, ancak o yolla mutlu olabildiği için.'
John Berger- Hoşbeş
Berger'in hayata sanat penceresinden bakabilmesini, cümlelerin altını her zaman derin anlamlarla doldurabilmesini seviyorum. 'Top Bende' kitabı baba-oğulun sanat üzerine yazışmaları, beraber tabloları yorumlamaları ve tüm bunlardan alınan ilhamla kendi benliğimizin yanıtlayabileceği sorulara cevap arayışları şeklinde ilerliyor. Daha önce üzerine düşünmediğimiz kavramlarla bir iç hesaplaşmada bırakıyor bizi, mesela sınırlar…Bizim sınırlarımız nelerdir? Hayata karşı çektiğimiz sınırlar bizi nelerden ayırır?
'Sınır boyu yürüyüşe çıkalım. Aklımdaki sınırları adlandırmak hatta konumlandırmak zor.'