Çevremizdeki kirlenmeye bulaşmadan namuslu ve dürüstçe bir hayat yaşamak

Yozlaşmış toplumlarda aklını kullanmayan cahil, anlayışı kıt ve gafil tipte olanlar ile vicdanı olmayan ahlakı düşük, suça bulaşmış ve hain tipte olanların sayısı hayli fazladır; ne zaman ki akıllı, dürüst, ahlaklı ve arif olanların sayısı artmaya başlarsa, bu iyiye işaret olup durumun değişeceğine ve toplumun düzeleceğine dair umutları yeşertir. Çöplüklerde çok fazla çöpten dolayı nasıl metan gazı birikirse, öyle de çürümüş düzen veya toplumlarda da suç oranları, ahlaki çöküşler, yolsuzluk, rüşvet ve adam kayırma, adaletsizlik, liyakatsizlik gibi birçok kötülük artarak devam eder. Böylesi bir ortamda bir yanda iyilerin tarafına geçmek cesaret isterken, kötülerin suçuna ses çıkarmamak korkaklık ve gaflete düşmektir. İsmet Özel bu gerçeği Bir Akşam Gezintisi Değil Bir İstiklal Yürüyüşü adlı kitabında ''Türkiye'de kör parmağım gözüne oynanıyor. Birtakım insanlar gafil, birtakım insanlar hain. Ve bunlar gafillikleri yüzünden hainlerle, hainlikleri yüzünden gafillerle gayet güzel anlaşıyorlar'' şeklinde güzel bir biçimde açıklar.

Fani olan dünyada daha fazla mal kazanmak uğruna suç ve günahlar işleyen, haksızlıklar yapıp başkalarının ahını alanlar, baki olan ahireti unutup cepleri ve cüzdanları dolu olup kalpleri ve elleri kirli olanlardır. Halbuki doğarken ezan ile başladığımız yaşama sela ile veda edeceğimiz kesin olmasına rağmen temiz kalamazsak vay halimize. 'Bize her yol mübahtır' diyenlerin kötü amelleriyle etrafını çöplüğe dönüştürüp bu çöplerin üzerinde yükselmeleri şaşırtıcıdır. Bazı kişilere de ne mutlu ki cepleri ve cüzdanları boş olsa da kimsenin hakkını yemedikleri için elleri ve kalpleri temiz kalabilmiştir.

Ne yazık ki, yalan yanlış demeden her şeye alkış tutan cahiller; haklıyı haksızdan ayırt edemeyen aptallar; kötülüklere, haksızlıklara sahip çıkan ahlaksızlarla beraber yaşıyoruz! Kimisi samimi niyetine göre yaşar, kimisi çıkar hesabına göre yaşar. Bir şeyleri değiştirme niyeti olmayıp vitrine oynayan çıkarcılar, cefa çekmeyip sefa sürenler, sorumlu olduğu halde kılını kıpırdatmayanlar, empati yapmadığından dolayı vefasız ve duyarsızdırlar. Öyle ki üç kuruş dünya menfaati için kılıktan kılığa giren, her türlü kötülüğüne bir bahane bulan, yapılan haksızlıklara sus pus olan, ahlaki bir ilkesi olmayan, kişiliğiyle değil de et ve kemikten oluşan kas ve iskelet sistemiyle ayakta duran omurgasız insanlarla birlikte yaşıyoruz.

İlk bakışta gözümüze çarpan ve şikayet ettiğimiz husus düşük karakterdeki kimselerin fazlalığıdır. Böyle güvenilir olmayan düşük karakter ve ahlaktakilerin, kalitesi düşük kimselerin gücün, makamın ve mevkiinin arkasına sığınabilmesi ya da ünvan ve üniformaların içinde gizlenmesi veyahut da herhangi bir kuruluş, topluluk, vakıf, dernek, sendikagibi STK'larda görev alarak izini kaybedebilmesi de üzerinde durulması gereken noktadır. Makamların sicili kabarık insanları aklamak gibi bir görevleri yok, aksine hizmetleriyle anılırlar. Böyle insanlar hangi topluluk ya da kuruluşta olursa orayı çabuk bozarlar. Bunların içinde olduğu vakıf, dernek ve sendikaların da saygınlığı yok olur, sonuçta itibar da gelip geçici bir şeydir.

Aslında özlediğimiz ve hasretini çektiğimiz husus karakterli kimselerin azlığıdır. Bilgili, yetenekli ve karakterli insanlar asil ve özgür ruhludurlar, ilkeleri olan bu kimseler kendi hayatlarıyla ilgili kararları kendileri verirler; fakat ilkeleri olmayıp birtakım zaafları olan kimseler esir ruhlu kimselerdir, bunların hayatlarıyla ilgili kararları başkaları verirler, başkalarının çizdiği senaryoyu oynarlar. Şeref ve haysiyet yoksunu olmakla birlikte karakteri belli olmayanlar, şerefi ve haysiyeti ile şahsiyeti için yaşayanları anlayamazlar. İçinde utanma ve pişmanlık duyguları olmayan bu tehlikeli tiplerin kafalarında kırk tilki dolaşır, zannedeler ki bütün dünya onların etrafında dönüyor. Madem konu dönmeden açıldı, burada merhum Ömer Lütfi Mete'nin, Yakın Plan yayınlarından çıkmış olan ÂşıklarÖlmez - Kuşçu Hikayeleri adlı kitabının 18.sayfasından bir alıntı yapalım.

Bektaşi ne demiş?

''Dönene merhaba yok'' demiş.

Niye?

Değirmen taşına eteğini kaptırmış.

Öyle mi?

Haaa, eteğini kaptırmayacaksın.

Yamuk dönmeyeceksin.

Döneceğin zaman kıvamında döneceksin.

Dünya gibi, felek gibi.

Demek ki dönmek iki türlüdür Yusuf'um:

Bir adam var dönüyor, o kahpedir.

Bir adam var dönüyor ama o bilgedir.

Arada fark var. >>

Ömer Lütfi Mete ağabeye göre dönme iki türlüdür. Bir dönme var ki sahte, gösterişli ve yapmacıktır; kendi değerinden bir şeyler kaybeder, mide bulandırıcı ve aklı sarhoş edicidir. Para, mal, makam-mevki sarhoşluğuna aldanarak kendi etrafında yıldızları sayar, bu kendi hakkım değil başkasının hakkı demeyip yangından mal kaçırır gibi başkasını hakkını yiyerek köşeyi döner. Haramın, kötülüğün, çirkinliğin, güçlünün, zulmün etrafında fırıldak olur, pervane olur. Yine ona göre başka bir dönme daha var ki gerçek, içten ve doğaldır; bilgi, fedakarlık, dostluk, yardımseverlik vb. konularda başkasına bir şeyler katarak değerini ortaya koyar, kimin bende varsa gelsin helalleşelim diyerek üzerinde varsa başkasının hakkını teslim eder. Hem helalin iyiliğin, güzelliğin, haklının, adaletin etrafında çile çekip yanarken, hem de çevresine ışık tutar.

Herkes kendi hayatını artısıyla-eksisiyle, kazancıyla-kaybıyla gözden geçirip terazisinin hangi dönmeden yana olduğuna karar vermeli ki böylelikle sayılı nefeslerin de tükeneceği unutulmasın. Aman ne olursa olsun sizin dönmeniz bilgece olsun. Çünkü etrafımızda fırıldak tiplerden yeterince fazlası var, bize ışıldak tipler lazım.