Şehit polis Fethi Sekin, vefatının 3. yılında AK Partili Bağcılar Belediyesi'nin düzenlediği ve eski İçişleri Bakanı Mehmet Ağar'ın da konuk olduğu bir programla anıldı.
Sekin'in şehit edilmesi ile Libya meselesi arasında bağ kuran Ağar, şunları söylüyordu:
'Sultan Alparslan'dan bu yana bu topraklarda Ertuğrul Bey'den Fatih Sultan Mehmet'e, Yavuz Sultan Selim'den Sultan Abdülhamid Han'a kadar çok sayıda isim önemli hizmetlerde bulundu. Son noktada Gazi Mustafa Kemal Atatürk'le birlikte kurduğumuz Cumhuriyetin önemi ve değeri bugün etrafımızdaki coğrafyada olup bitenle çok daha iyi anlaşılıyor. Bu topraklar bir cennet. Biz söylediğimizde gülüyorlardı bugün herkes hak veriyor. Yozgat'ın, Ankara'nın, Diyarbakır'ın savunması Musul'dan, Basra'dan, Halep'ten, Beyrut'tan başlar. 'Trablus'ta ne işiniz var?' derseniz o zaman burada havuzda yüzersiniz. Türkiye'nin tarihten gelen sorumlulukları var. Bunları akılla, tarihten gelen tecrübelerle yönettiğiniz vakit Türkiye, dünyada gerçek manada yerini alacaktır. Ne sayesinde? Fethi Sekin'ler ve onun gibi bedel ödeyenler sayesinde. Biz ölümü göze alarak bu görevlere talip olmuşuz. Zaten onu göze almazsan bu işleri yapamazsınız. Türkiye'nin her tarafı böyle kınalı kuzularla dolu.'
Mehmet Ağar, ''Trablus'ta ne işiniz var?' derseniz o zaman burada havuzda yüzersiniz. Türkiye'nin tarihten gelen sorumlulukları var' derken bundan 24 yıl öncesine gittim birden…
Topyekûn Erbakan Hükümetine savaş açıldığı dönemdeki tarihi Libya Gezisine… Mehmet Ağar İçişleri Bakanı… Abdullah Gül Devlet Bakanı… Bülent Arınç ise RP Grup Başkanvekili…
Gelin sizi 1996 yılına götüreyim. 'Selamün Aleyküm Komutanım' kitabının eşliğinde bugün Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın 24 yıl önce merhum Başbakan Necmettin Erbakan'ın gördüğü ancak bazı siyasilerin yeni görebildiği Libya realitesine…
Hoca'nın Gezisi ABD'yi Ürkütmüştü
Erbakan'ın İslam Ortak Pazarı Projesi'nin ilk adımı olan 'D-8'ler askerlerin hoşuna gitmeyen bir çalışmaydı. Özellikle Erbakan'ın D-8'lerin içinde yer almamasına karşın Libya'ya yapacağı gezi askerlerin sert tepkisiyle karşılaştı. Kaddafi'nin konuşmalarında PKK'ya olan desteği ve ABD'nin terörist ülkeler listesinin başındaki Libya'ya gezi, İran programıyla birleşince Hoca'nın 'arı kovanına' çomak soktuğu ortaya çıkacaktır. Erbakan'ın İran gezisine çıkmasına üç gün kala ABD'den gelen sert uyarı, tartışmaları alevlendirdi. ABD Dışişleri Sözcüsü Nicholas Burns, Refahyol hükümetine şöyle seslenir:
'Bu temaslar yarar sağlamaz. Erbakan'ın ziyareti ve sonuçlarını şüpheyle izliyoruz. Türk Hükümeti'ne İran'ı yalnız bırakması gerektiğini söyledik. Bu ilişkilerin akla uygun olmadığını düşünüyoruz. Kendi kararlarını kendilerinin alma hakkı var. Bunu tartışmıyoruz. Bundan bir çıkarları olmayacağını söylüyoruz' ABD'nin bu sert tepkisine aynı ayarda RP'li Gül'den cevap geldi. Abdullah Gül 'Türkiye her dış meselede, ABD'den 'veto eder misiniz, etmez misiniz?' diye izin almak durumunda değil ki... Türkiye bağımsız bir ülke kendi çıkarları var' şeklinde cevap vererek tartışmayı kapattı.
Erbakan, ABD başta olmak üzere NATO ülkelerinin kaygılarına rağmen İran programından vazgeçmedi. ABD'nin bir ay öncesinde destek verdiği Erbakan, ABD'nin gizli raporlarında 'tehlikeli' bir kişi olarak değerlendirilecekti.
ABD'de yakın doğu ile ilgili çalışmalarıyla tanınan Washington Enstitüsü, yayınladığı raporda, Türkiye'nin ABD'nin müttefiki olduğunu, buna rağmen Erbakan'ın dost olmadığını vurguluyordu. 'ABD'nin Erbakan Türkiye'si ile ilişkileri' başlığını taşıyan rapor; Erbakan'ın ABD've İsrail'e dost olmadığını, ABD'nin Çekiç Güç'ün görev süresinin uzatılabilmesi için Erbakan'a yumuşak davrandığını belirtiyordu. Ordunun halen Türk dış politikası üzerinde etkinliğini sürdürdüğüne ilişkin görüşün yer aldığı raporda; Erbakan için bir hayli ilginç tespitler yer aldı:
'Erbakan'ın başbakan olması ABD yönetiminin kongrede ve Avrupa Birliği'nde Türkiye'ye kuşku ile bakan grupları Türkiye lehine ikna çabalarını zorlaştırmaktadır.
Erbakan'ın dostu bazı ülkeler için sarf ettiği saldırgan sözler, bu ülkeleri Türkiye'den uzaklaştırabilir.
Erbakan; İran, Müslüman Kardeşler, Hamas gibi radikal İslamcı unsurları destekleyen görüşler taşımaktadır. NATO sırları, ikili terörle mücadele planları gibi bilgilere sahip olacağından ciddi güvenlik sorunları yaratabilir.
Erbakan hedefinin şeriata dayalı devlet olduğunu söyleyen bir politikacıdır, zamanın ve sosyal koşulların lehine işlediği kanısıyla şimdilik taktik olarak siyaset kurallarına uygun oynamaktadır.
ABD, Türkiye için bir müttefiktir ama Erbakan dost değildir. Bu ilke doğrultusunda Erbakan'a mesafeli davranılmalıdır.
Türkiye'ye, sonuçta Erbakan'a siyasi kazanç sağlayacak ödünler verilmemelidir.
Erbakan ABD'ye çağrılmalı, Para Fonu (İMF) ve Dünya Bankası gibi konularda Erbakan'a kredi kazandıracak Türkiye yanlısı tutumdan vazgeçilmemelidir.
Türkiye'deki gerçek dostlar zayıflatılmamalıdır. Ordu dahil laik batı yanlısı kurumlar ABD'nin en iyi dostlarıdır.
Kabinede Kaddafi Kavgası
Bakanlar Kurulu, 7 Ağustos 1996 günü Trabzon'da toplandı. Toplantının ortasında Devlet Bakanı Abdullah Gül, Libya izlenimlerini aktarırken Libya Devlet Başkanı Muammer Kaddafi'nin Erbakan'a yaptığı davetini açıkladı.
'Sayın Başbakanımızın Libya'ya gitmesinde büyük fayda vardır.'
Gül, sözlerini tamamlamıştı ki, İçişleri Bakanı Mehmet Ağar tavır koydu ve şöyle dedi:
'-Kaddafi bir Türk düşmanıdır. Daha bir kaç gün önce bölücü örgütün yayın organı Med TV'de yaptığı açıklama ortadadır. Türkler'in Kürtler'i kestiğini söylüyor. Güneydoğu'yu Kürdistan olarak ilan ediyor. Kürtlerin bağımsız bir devlet kurması gerektiğini söylüyor. Ayrıca ağıza alınmayacak hakaretlerde bulunuyor. Böyle bir adamın davetini olumlu karşılamak bize yakışmaz. Sayın Başbakan'a düşen bu geziye gitmemektir.'
Ağar konuşmasını bitirmişti ama Gül, Erbakan'dan izin almadan devreye girdi ve Ağar ile sözlü tartışmaya girdi. Tartışma şöyle gelişiyordu:
Gül: Kaddafi'nin tutumu malum. Bunları kabul etmek mümkün değildir. Ancak ülkeler arasındaki ilişkilerde kin olmaz. Başbakan'ın ziyaretinde fayda vardır.
Ağar: Kaddafi'nin yaptıklarının bir benzeri yoktur. Türkiye buna kayıtsız kalamaz.
İki partinin ağır toplarının tartışmasını izleyen iki lider devreye girmeye karar verdi. Çiller 'Bunu daha sonra konuşuruz.' diyerek tartışmayı bitirmek isterken Başbakan Erbakan'ın sesi duyuldu:
'Mesele anlaşılmıştır!'
Tartışmanın galibi RP oldu ve Erbakan Libya'ya gitti. Libya gezisinin esası şuydu. İleride FP lideri olacak olan Kutan'ın yakın bir arkadaşı Libya'da müteahhitlik yapıyordu. Milyonlarca dolar alacakları için Erbakan'ın devreye girmesini istiyordu. Bu bir bakıma Erbakan'ın yana döne aradığı önemli bir kaynak paketiydi. Erbakan, kendisini İslam Dünyası'nın lideri kabul eden Kaddafi'nin D-8'lere sıcak bakmayacağını biliyordu. Ama kaz gelecek yerden tavuk esirgenmezdi!
Erbakan'ın Libya gezisini daha sonra partinin ağır toplarından Manisa Milletvekili Bülent Arınç 'Libya gezisi felaketti' diye yorumlayacaktır. Arınç, Erbakan'ın İran ile başladığı geziyi şöyle değerlendiriyor:
'Libya gezisi bir felaket. Türkiye'de iş başına gelmiş bir yönetim ve yönetimin başında Erbakan var. Herkesin gözü üstümüzde. Kaddafi'nin megaloman bir psikopat olduğunda herkes hemfikir.'
Ağar'la Kaddafi kavgası yapan Gül, FP genel Başkan Adayı olmasıyla birlikte Libya gezisinin sorumluluğunu Erbakan'a yükleyen demeçler verdi. Ağar'a karşı Libya savunmasını göz ardı ederek.
RP'nin bu kadar gitmek istediği Libya'da ise Erbakan ve partisinin görüntüsünü Libya Lideri Kaddafi şöyle çizer:
'RP iktidara gelmeden önce, NATO, Avrupa Birliği ve Siyonist karşıtıydı. Ne yazık ki kardeşim Erbakan, iktidara geldikten sonra tavizler vermeye başladı. Verdiği tavizlerde çok ileri gitti. Nitekim İsrail, Refah zamanında daha önceki dönemlerden daha fazla kazanım elde etti.'
Şimdi Mehmet Ağar'ın 24 yıl önce karşı geldiği seyahatinden bugün savunduğu Libya anlaşmasına geldiği nokta budur. Mustafa Kemal'in bundan 110 yıl önce nöbet tuttuğu Trablusgarp'ta nöbeti devralacakların diyeceği açıktır:
Libya, sadece Libya değildir?