İnsan, toplumsal ve ekonomik bir varlıktır. İnsan tek başına gereksinmelerinin tümünü karşılayamaz ve yaşayamaz, gereksinmelerini karşılamak için başkalarının da çalışmalarına ve üretimlerine gerek duyar. Bu nedenle insanlar arasında tarihsel süreç içinde işbölümü yapılmıştır.
İnsan ekonomik bir varlıktır, yaşamak için, korunmak için, beslenmek için belli şeylere gereksinime duyar. Bunları karşılayabilmek için de çalışmak durumundadır. Yani bir iş yapar ya da bir meslek sahibi olur. Başka bir anlatımla 'İş ve meslek olmadıkça, hayatı sürdürmek mümkün değildir. İş ve meslek sorunu yalnız bireysel hayatın temel ödevlerinden birini oluşturmakla kalmaz. Genel olarak toplumsal ve ekonomik hayatın öz noktasını ve eğitimin de temel noktalarından birini oluşturur.(İsmail Hakkı Tonguç; İş ve Meslek Eğitimi, s.9).' Yapılan iş ya da meslek topluma bir değer katmalıdır. Bunun için de iş ve meslek eğitimi çok önem kazanmaktadır.
Cumhuriyetimizin kurulduğu yıllarda nüfusumuzun geneli köylerde, kırsal kesimde yaşamaktaydı. Yani 'halkın % 80'i toprak ekonomisine bağlıydı. Köylerde elektrik, akarsu, kanalizasyon yoktu ve uzun süre de olmayacaktı. Tarım sabanla yapılıyordu. Yapay gübre kullanılmıyordu. Küçük sulama tesisleri azdı. Köylerin çoğunda yol yoktu, izlerden gidilip geliniyordu. Küçük çiftçi ürününü pazarlayamıyordu, aracıların sömürüsüne uğruyordu. Tefecilerin eline düşen köylüler, varlıklarını zor kurtarabiliyorlardı. Köylü kendi çevresine kapanmıştı ve iktisadi güvenliğini ağa himayesinde arıyordu. Yaşam biçimi kişisel ekonomiydi ve ürettiğinin büyük payını kendi tüketiyordu. Toprakla geçinenlerin çoğunluğu ilaç ve giysi alabilecek iktisadi güce sahip değildi(Prof. Dr. Feridun Ergin; K. Atatürk, s. 189).'
Cumhuriyetin ilk yıllarında köylü yokluktan, yoksulluktan, bilgisizlikten kıvranıyordu. Köylünün ve ülkenin gerçek kurtuluşu nasıl sağlanacaktı? Bu sorunun yanıtını iki devrimci vermiştir. Büyük devrimci Atatürk diyor ki: 'Ülkeyi, gerçek kurtuluşa götürmek için devlet binasını (çağdaş devleti) kurabilmek için en güçlü temel; toplardan, süngülerden, taşlardan daha güçlü temel; bilim ve eğitimin hazırlayacağı temeldir. Yaşamda en gerçek yol gösterici bilimdir, fendir. Bilim ve fen girişimlerinin çalışma merkezi okuldur. Eğitim ve öğretimde uygulanacak yöntem, bilgiyi bir süs, bir baskı aracı, uygar bir zevk olarakdeğil;maddi yaşamda başarılı olmayı sağlayan pratik, kullanılabilir bir aygıt durumuna getirmektir.'
Köylünün ve ülkenin gerçek kurtuluşunun nasıl sağlanacağı sorusuna verilen diğer yanıt eğitim devrimcisi İsmail Hakkı Tonguç'tan gelmiştir. Tonguç diyor ki: 'Köy sorunu, bazılarının sandıkları gibi alışkanlıklarla, kas gücüyle gerçekleştirilecek bir kalkınma değildi; anlamlı ve bilinçli biçimde köyün içten canlandırılmasıdır. Köylü öyle canlandırılmalıdır ki bilinçlendirilmelidir ki onu hiçbir güç, kendi çıkarları uğruna sömürmesin. Köylüye köle ve uşak gözüyle bakılmasın. Köylüler, bilinçsiz, parasız çalışanlar durumuna getirilmesin. Köy konusu, köyde eğitim de sorunları da içinde olmak üzere bu demektir(İ. H. Tonguç; Canlandırılacak Köy, s. 85).'
Köyün ve köylünün yerinde eğitilmesini, kalkındırılmasını, köyün ve köylünün canlandırılmasını, aydınlandırılmasını savunan, eğitimde bir devrim yaratan İsmail Hakkı Tonguç, '1897'de (ya da 1893 olabilir) Tuna kıyısındaki Silistre ilinin Totrakan Sancağının Tataratmaca köyünde dünyaya gelmiştir. Ana tarafı, Osmanlı yönetimi tarafından Anadolu'dan getirilip Dobruca Bölgesi'ne yerleştirilen Oğuz Türklerindendir. Baba tarafı ise Osmanlı-Rus Savaşı sonrasında Kırım'dan göçmüş bir tatar ailesine dayanıyordu. Tonguç ailesi orta halli bir köylü idi. İsmail Hakkı Tonguç, ilkokulu kendi köyünde, Ortaokulu da Silistre Rüştiyesinde tamamladı (1913). Öğrenimini sürdürmek isteyen İsmail Hakkı'ya babası karşı çıkmış aralarında bir süre tartışma olmuşsa da annesi ile anlaşan İsmail Hakkı, İstanbul'a gitmek için yola çıktı, çoğu yaya olarak süren bu yorucu yolculuktan sonra İstanbul'a ulaşan İsmail Hakkı, İstanbul'da da güçlüklerle karşılaştı. Devrin Eğitim Bakanı Şükrü Bey'in odasına girmeyi başardı ve kendisinin okumak istediğini anlattı. Bakan, Kastamonu Öğretmen Okuluna parasız yatılı olarak girmesini sağladı. Bunu üzerine Trenle Adapazarı'na, oradan da Bolu'ya yaya olarak dört gün; Bolu'dan Kastamonu'ya da bazan yürüyerek bazan da katıra binerek beş günlük bir zorlu yolculuktan sonra Kastamonu Öğretmen Okuluna ulaştı. Orada iki yıl okuduktan sonra, İstanbul Erkek Öğretmen Okuluna nakil oldu, bir yıl da orda okudu ve 1918'de öğretmen olarak mezun oldu. İsmail Hakkı, Bakanlıkça 20 arkadaşı ile birlikte Almanya'ya gönderildi. Birinci Dünya Savaşı çıkınca eğitimi yarım kaldı, kısa süreli resim-iş ve beden eğitimi kurslarına katıldı.'
'1925 yılına kadar Eskişehir, Konya, Adana, Ankara öğretmen okullarında resim-elişleri ve beden eğitimi öğretmenliği yaptı. 1926'da Millî Eğitim Bakanlığı Levazım ve Ders Araçları Müze Müdürlüğü görevinde bulundu. 1932'de Gazi Eğitim Enstitüsü Resim-Elişleri Bölümünü kurdu ve yönetti. 1935-1946 yılları arasında İlköğretim Genel Müdürü oldu. 17 Nisan 1940'ta Köy Enstitüsü Yasası kabul edilince Yirmi bir alanda köy Enstitülerinin kuruluşunu yönetti. 1946-1949 arasında Talim ve Terbiye Kurulu üyeliğine getirildi, 1949'da Ankara Atatürk Lisesi Resim Öğretmenliğine atandı, 1950'de nedensiz olarak Bakanlık emrine alındı ve hukuk mücadelesi yaparak aklandı ve 1954'te emekli oldu. 23 Haziran 1960'ta yaşama gözlerini yumdu ( Engin Tonguç; Devrim Açısından Köy Enstitüleri ve Tonguç, s. 48-50).'
Çağdaş bir toplum, çağdaş bir devlet yaratan Türk aydınlanmasında yer alan zamanın Eğitim Bakanları Mustafa Necati, Saffet Arıkan, Hasan Âli Yücel ve İlköğretim Genel Müdürü olan İsmail Hakkı Tonguç, çok başarılı eğitim çalışmaları yapmışlardır. Çünkü 'Türk aydınlanmasının omurgası, Eğitim Devrimi'dir. Eğitim, Devrimi'nin üç bileşeni vardır: Birincisi 3 Mart 1924'te gerçekleştirilen Öğretim Birliği Yasası'dır. Bu yasa ile çok başlı eğitime son verilmiştir. İkinci bileşen 1 Kasım 1928'de yapılan Yazı Devrimi'dir. Öğretim Birliği ve Yazı Devrimi, Türk aydınlanmasının hayata geçmesi için olmazsa olmaz koşullardandı. Ancak devrimlerin kalıcılığı, aydınlanma dalgasının ülkenin kılcal damarlarına kadar nüfuz etmesiyle mümkündür. Bu da nüfusun yüzde seksenini oluşturan köylünün eğitilmesini gerektirmektedir. Köylünün eğitilmesi ile ilgili sorunun çözümü Cumhuriyetin kurucusu ve Türk Devrimi'nin öncüsü Mustafa Kemal Atatürk'ten geldi. Çözümün ilk adımı Köy Eğitmen Kursları uygulamasıydı (Prof. Dr. İsa Eşme; Cumhuriyetin Yarım Kalan Projesi Köy Enstitüleri, Aydınlık Dergisi Köy Enstitüleri Özel sayısı, s. 4).' Öğretim Birliği ve Yazı Devrimi, Eğitim Bakanı Mustafa Necati döneminde gerçekleştirilmiştir.
Türk aydınlanmasının omurgasını oluşturan Eğitim Devrimi'nin üçüncü bileşeni yani köylünün eğitilmesi süreci şöyledir: 1 Kasım 1928'de yapılan Yazı devrimi ile halka kolay okuma yazma anahtarı verilmiş ve ülke Başöğretmen Atatürk'ün önderliğinde açık bir okul durumuna getirilerek Ulus Okulları (Millet Mektepleri) adıyla okuma yazma kursları açılmıştır.
'Dört yıl gibi kısa bir süre içinde Millet mekteplerinde okuma yazma öğrenenlerin sayısı 2,5 milyonu geçmiştir. Yine Atatürk'ün direktifleriyle Millî Eğitim Bakanlığı 1936'da Eğitmen Kursları projesini hayata geçirdi.(Prof. Dr. Cemil Öztürk, Türk İnkılap Tarihi, s. 251).'
'1927-28 Öğretim yılında Kayseri'nin Zincirdere Köyü'nde; 1928-29 Öğretim yılında Denizli'de Köy Öğretmen Okulları açıldı. Bu okullar, Mustafa Necati'nin ölümünden sonra gelen bakanların yeter derecede değer vermemesi nedeniyle 1932'de kapatıldı (Seda Bayındır Uluskan, Atatürk'ün Sosyal ve Kültürel Politikaları, s. 91-93).'
1935'te Saffet Arıkan'ın Eğitim Bakanı, İsmail Hakkı Tonguç'un İlköğretim Genel Müdürü olmasıyla köylünün eğitilmesi konusu yeni bir ivme kazanmıştır.
Cumhuriyetin kurucusu Büyük Önder Başöğretmen Atatürk, yeni çözüm önerileri sundu. Eğitim Bakanı Saffet Arıkan'a, 'Terhis edilmiş çavuşların köy öğretmeni olarak yetiştirilmesi için kısa süreli kurslardan geçirilmesini ve açılacak kurlara 'Eğitmen Kursları' adının verilmesini önermiştir. Saffet Arıkan'dan sonra 1935'te Millî Eğitim Bakanı olan Hasan Âli Yücel ve İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç, Eğitmen Kurslarını faaliyete geçirdi.'
'1936'da Eskişehir'in Çifteler ilçesine bağlı Mahmudiye Köyü'nde ilk eğitmen kursu açıldı ve bu kursa Ankara çevresinden 79 erbaş çağrıldı. Bu kurs başarılı olunca Kars, Edirne, Erzincan ve Kocaeli'nde birer Eğitmen Kursu daha açıldı. Eğitmen Kurslarını başarıyla bitiren eğitmenler, o güne kadar hiçbir devlet memurunun gitmediği köylere kadar gidip görev yaptılar. 11 Kasım 1937'de 3238 Sayılı Köy Eğitmenleri Kanunu çıkarıldı. Atanan gezici başöğretmenler, köylere giderek köydeki eğitim ve sosyal işlerine katılmışlar, denetlemişlerdir. Eğitmen Kurslarının olumlu sonuç vermesi nedeniyle 1937'den itibaren kursların olduğu yerlerde beş yıl süreli Köy Öğretmen Okulları açılmıştır.(Seda Bayındır Uluskan; age, s. 93-99).'
17 Nisan 1940'ta çıkarılan Köy Enstitüleri Yasası ile Köy Öğretmen Okulları Köy Enstitüsüne çevrildi. İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç, her bölgenin, yörenin özelliklerine göre 21 Köy Enstitüsünün kurulmasını sağladı ve onları yönetti. İsmail Hakkı Tonguç, Köy Enstitülerinde yaparak, yaşayarak, üretici, araştırıcı, sorgulayıcı, düşündürücü ve okumaya yönlendirici, demokratik bir eğitim uygulatmıştır.
'İsmail Hakkı Tonguç, Türk ilköğretiminin reformcusu, Köy Enstitülerinin mimarıdır. Tonguç, iş için, iş içinde, iş ile eğitim anlayışını gerçekleştirdi. Kendisi de İş Eğitimi Öğretmeni idi. Tonguç, nitelikli öğretmen, nitelikli öğrenciyi yetiştirir, düşüncesindeydi. Köy Enstitülü gençler, dünya klasiklerini okuyor, tartışıyor, kültür birikimi ediniyorlardı. Resim, müzik, tiyatro, yazın gibi verilerle yenileşiyor; sporda bedensel gelişmeye ulaşıyorlardı. Köy Enstitüleriyle gençlerin emek teri üretkenliğe, açlık tokluğa, yoksulluk varsıllığa, iş aşa dönüşecek; köy ve köylü kalkınacaktı (İbrahim Gürşen Kakas; Mustafa Necati, Hasan Âli Yücel, İsmail Hakkı Tonguç Dönemi'nde Eğitimimiz; Türkiye'de Eğitim ve Öğretmen, s. 173-174).'
'İsmail Hakkı Tonguç, sosyal adaleti sağlayan bir devlet taraftarıdır, laik ve üretici, ezbere dayanmayan demokratik bir eğitimden yanadır. Batı uygarlığını ve kültürünü benimsemiştir. Ancak körü körüne bir taklitçi değildir. Bilimin, tekniğin, makine çağının uygarlığına ancak onun kültür değerlerini benimsemekle ulaşılacağına inanmıştır.'
'Tonguç, Atatürkçüdür. Atatürk İlkeleri ve Devrimleri'ne bağlıdır. Yeterli gelire sahip olmayan toplumda imece geleneğinden yararlanmak istemiş ve Köy Enstitülerinin kuruluşunda, köy okullarının yapılmasında bu gelenekten büyük ölçüde yararlanmıştır. Herhangi bir siyasi örgüt içinde olmamış, kendisine önerilen milletvekilliğini de kabul etmemiştir (Engin Tonguç, age. s. 201-212).'
İsmail Hakkı Tonguç, eğitim konusunda çok eser veren eğitimcilerden biridir. Başlıca yapıtları: Eleştiri Rehberi (1927); İlk, Orta ve Öğretmen Okullarında Resim, Elişleri ve Sanat Eğitimi (1932); İş ve Meslek Eğitimi (1933, 1974); Almanya Maarifi, R.Ş. Sirer ile birlikte (1934); Köyde Eğitim (1938); Canlandırılacak Köy (1939, 1947); İlköğretim Kavramı (1946); Öğretmen Ansiklopedisi ve Pedogoji Sözlüğü (1953); Pestalozzi Çocuklar Okulu (1960).
İsmail Hakkı Tonguç, Türk eğitim sistemine demokratik, laik, üretken, iş içinde iş eğitimi anlayışını getiren büyük bir eğitim devrimcisiydi. Ne yazık ki çalışmaları siyasi çıkarlara kurban edildi. Tonguç, 23 Haziran 1960'ta yaşama veda etti.
Çağdaş, laik, üretici, demokratik, araştırıcı, sorgulayıcı eğitimin mimarları Büyük Önder Başöğretmen Atatürk başta olmak üzere, Eğitim Bakanları Mustafa Necati, Saffet Arıkan, Hasan Âli Yücel'i ve İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç'u yaşamdan ayılışının 60. Yılında saygıyla anıyorum, ruhları şad, mekanları cennet olsun.