Başrolünü bilmediğim müzikal

Aklımı kaçırmış gibi hissediyorum. Herkese göre çok sıcak olan hava tüm vücudumu buz kestiriyor. Soğuktan donmamak için kollarımla bağdaş kurup insanların üşüdüğümü fark etmemesini umarak yürüyorum. Yürüyorum. Tek başıma... Tek olmak her zaman işime gelmiştir. Tek olmak bana göre özgürlük, insanlardan arınmak... Ama bugün içimde bir acı hissettim. Taa derinimde.. Kaç ay önce yanımda olan insanların hiç olmamış gibi hayatımdan defolup gitmeleri çok saçma geliyor. Kimin haklı olup kimin haksız olduğu elbette umurumda değil. Hatta umurumda olan bir şey bile yok. Ne bir aşk kıpırtısı ne bir heyecan, ne yepyeni hayaller, ne sevinçler...

O kadar kalabalık ki caddeler, bazen bu insanlar birbirlerine nasıl tahammül edebiliyor diye kendimi sorguluyorum. Ben tahammül edemezdim. Ben kimseyi tahammül edemezdim. Kendimi zar zor idare ediyordum. Yalnız kaldığımda hiç konuşmaz kendi yalnızlığımla sessizliğim birbirlerine karışırdı. Gün içinde acaba ben neden buradayım diyordum. Neden burada yalnızdım? Telefon rehberime göz attım. Yoktu. Kimse.. Çok garipti. Şuan yanıma çağırabileceğim ve yalnızlığımı paylaşabileceğim kimse yoktu. Bunun suçlusu ben olabilir miydim? Olabilirdim belki. Ama yine de derin bir nefes alıp havayı ciğerlerime doldurdum. Yaşamak güzel miydi sahi? Vapur ile karşıya geçerken martıların insanlarla olan temasına tanık oldum. Birbirleri ile bir bağ içindelerdi. Sürü halinde vapurun kenarlarında uçuyor insanların attığı simitleri yakalıyorlardı. İçimden 'vay be ne kadar da şanslılar' dedim. Belki bana göre şanslı kendilerine göre şanssızdılar. En azından kendi yiyeceklerini kimseyle paylaşmasalar bile sürü halinde birlik içindeler diye düşündüm. Benim hep yakıp yıktığım şeyler vardı. Bundan bazen şikayetçiydim tabii. Bakmayın yalnızlığı seviyorum dediğime. Kim istemez ki başını koyabileceği bir omuz?

Ayaklarım beni bir müzikalin tam ortasına kadar getirdi. İçeri girdiğimde sahnede bir parıltı gördüm. Sahne o kadar parıldıyordu ki gözlerim kamaştı. Herkes dans ediyordu. Enstrümanlar bile dans halindelerdi. Ortada ışığı sönmüş bir adam gördüm. Yere kapanmış bir şekildeydi ve kıpırdamıyordu. Belli ki müzikalin melankolik adamıydı o. Nasıl etrafındaki harekete ayak uydurmazdı? Nasıl bu kadar hissiz bir şekilde kulaklarını tıkayıp dış dünyaya kapatmıştı kendini? İçinde neler yaşıyordu? Ne tarz bir acısı vardı onu yalnızca kendi bilebilirdi. Onunla bir anlıkta olsa tanışmak istedim. Yere kapanmış bir şekilde gördüğüm o ilk an kendimi gördüm onda... Kendimi hissettim. Ruhumu, davranışlarımı... Tüm o tempolu şovun ortasında kendine bir kalkan yapıp her şey ile bağını koparmış... Yüzünü görmeden bu kadar yakınlık hissettiğim biri hiç olmamıştı. Bir anda sahneye bir haç düştü ve herkes bir taraflara koşuşturdu. Kapandığı yerden yavaşça doğrulup haça doğru baktı. Parlak bir ışık yüzünü kapladı ve o an boğazıma bir şeyler düğümlendi... Ağlıyordu. Bir müzik çaldı... Tüm salonu dondurup adeta buza çeviren... Ellerim titriyordu, soğuktan mı bilinmez ama titriyordu... O an sahneden gitmemesini umdum, ve müziğin hiç bitmemesini...

Müzik bitti ve o sahneden indi. Perdeler kapandı. O an ne için yalnız olduğumu anlamıştım. Kendimi onda gördüm. Etrafındaki kalabalığı umursamayıp kendine bir dünya yaratmıştı. O bendim... Tıpkı benim yaptığım gibi. Etrafındaki kalabalık dağılınca kendisi de dağılıp oradan uzaklaşmıştı. Kimseyi duymuyor, kimseyi istemiyor kendi dünyasına ait şeyler istiyordu. Yalnız iken mutlu, ve bir o kadar da melankolikti. Tek istediği sessizlik ve huzurdu... Ne kimsenin dostluğunu istiyordu ne de biriyle düşman olacak vakti vardı. İkinci perde başladı. Onu sahnede tekrar göremedim.. Onu görebilmek için tüm müzikali geri sarıp sadece onun olduğu sahneyi geriye çekebilsem diye düşündüm. Ama bunu yapmam imkansızdı. Sihirli bir gücüm olsa evet bunu başarabilirdim ama yoktu. Ve son perde de kapandı. Yalnız başıma oturduğum koltuktan fırlayarak hayal kırıklıklarımı toparlayıp evin yolunu tuttum. Onun ne kim olduğunu öğrenebildim ne de orada ne işi olduğunu... Cevapsız sorularıma ve kalabalık içindeki yalnızlığıma gömülüp bir günü daha atlatarak gözlerimi uykuya teslim ettim. Belki rüyamda görürdüm, kim bilir!