ATATÜRK VE CAMİ

Cami, Müslümanların sadece ibadet yeri değildir. Hatipler ya da vaizler camiye gelen Müslümanların yaşamlarında karşılaşacakları sorunların da çözüm yeridir. Atatürk, 7 Şubat 1923'te

Balıkesir Paşa Camisi'nin minberinden yaptığı konuşmasında şöyle diyor:

'Efendiler! Camiler, birbirimizin yüzüne bakmaksızın yatıp kalkmak için yapılmamıştır. Camiler itaat ve ibadet ile birlikte din ve dünya için neler yapılmak gerektiğini düşünmek yani meşveret için yapılmıştır. Ulus işlerinde her bireyin zihni başlı başına çalışmalıdır.(ASD II, s. 98-99).'

Atatürk, yüksek bir İslam kültürüne sahiptir: 'O, İslam dini ve İslam'a özgü temel kavramlar hakkında geniş ve zengin bilgi sahibidir. Dinine bağlı bir insan olan Atatürk, dinini hiçbir zaman ret etmemiştir(Yrd. Doç. Dr. Abdurrahman Kasapoğlu, Atatürk'ün Kur'an Kültürü, s. 18).' Atatürk, dinimize saygılıdır. O, insanımızın da dindar olmasını istemektedir. Şu söz Atatürk'ündür: 'Türk ulusu daha didar olmalıdır, yani bütün sadeliğiyle dindar olmalıdır. Dinimize bizzat nasıl inanıyorsam, buna da öyle inanıyorum (ASD III, s.93).'

Yüksek bir İslam kültürüne sahip ve dinine bağlı bir insanın camilere karşı olması, onları kullanılmaz duruma getirmesi için buyruk vermesi düşünülebilir mi? Bunu düşünenler ve söyleyenler, Atatürk'e iftira etmekte ve onu kötülemektedirler. Böylece Atatürk'ü halkın gözünden düşürmek istemektedirler.

Atatürk, İslam dinine, Hz. Muhammet'e, İslam'ın ibadet evlerine yani camilere ve İslam'ın temel kitabı Kur'an'a son derece saygılıydı. Söz gelimi, 21 Nisan 1920'de Temsilciler Kurulu adına yayımladığı bildiriminde şu noktalara değinilmiştir:

'Tanrı'nın lütfuyla Nisanın 23' üncü Cuma günü, cuma namazından sonra Ankara'da büyük Millet Meclisi açılacaktır. Tüm milletvekilleriyle Hacı Bayram Veli Cami-i Şerif'inde cuma namazı kılınarak Kur'an'ın ve namazın nurlarından feyz alınacaktır. Namazdan sonra Sakal-ı Şerif ve Sancak-ı Şerif alınarak Meclisin toplanacağı yere gidilecektir. Bugünden başlayarak il merkezinde hatim indirilmeye, Buhar-ı Şerif okunmaya başlanacak, Hatim-i Şerif'in son kısımları Meclisin toplanacağı yerin önünde tamamlanacaktır. Vatanın her köşesinde Hatim-i Şerifler indirilecek, Cuma günü ezandan önce sala verilecek, hutbe okunacak (K. Atatürk, Nutuk, s. 294).'

Atatürk, 1 Mart 1922'de TBMM'de camilerin önemini şu sözlerle açıklar:

'Camilerin kutsal minberleri, halkın ruhani, ahlaki gıdalarına en yüce, en verimli kaynaklardır. Bundan dolayı camilerin ve mescitlerin minberlerinden halkı bilgilendirecek, aydınlatacak, doğru yolu gösterecek, uyaracak değerli hutbelerin halkın anlayabileceği dil ile ruh ve beyne seslenilmekle Müslümanların vücudu canlanır, beyni temizlenir, imanı güçlenir, kalbi cesaret bulur. Fakat buna nazaran hutbe okuyanların taşıması gereken bilimsel özellikler, özel yeterlilik ve dünya durumunu anlayıp bilme, önemlidir (ASD I, s. 246-247).'

Atatürk, Büyük Taarruz öncesinde cephedeki görevi sırasında da Kur'an okutmayı ve camilere olan ilgisini sürdürmüştür. Atatürk, 19 Numaralı Defteri'ne şu notları düşer:

'9 Mart 1922,Perşembe, Sivrihisar. Hafıza Kur'an okuttuk. 10 Mart 1922, Cuma, hafıza Kur'an okuttum. 17 Mart 1922, Cuma. Mustafa Abdülhalik Bey geldi, hafıza Kur'an okuttuk. 24 Mart 1922, Cuma. Cuma namazından sonra hafız, Ulu Cami'de mevlit okudu (Ali Mithat İnan, Atatürk'ün Not defterleri, s. 108,111, 113; ek 10, 11, 12, 14).'

Atatürk, gerek cami yapılması için gerekse onarım için maddi, manevi ve düşünsel olarak katkıda bulunmaktan çekinmemiştir. Söz gelimi Atatürk'ün yanında bulunan ve ona hizmet eden Ali Metin Çavuş, cami yapımı ile ilgili 1930'da yaşadığı bir olayı şöyle anlatıyor:

'Bir gün bana Mihaliscik Köyü'nden askerlik arkadaşlarım ziyarete gelmişlerdi. Köye bir cami yaptırmak istediklerini, mümkünse Atatürk'ün derneğe biraz yardım yapmasını istediler. Ben de Atatürk'ün en eski yaveri Muzaffer Kılıç Yüzbaşı'ya konuyu açtım. O da, ' uygun bir zamanda bunu Atatürk'e söyleyelim, dedi'. Birkaç gün sonra uygun bir zamanda, Muzaffer Yüzbaşı ile birlikte Atatürk'e konuyu açtık.

Atatürk, köydeki caminin ne durumda olduğunu sordular. Mihaliscik Eskişehir'e yakın bir köy olduğu için Atatürk, Kurtuluş Harbi'nden oraları çok iyi biliyordu. Bizler, yıkık dökük bir cami olduğunu bildirdik.

Atatürk, hiç tereddüt etmeden hemen Mihaliscik Köyü cami yapımı için beş bin lira bağış yapılmasını emrettiler. Biz de emri yerine getirip beş bin lirayı hemen benim aracılığımla cami yapımı için köye yolladık. O zaman değerlerine göre, beş bin lira çok büyük bir kıymet ifade ediyordu (Yurdakul Yurdakul, Atatürk'ten Hiç yayınlanmamış Anılar, s. 121).'

Atatürk, 22 Mart 1931'de Başbakan İsmet Paşa'ya çektiği telgrafında eski eserler için şöyle der:

'Konya'da Türk uygarlığının gerçek mimari şaheserleri sayılacak değerde bazı binalar vardır. Bunlardan özellikle Karatay Medresesi, Alaeddin Camii, Sahip Ata Medrese ve Camii ve Türbesi, Sırçalı Mescit ve İnce Minareli Camii, derhal ve acilen onarıma muhtaç durumdadır. Bu onarımın gecikmesi, bu abidelerin tümüyle yok olmasına neden olacağından önce asker işgalinde olanların boşaltılmasının ve tamamının uzman kişiler gözetiminde onarımının temin buyrulmasını rica ederim. (ABE 25, s. 107).'

Atatürk, 1932 Yılının Ramazan ayında bir akşam, Hafız Sadettin kaynak, Süleymaniye Camii Başmüezzini Kemal, Müzik Okulu üyelerinden Öğretmen Zeki ve Nuri Beyler, Sultan Selimli Rıza, Beylerbeyli Fahri ile Hafız Yaşar Okuyan'ı Dolmabahçe Sarayı'na davet eder. Çağrılanlar Atatürk'ün huzuruna çıkarılırlar.

'Atatürk, Cemil Sait Bey'in Kur'an çevirisini getirtir, konukların düşüncelerini alır, tartışmanın sonunda Fatiha Suresi'nin Türkçesini yavaş yavaş okur ve şöyle der: Sayın hafızlar, içinde bulunduğumuz bu kutsal ay içinde camilerde okuyacağınız mukabelelerin tamamını okuduktan sonra Türkçe olarak da açıklayacaksınız. Herkes okunan mukabelelerin manasını anlarsa dinine daha çokbağlanır.

Atatürk, Hafız Yaşar Okuyan'ın Yerebatan Camisi'nde Yasin Suresi'ni önce Arapça, sonra da Türkçe olarak okumasını ister. Hafız Yaşar'ın Yasin'i okuması ve duası çok beğenilir. Bunun üzerine Atatürk, Hafız Yaşar Okuyan'a Yasin Suresi'nin Arapça ve Türkçe okunuşunu ve yapılan duayı Sultan Ahmet Camisi'nde de yaptırır. Atatürk'ün isteğiyle Sultan Ahmet Camisi'ndeki dinsel tören bu kez de 1932 Yılı Ramazan ayının Kadir Gecesi'nde Ayasofya Camisi'nde yinelenir (Yurdakul Yurdakul, age. s. 135, 142, 143).'

Görüleceği üzere Atatürk camileri halkın, İslam'ı ve Kur'an'ı doğru anlaması için en uygun yerler olduğunun bilincindedir. Bu nedenle de Atatürk'ün camilere karşı kötü bir düşüncesinin olmasını düşünmek, safsatadır, iftiradır, cahilliktir ya da hainliktir.