Hepimiz aşkın kalp işi olduğunu düşünürken, bilim aşkın beyinle ilgili olduğunu ortaya çıkardı. Aslında Hipokrat 2500 sene önce duyguların beyinden doğduğunu ortaya koymuştu. Günümüzde bilim de bunu doğrulayan verilere ulaşmış oldu. Yapılan çalışmaların temeli psikiyatrik değerlendirmelere dayansa da teknoloji geliştikçe MR görüntülemelerinde işin aslı ortaya çıktı.
Beynimizin her bölgesi farklı organımızı etkilemektedir. Duygularımızdan ve sevgiden beynimizin orta kısmı sorumludur. Bir kişi başka birinden etkilendiğinde beynin orta bölümünden salgılanan hormonlar kalbin daha hızlı atmasına, kanın daha fazla pompalanmasına neden olmaktadır.
Hormonlar vücudumuzun faaliyetlerini kontrol ederler. Dopamin adı verilen hormonda aşk duygusunun en yoğun yaşandığı dönemde en yüksek salgılanan hormondur. Aşkın yerini zamanla sevgi ve beraberinde alışkanlıklar aldıkça salgılanan bu hormon da normal seviyeye gelmeye başlar.
Yapılan araştırmaların bize gösterdiği bir diğer konu da aşk duygunun kadın da ve erkek de beyni farklı etkilemesidir. Erkeklerde görsel alan, kadınlarda ise dikkat ve bellek alanı daha aktif durumdadır. Aşık olma hissi insanda mantığın kaybedildiği bir andır. Bunun nedeni de aşkın yoğun hissedildiği dönem de beynin alın lobunun çalışmasının azalması hatta işlevinin zayıflamasıdır.
Yaklaşık olarak 12 ay içinde sona eren bu yoğun aşık olma hali zamanla yerine sevgiye bırakır ki aslında normal olan budur. Çünkü dopamin hormonun sürekli olarak yoğun bir şekilde salgılanması aşırı heyecan, uykusuzluk, nedensiz mutluluk gibi aslında bir anlamda delice sayılabilecek duyguları körükler. Bilim adamlarının yaptığı çalışmalar şunu da göstermektedir. Aşkın yoğun olarak yaşandığı dönemde serotonin hormonu azaldığından kişilerde obsesif kompulsif bozukluk benzeri belirtiler gözlenmiştir. Bu da tek bir kişinin takıntı haline getirilmesini açıklamaktadır. Ayrıca beynin normalde korku ve panik duyulan dönemlerinde aktive olan amigdala bölgesinin de aktivasyonu azalmaktadır. Bu da aşık olduğumuzda neden saçmalamaya daha yaktın olduğumuzu, aptalca davranacak kadar cesur hareketler sergilediğimizi açıklamaktadır.
Aşkın beyin üzerindeki en ilginç etkilerinden biri de aşkın gözü kördür deyiminin doğruluğunu ispatlamaktadır. Aşkın ilk 6 ayında prefrontal korkeks denilen bölgenin etkinliği baskılayarak, limbik beyin mantığımızı dinlememizi engeller. Böylece asla karşımızdakini olduğu gibi göremeyiz.
Kısacası aşk beynimizin hemen hemen tüm bölümlerinde kısa sürede olsa hakimiyeti ele almakta ve bizi olumlu ya da olumsuz sonuçlara sürükleyebilmektedir. Harward Üniversitesi'nde 75 kişi üzerinde yapılan bir çalışmada deneklerin hayattan zevk alma ve mutlu olma anları ile ilgili deneyimlerinden bahsetmeleri istenmiştir. Katılımcıların tamamı bahsettiği deneyim aşık olma ya da aşkı arama anıları olmuştur. Bu da son derece ilginç bir gözlemdir.