Asırların özlemini taşıyorum

Asırların özlemini taşıyorum şuncacık kalbimde. Küflü bir sessizlik ile gelen anılarım darmadağın. Toplamaya mecalim bile yok hiçbirini. Sitem ettiğim insanlara benzemek en büyük korkum. Günler geçtikçe korkumun esiri olup her bir davranışımın onlara benzediğini fark ediyorum. Saat gece yarısını birazcık geçmiş ve beni asla terk etmeyen uykusuzluğum ve özlemim birbirleri ile dalga geçercesine zıtlaşıyorlar. Çığ gibi büyüyüp önemini kaybeden her şey, bende bir kez daha özlem duygusunu artırıyor.

Arka fonda çalan şarkının etrafa yaydığı o yoğun atmosferde sarhoş olurcasına sallanmaya başlıyorum. Şarkının yoğun hüznü içime dolup, kalbime saplanıyor. Uzanıp penceremi açıyorum. Buz tutmuş kaldırım taşlarında yatan köpekle göz göze geliyorum. Gözleri bana özlemi çağrıştırıyor yeniden. Delicesine, çaresizce bir özlem. Dakikalarca gözlerini gözlerimden alamıyor. Sanki bir şeyler söylemek istiyor. Bir şeyler. Yalnızlığını ve özlemini birbirine karıştırıp yerinden kalkıyor. Islak ve soğuk cadde de izini kaybettiriyor. İnsanlar da izlerini kaybettirmek için mi giriyorlar hayatımıza? Ya da bir iz bırakabilmek umudu için mi? Artık izlere yer vermiyorum hayatımda. O kadar çok duyguyu birlikte yaşıyorum ki.

Çaresizlik desen sefil bir role bürünüp başrolü kapıyor hayatımın tam ortasında. Çaresizlikleri biz yaratırız demişti bir şair. Evet. Ne kadar duygu varsa hepsini biz yaratıp yaşıyoruz. Tüm olumsuzlukları, çaresizlikleri ve özlemleri. Hem özlem nedir ki? Kim neyi neden özler? Niçin böyle acı bir şeyi tatmak ister? Evet isteriz. Biz insanlar, bunu da isteriz. Bile bile acı çekmeyi. Delicesine özleyip söylememeyi. Çaresizliğe düşüp sarsılmayı bile isteriz çoğu zaman. Ama özlemimizi dile getirmeyi ve olumlu düşünmeyi isteyemeyiz. Hem ne haddimize özlemimizi dile getirmek. Çünkü hep özlüyoruz ve özlemek bize göre bir çocuğun elini sürmemesi gerektiği bir soba gibi. Söylersek yanar biteriz çünkü. Cıs oluruz. Küle döneriz. Söylemeyip mutlu da olamayız. Hep mutsuzuz. Hep mutsuz. İnsanlar dürüstçe birbirlerini özlediklerini söyleseler? Gökyüzüne bakarak tüm özlemlerini haykırsalar? Halbuki şu lanet olası dünyada özlediğini söylemek kadar rahatlatan bir şey yok. Bunu anlasalar...

Anlasak ve anlasam. Bu kadar zor olan şey nedir? Zor olan onca şey varken neden kolay yolu seçemiyoruz? İçimde kocaman ve önünü alamadığım bir özlem kol geziyor. Sakin olmaya ve yanlış bir şeyler yapmamaya çalışıyorum. İçimdeki özlem duygusunu zor zoraki bastırıyorum. Beni yiyip bitirse de, dayanıyorum. Çünkü özlediğimi söylersem cıs olur, yanıp kül olurum. Acı çekmeye programlanmış bu beden düzenini şaşırıp hata vererek beni oyunun dışına atar.