Üniversiteler açıldı. Pandemi nedeniyle verilen uzun bir aradan sonra yüksek öğretim kurumları yeniden yüz yüze eğitime geçmek için düğmeye bastılar. Bu yıl üniversitelere ilk defa kayıt yaptıran öğrencilerin sayısı neredeyse bir milyon altı yüz bin civarlarında. Yükseköğretim Kurulunca açıklanan istatistiklere göre, Türkiye'de 2020 itibariyle üniversitelerde 8 milyon 76 bin 615 öğrenci eğitim alıyor. Bu çok ciddi bir rakam. Dahası 174 bin 494 de akademisyen ile birlikte bu sayı 2021 itibariyle 9 milyona doğru ilerliyor. Açık öğretim sistemini de dahil ettiğinizde yüksek öğretime ilişkin öğrenci sayımız, Avrupa'nın lider ülkesi olduğumuzu gösteriyor.
Türkiye sathındaki 129'u devlet ve 75'i özel toplam 205 üniversitenin açılması ile ciddi bir insan hareketliliği de başlamış oldu. Dolayısıyla bu hareketlilik pandeminin etkilerini toplumsal düzeyde sınamanın da bir başlangıcı olabilir. Ancak şu aralar yüksek öğrenim düzeyinde öğrenim gören ve yaşadıkları şehrin dışında eğitim almak zorunda kalan gençleri koronadan daha tehlikeli bir sorun bekliyor. Barınma sorunu.
Yurtların görece yetersiz kalmasıyla birlikte kiralık evlere yönelen gençleri bu kez de fahiş kira fiyatları karşıladı. Bunda maliyetlerde yaşanan hızlı artış, pandeminin etkileri, küresel krizler derken inşaat sektöründe yaşanan yavaşlamanın etkisi büyük. Nitekim 'Türkiye İnşaat Malzemesi Sanayicileri Derneği' İMSAD'ın aylık sektör raporuna göre sıkılaştırma politikalarıyla inşaat sektöründeki faaliyetlerde en azından 6-12 aylık bir yavaşlama da kaçınılmaz görülüyor. Bu yavaşlamanın doğal olarak hem kiralara hem mülk fiyatlarına artış olarak yansıdığını söylersek sanırım yanlış yapmış olmayız. Bu olumsuzluktan ilk nasibini alanlar ise tabi ki öğrenciler oldu. Her yıl gittikleri şehirlere ekonomik bir canlılık getiren yüksek öğrenim öğrencileri, bu yıl maalesef bir barınma şokuyla karşı karşıyalar. Yurtlara yerleşemeyen öğrencilerin ilk adresi emlakçılar oldu ancak emlakçılar özellikle merkezlerde ya ev bulunmaması ya da yüksek kira bedelleri nedeniyle öğrencileri daha dış mahallelere yönlendiriyor. Buralarda ise zaman zaman yaşanan alt yapı sorunları öğrencilerin ev tutmasının önünde büyük bir engel. Bununla ilgili size dün şahit olduğum bir olayı anlatmak istiyorum. Bir kız öğrenci Karadeniz'deki şehirlerin birinin otogarından akşam sekiz civarlarında bir tanıdığımı aradı. Sabah indiği şehirde akşamın bu vaktine kadar gezdiğini ama barınacak hiçbir yer bulamadığını çaresizce otogara geri gelip oturduğunu ve son çare olarak da yakınımın kiralık evine bakmak istediğini söyledi. Bir müddet sonra tekrar arayan genç kız gidip evi gezdiğini, beğendiğini ancak yolun durumu (sanırım asfalt yokmuş) ve ışıklandırmanın hiç olmaması nedeniyle çok tedirgin olduğunu ve evi tutmak istemediğini söyledi. Yakınım, binanın yeni olduğunu valiliğe yürüme mesafesinde onlarca yeni bina olmasına rağmen belediyenin bir türlü planlamayı zamanında yapıp ışıklandırma ve asfalt sorununu çözemediğini söyledi. Lafı uzatmaya gerek yok: Kısacası bir basiretsizlik örneği!
Dedem anlatmıştı: Bir gün köylerinin kahvesine bir misafir gelmiş, akşam ezanına kadar oturmuş. O dönemde adet köye gelen kişiyi birisinin alıp evinde misafir etmesiymiş ama akşam olup ezan okununca herkes evine dağılmış misafir kahvede tek başına kalmış. Yatsıdan sonra kahvede tek başına oturan misafiri gören dedem 'Gel, gidelim' dediyse de alınganlık gösteren misafir, hem sitemini edip hem de 'yok ben sabaha kadar kahvede otururum' deyince dedem, çaresiz tek başına evin yolunu tutmuş. Tutmuş ama çaresizlikten ve sıkıntıdan onun da karnına ağrılar girmiş ve o gece, o da köyün misafiri gibi hiç uyumadan sabaha kadar sandalyede 'Şimdi ne yapıyor bu adam orda?' diye söylene söylene oturmuş.
Elhasıl:'Otogarda öylece oturuyorum ve bu saat oldu bir ev bulamadım.' diyen kız öğrenci de benim karnıma ağrılar verdi.
Siz nasılsınız?