Aklımıza mukayyet ol Allahım!

Küçük Yağmur'un cenazesinde MHP Genel Başkan Yardımcısı Mevlüt Karakaya vardı.

Merhum Eylül toprağa gömülü bulundu.

Hafta sonu iki cenaze töreni vardı. İki cenazede bizi anlatıyor aslında. Vurdumduymazlığımızı, adam sendeciliğimizi, 'görmedim, bilmiyorum, duymadım' diye anlattığımız üç maymuna dördüncüsünü ekleyip 'şeyimde değil' diyen bir anlayışımızı, hayata bakışımızı anlatıyor.

Merhum Prof. Dr. Fuat Sezgin.

Merhum Prof. Dr. Fuat Sezgin'in cenaze namazı.

Sezgin'in cenazesinde Cumhurbaşkanı Erdoğün konuşma yapıyor.

Cenazelerden biri 94 yaşında. 18 Ciltlik İslam Bilimleri tarihinin yazarı, 27 dili konuşup yazabilen merhum Prof. Dr. Fuat Sezgin…Diğer cenaze ise 8 yaşında. Hayata kalemle çizik bile atmaya yeni başlamış 8 yaşındaki Eylül Yağlıkara…İki cenazede kadere inanan bir mümin için kabullenilmesi gereken bir durum.

Dört maymunu oynayanlara inat neden yüreğimiz neden kanıyor? Neden yerimizde duramıyoruz. Neden ?

Cenazelere bir göz atalım. İlerlemiş yaşına rağmen İslam tarihi başta olmak üzere sosyal bilimler alanında günde 17 saat çalışarak, yazarak medeniyet öncüsü olma gayretinde olan Prof. Dr. Fuat Sezgin vefat eder etmez, siyasiler tarafından ancak farkına varılabilen kaybedilen bir ilim adamı oldu. Tanımak ayrı, onun kazanımlarını Türkiye'nin kazanımları yapmak ayrı bir şey. 2019 yılını 'Fuat Sezgin İslam Bilim tarihi yılı' yapmak devlet kararı olarak ortada dururken ilmin bu coğrafyadan ayrıldığı günden buyana, ilmi yeniden medeniyet inşasının ana omurgası haline getirmek 'fetih' ruhudur aslında. Peygamberi bir ahlaktır. Fuat Hoca'nın derdi ilim, bilim olduğu kadar üzerlerine ölü toprağı serpilmiş, sömürge ruhunu/kompleksini üzerinde atamamış Müslümanlardır:

'-Müslümanları yanlış düşünce ve kompleksten kurtarmak lazım. Müslümanların kimya, fizik, tıp, sosyoloji ve tarih alanında ortaya koyduklarını, kimse bilmiyor. Herkes, İslami ilimlerin, dünyaya kazandırdıklarını bilmeli.

-İşin ilginç tarafı, Müslümanların tarihte ne kadar büyük yerleri olduğuna önce Müslümanları inandıracaksın. Bu da işimizin ne kadar zor olduğunu gösteriyor.

-Müslüman iyi şartlar içerisinde çok iyi çalışabilirse, çok büyük neticelere varabileceği inancı var bende. Onun için milletimden, Türk milletinden böylesi bir davranışa sahip olmalarını isterim. Artık Türkler korkak ve taklitçi bir millet olmaktan kurtulmalıdır.'

Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi ile yeni bir başlangıç yapmak isteyen Türkiye için merhum Prof. Dr. Fuat Sezgin'in sözleri bir ödev olmasının ötesinde zorunluluk, tarihi bir görevdir.

Devletin önünde merhum Sezgin'in sözleri gibi hayati bir ödev daha var. O da bir sabinin, küçük Eylül'ün acı dolu dersidir.

Küçük bir kızın aniden ortadan kaybolması, gördüğü işkence tecavüz ve öldürülmesi kadar acı olan geç kalmış devletin bürokratlarının durumu, bakışı ve gösterdiği icraattır. Cesedinin bulunması, narin bedenine yapılan işkence kadar beni üzen perişan eden bir durumdur.

Bu ülkenin aileden sorumlu bir bakanı var. Doktor, ana dili gibi İngilizce biliyor. Bir anne. Oy kullanırken bile çocuklarını sandık başına götürecek kadar demokratik bilinci var. Ya da öyle gösteriyor. Ama yürek dili yok. Bakanlığı yanında kendisinin twitter hesabına baktım. Bir açıklama, kınama, mesaj aradım, taradım. Bulamadım. Göremedim. Rabbim 'aklıma mukayyet ol' dedim. Nerede bu bakanlık ? Devlet elini acılı aileye Başkentin Polatlı ilçesi Uzunbeyli mahallesine valiyi, kaymakamı, güvenlik güçlerini göndererek uzattı. Yarasını sorma görevi kimindi peki ?

Cenaze namazını kıldıran İmam, 'Hakkınızı helal edin' çağrısında bulundu. Eylül'ün hakkını helal edip etmediğinden sormadan. Acılı ana/babasından rıza almadan. Bütün olan biteni, suçluların suçunu 'Kadere rıza göstereceğiz' diye açıklamak ne kadar İslami peki? Devlet protokolü olmasa da Diyanet İşleri Başkanımızı, ilk defa göreve getirilen kadın başkan yardımcımızı, Ankara Müftümüzü görmek isterdim. Çocuk pornosu, istismarcılarına yönelik hutbemizi, vaazımızı dinlemek isterdim.

Gerçekten dünyada çocuk pornosu seyreden 3'üncü ülke isek o zaman devlete ve Sayın Cumhurbaşkanımıza bağlı Diyanet'e iş düşmüyor mu ?

Aynı son seçimlerde Güneydoğu'da olduğu gibi. Diyarbakır'da, Batman'da mitinglerin en büyüğü ne HDP mitingi ne de Nevruz kutlamalarında gerçekleşiyor. En büyük kalabalıklar Kutlu doğum haftası dolayısıyla yapılan mitingde gerçekleşiyor. Peki o zaman kutlu doğum mitinglerinde meydanları dolduran vatandaşın HDP'yi tercih etmesi yalnızca devletin gücü ile hizmetiyle çözümlenebilir mi ?

Yeni dönem ümit olmalı, umut olmalı bizim için. Hainlere, sapıklara 'Türkiye sizinle rezil oluyor' demeliyiz artık. Artık masaya yumruğumuzu vurmaya, hainlerin, sapıkların yüzüne vurma zamanı.