Kimine göre hükümetin kayyumu, kimine göre 15 Temmuz'dan bu yana derin millet aklına iltica eden Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yol arkadaşı, sırdaşı MHP Lideri Bahçeli, yerel seçimlerle ilgili yaptığı teşekkür gezisinde eski Meclis Başkanı Bülent Arınç ile eski Başbakan Ahmet Davutoğlu'nu hedef alarak şunları söyledi:
'Partisinden istifasıyla tıynetine ve kulağına fısıldanan gizli gündeme uygun olanı yapan Serok Ahmet, iki de bir başını kaldıran ve geçmişte Kozmik Oda'yı kozmetik odaya çevirip FETÖ'yü buraya sokan şahıs ne yapsa boş, ne söylese boşunadır. Cumhur İttifakı'nı sabote etmeyi aklından geçiren, parti kuruyorum diyerek küresel sömürü çarkına yakalarını kaptıran, oyuna gelip Türkiye'yi hançerlemeyi düşünen, FETÖ'ye ve PKK'ya gülücükler saçan, gevezelikte sınır tanımayıp özgül ağırlıklarını beş paralık edenlere asla fırsat vermeyeceğiz'
İki isme yöneltilen eleştirinin kaynağı Kürt sorununa ilişkin tavır. 7 Haziran -1 Kasım 2015 arası bölgede yaşanan olaylarla ilgili bagajlarını atmak isteyen Davutoğlu'nun yeni siyasi hareketinin merkezini Milli Görüş'ün oy deposu haline gelmiş Güneydoğu bölgesine taşımak istiyor. Babacan ekibinde Beşir Atalay'ın çözüm süreci tecrübesine karşı Davutoğlu daha keskin, daha dini ve külterel temelli bir politika sergiliyor. Eski bir milletvekili aracıyla Bahçeli'nin Serok yakıştırmasına verdiği cevap da bunun göstergesi:
'Bize yurt dışına çıktığımızda president denmesini mesele etmeyenler, kendi vatanımızda yaşayan Kürt kardeşlerimizin kendi dilleriyle serok diye hitap etmesinden rahatsız oluyorlar. Bu bize sadece mutluluk verir. Elhamdulillah…'
KÜRTLER SEROK ERDOĞAN'I SAHİPLENMİŞTİ
'Mücahit Başbuğ/Kızıl Elma'nın Kut Almış Çocukları' kitabında daha detaylıca işlediği bu konunun detaylarına bir bakalım:
Türkiye siyaseti 2002 yılına geldiğinde oyuncu kartlarının yeniden dağıtıldığı, sağ siyasetin bir merkezde toplandığı bir döneme girmişti. Ak Parti ismi Medineli'lerin İslam Peygamberi Hz. Muhammed'e ilk biatlarını yaptığı tepelere 'AKABE'ye benziyordu. İslam tarihinde iki kez Akabe tepelerinde yapılan biatın ilkindeki maddelerden birinin 'Hiç bir hayırlı işe karşı çıkmamak' olması dikkat çeker. İkinci biatta ise erkekler birlikte kadınlar da İslam Peygamberine biat etmektedir. Peygamberin 'kul hakkını' vurgulaması ve 'iyiliği emrettiği sürece kendisine karşı çıkılmayacağı' kaydı önemlidir.
Ak Parti, iktidar döneminin en büyük virajı ilk önce AB üyeliği ikinci olarak açılım projesiyle aldı. Ak Kadrolarının Kürt sorununu kendi sorunları gibi kabullenmeleriyle başlayan süreç sonradan Ak Parti Milletvekilliği de yapacak olan yazar Orhan Miroğlu'nun ifadesiyle Kürtler için yeni bir umut taşıyan liderin ortaya çıkışını da sağladı.
'Cumhuriyet tarihinde Kürtlerle bu kadar rahat ve memnuniyet verici duygusal bir ilişki kurmuş, empati geliştirebilmiş ikinci bir lider yok. Benim bir Kürt olarak tespitim şudur: Tayyip Erdoğan, Türklerin ve Kürtlerin arkasından yürüyebilecekleri bir lider. Lütfedip beni kabul ettiği o görüşme sonrasında odasından çıkarken aklıma gelen ilk şey bu oldu: 'İşte nihayet hem Kürtler'in hem Türkler'in arkasında güvenle duracakları bir lider' dedim içimden.(...) Tayyip Erdoğan, Türkiye'yi bir yüzyıldan bir sonraki yüzyıla taşımaya ve devletin, Türkiye'nin ötekileştirilmiş bütün gruplarıyla ilişkilerini normalleştirmeye çalışıyor. Bütün bu özelliklerinden ötürü Tayyip Erdoğan, Türkiye'de Türkler ve Kürtler başta olmak üzere bütün unsurların arkasında durabileceği, güvenebileceği bir liderdir. Önemli olan farklı kesimlerin bir liderin arkasında durması ve ona güvenmesidir. Mesela ben aynı şeyi Öcalan için söyleyemem.' (Nil Gülsüm röportajı, Milat Gazetesi, 29.01.2013)
Kürt siyasetinin simge ismi Leyla Zana ise, Erdoğan'ı 'Mağdurun halinden anlayan, psikolojisiyle bölgedeki taleplere de paralel bakış açısına sahip' tanımlıyor, Kürt sorunun çözüm için güçlü bir adres gösteriyordu: 'Bu işi isterse en güçlü durdurur. O güçlü kimdir, şimdiki hükümettir. O hükümetin başı Recep Tayyip Erdoğan'dır. Tarihin en güçlü hükümetinin başındaki isim isterse o iradeyi gösterir, buna gücü yeter ve bu sorunu da çözer. Ben onun bu işi çözeceğine inanıyorum. Buna dair umudumu da, inancımı da asla yitirmedim. Yitirmek de istemiyorum. Yitirseydim giderdim, burada olmazdım. Şimdi hepimizin yapması gereken, hepimizin başbakanın sorunu çözmesinde yanında olduğumuzu ona hissettirmemiz, onu teşvik etmemizdir.' (Enis Berberoğlu, Metehan Demir, Hürriyet, 14 Haziran 2012)
Erdoğan'ın çözüm süreci sonrası MHP ile girdiği Cumhur İttifakı Kürt oylarının dışlandığı iddiasını gündeme getirse de son seçim sonuçları, Diyarbakır annelerinin giderek attıklarının çığlıkların bölgesel çığa dönüşmesi, Hakkari'de Türk bayraklarıyla yapılan yürüyüşler halen Erdoğan'ın gücünü ve desteğini gösteriyor.
İSLAMCILARIN RÜYASI
Şubat 1999'da Kenya'da yakalanıp Türkiye'ye getirilirken 'Annem de Türk'tür. Bir fırsat verilirse devlete hizmette hazırım' diyen terörist başı cezasını çektiği İmralı'da İslami gelenekten gelen BDP milletvekiline 'İslamcıların 40 yıllık rüyasıydı, rüyalarını gerçekleştirdik' diyordu. Bu sözler Kürt sorununda yeni bir dönemin başlangıcının şifresidir. 'İslamcıların 40 yıllık rüyası' sözleri 1969'da Necmettin Erbakan'ın Milli Nizam Partisi ile başlayan İslamcılık serüveni Ak Parti'nin açılım politikasıyla Kürt'ü ve Türk'ü aynı potada eritme simyacılığını keşfetmesine kadar gitti. Bu süreç gerçekten 'Ak Parti'ye İktidarı altın tepside sunulma süreci miydi?'
Necmettin Erbakan siyasi geleneğinde 'Milli Görüş' sloganını 'Milleti İbrahim' yerine kullanıyordu:
'Milli Görüş, doğrudan Hazreti İbrahim'e atıfta bulunur. 'Millî' kelimesi Kur'anî bir tanımlama olan 'Millet' kelimesinden gelir. Kur'an-ı Kerim'deki şu ayet bu kelimenin kullanılmasına kaynaklık eder: 'İbrahim'in milleti (dini)' Kur'an-ı Kerim'e göre 'Millet' tanımlaması, bir peygambere inanan ve bu peygamberin getirdiği değerler, idealler ve gelenekler etrafında toplanan cemaati tarif eder. Millî Görüş'ün anlamı, görüş ve inanış bakımından kendisini Hz. İbrahim'in (A.S.) milletinden kabul eden ve Hz. Muhammed'in (S.A.V.) yolundan giden İslamî bir cemaatin dünyaya bakışı olarak anlaşılmalıdır. Buradaki Millî kelimesinden, günümüz Türkçesinde kullanılan ve halk, ulus anlamlarına da gelen millete atıfta bulunan millî anlamını çıkarmak 'Millî Görüş'ün gerçek anlamını yansıtmamaktadır.'
Recep Tayyip Erdoğan'ın 'Millet' tarifi Milli Görüş'ün tarifine benzer nitelikteydi:
'Rabbim sizi boylar hallinde, kabileler halinde dağıttı ta ki tanışasınız diye buyuruyor. 'Şu ırk şu ırka üstündür, şu kabile şu kabileye üstündür' demiyor. Hepiniz çamurdansınız, birsiniz. Tanışasınız diye sizi farklı yarattık diyor. Aynı şekilde sevgililer sevgilisi peygamberimiz, veda hutbesinde Arap'ın Acem'e, Acem'in de Arap'a üstünlüğü yoktur diyor. Türk kültürüyle elbette ki varlığını sürdürecek. Kürt, Arap, Laz, Çerkez, Boşnak hepsi kendi kültürüyle varlığını idame ettirecek. Hepsi de saygındır, hiç kimse bir başkası karşısında böbürlenmeyecek, kibirlenmeyecek, hepsi tek bir millet olarak tek bir bayrağın altında, bir, beraber, kardeş olacak, kardeşçe yaşayacaklar.'
Terörist başı Öcalan da 'Millet' tarifi yapmaktadır:
'Millet, Arap, Türk ve Kürdü de kapsar. Ama millet-i hakime değil. Millet kavramı hem kolektiftir, hem bireyselliği içerir (Altan Tan'a dönerek) Millet İslam enternasyonalizmini ifade eder. Peygamber, 'Arabın Aceme üstünlüğü yoktur' diyor. Evrensel kavramlara gidelim. Tekilden uzağız. Ortak bir milletin üyesiyiz. Bu Türk ulusçuların kastettiği şey değil. Böyle ele aldığımız zaman bunu Türk ulusalcıları da kabul edebilir.'(Namık Durukan, İmralı Tutanakları,Milliyet Gazetesi)
Tanzimat'dan bu yana kaybedenlerin ortak paydası olarak görülen İslam; 2002 seçimlerinden sonra iktidara gelen ve uzun süredir Türkiye'yi yöneten Ak Parti iktidarıyla kazananlar hanesine yazılmış 'artı' gibi duruyor. Öcalan'da bunun farkında ki hem İmralı görüşmelerinde hem de Nevruz kutlamalarında kamuoyuna açıkça şunları söyledi:
'Saygı değer Türkiye halkı; Bugün kadim Anadolu'yu Türkiye olarak yaşayan Türk halkı bilmeli ki Kürtlerle bin yıla yakın İslam bayrağı altındaki ortak yaşamları kardeşlik ve dayanışma hukukuna dayanmaktadır. Gerçek anlamında, bu kardeşlik hukukunda fetih, inkar, ret, zorla asimilasyon ve imha yoktur, olmamalıdır. (22 Mart 2013 Cuma, www.aksam.com.tr)
Muhafazakar demokrat kimlik, iktidarın giydiği yeni bir gömlekti. Ak Partili Ömer Çelik'in Ak Parti'nin ilk yıllarında gerçekleşen bir il başkanları toplantısında 'İslam'ın siyasete müdahil olduğu zaman muhafazakar demokratlık devreye girer' sözleri yeni dönemin siyaset anlayışının özüdür:
'Ak Parti iktidarıyla birlikte devletin Kürt sorununda din kartını kullanma şansının ikiye katlandığı düşünülmüştü. Zira daha önce Kürt siyasi hareketine karşı devlet eliyle İslamiyet'in, din görevlileri ve camilerin kullanılması, bölgedeki Milli Görüşçüler tarafından asla tam olarak benimsenmemişti. 2002 sonunda bilip tanıdıkları ve güvendikleri kadroların tek başına iktidara gelmesi ve adım adım hükümet olmaktan devlet olmaya doğru evrilmesi, Kürt İslamcılarının devlete karşı güvensizliğini büyük ölçüde azalttı. Fakat Ak Parti'nin ilginç bir şekilde Kürt sorununda 'din kartı'nı eskisi kadar güçlü bir şekilde gündeme getirmemesi nedeniyle, beklenen bu büyük buluşma, yani 'devlet-Kürt dindarları ittifakı' gerçekleşmedi.' (SETA Analiz, Mayıs 2011, s.14)
Ak Parti 'İslam' ve 'İslam kardeşliği' demeden Anayasal vatandaşlık, üst kimlik tartışmalarıyla geleneksel 'ümmet' fikrine yeni bir versiyon geliştirmişti bile. Yeni versiyonun adı 'üst kimlik' idi:
'Kürt sorunu farklı bir olaydır, PKK terörü veya terör sorunu farklı bir olaydır. Bunları birbirine karıştırmayacağız. Bunları birbirinden ayıralım. Kürt vatandaşı benim vatandaşımdır. Bunlar birer alt kimliktir. Bu alt kimliği biz kimlikle karıştırmayacağız. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı başlığı altında bunlar toplanmaktadır. Ülkemizde sadece Kürt yok. Ülkemizde Laz da var, Boşnak da var, Arnavut da var, Çerkez de var. 30'a yakın etnik kimlik var. Bununla Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığını birbirine karıştırmayalım.' (Recep Tayyip Erdoğan 22 Nisan 2005 Sabah)
Öcalan ise bu sözlere 'Kürt Türk ilişkilerinin özgür bir temelde anayasal bir ifadeye kavuşturmak istiyorum.' diyerek destek veriyordu. Bu tartışmaların ışığında yaşanan çözüm süreci elbette ki belli bir aşamanın sonucudur. İslamcıların 40 yıllık siyaset serüveninde İslam kardeşliği vurgusunun konu bile edilmediği Kürt sorunun çözümü yıllar sonra iktidarın varlık sebebi haline gelivermiştir.
HDP'li Mithat Sancar'ın ifadesiyle 'Cumhuriyetin yıllarca en çok itip kaktığı iki grup, İslamcılar ve Kürtler yeni cumhuriyetin temelini atıyor.' (Koray Çalışkan, 'Kürtler ve İslamcılar Barış mı Getirecek ?', Radikal Gazetesi, 29.03.2013) ifadesi özellikle İstanbul seçimlerinden önce terörist başının Öcalan mektubunun içinde gizli şifrelere işaret ediyor.
'İçinden geçtiğimiz tarihi süreçte derin bir toplumsal uzlaşmaya ihtiyaç vardır. Sorunların çözümünde her türlü kutuplaşma ve çatışma kültüründen uzak, demokratik müzakere yöntemine şiddetle ihtiyaç vardır. Türkiye'nin ve hatta bölgenin sorunlarını, başta savaş olmak üzere, fiziki şiddet araçlarıyla değil, yumuşak güçle yani akıl, politik ve kültürel güçle çözebiliriz. İnanıyoruz ki Suriye Demokratik Güçleri (SDG) kapsamında Suriye'deki sorunların çatışma kültüründen uzak durularak; içinde bulundukları konumun, durumun Suriye'nin bütünlüğü çerçevesinde Anayasal güvenceye kavuşturulmuş yerel demokrasi perspektifinde çözüme ulaştırılması amaçlanmalıdır. Bu bağlamda Türkiye'nin hassasiyetlerine de duyarlı olunmalıdır.'
Herkes Ak Kürtlerin Parti'yi ilk terk edeceği görüşüyle hareket ederek Erdoğan hareketine ömür biçiyor. Başka bir değimle yeni elbise prova ediyor. Kürt siyasetinde görünen o ki buna fırsat vermeden yeni bir Kürt Parti inşaa ediliyor. Demokratik, Türkiye'nin değerlerine bağlı terörist başının değimiyle 'Türkiye'nin hassasiyetlerine de duyarlı' bir Kürt hareketi inşaa ediliyor.
Ak Parti'yi bölme %51'in altına indirme projesi karşıdaki blokta yeni gedikler, yeni partiler yeni liderler oluşturma şeklinde karşılık buluyor. Ak Kürtler'e yeni serok arayışı için zaten Kürtleri'in de 'acil kan aranıyor' ilanı verdiği yok.