Abdülhamit Gül Olayına İlişkin Birkaç Not

Şair İsmet Özel der ya 'Her şey ben yaşarken oldu.'

Evet her şey ben/biz yaşarken oldu. Gözlerimizde ilgili tedavi sürecimiz devam ederken yakalandığımız Covid 19 ile mücadeleye devam ediyoruz. Bu mücadeleyi yaparken siyasette de beklenmedik diyemem ama zamanlaması bakımından gayet stratejik gelişmeler doldu. Bunların içinde en çok dikkat çekeni Adalet Bakanlığı görevinden Abdülhamit Gül'ün affını istemesiydi.

Şunu belirteyim ki görevden almayla görevden affını isteme arasında ciddi farklar olduğu gibi istifa etmekle görevden affını istemek arasında da fiilen farklar vardır. Kavga ederek, rest çekerek geleneksel tabirle 'kazan kaldırarak' istifa etmek mümkünse de liderin elini rahatlatmak, içten ve dıştan gelen baskılara karşı liderin elini güçlendirmek ve lideri uğuruna getirildiği makamdan feragat etmek de mümkündür. Abdülhamit Gül ikinci seçeneği seçmiş lideri Recep Tayyip Erdoğan'ın elini rahatlatmıştır. Eğer böyle olmasaydı resmi gazetede atamanın yapıldığı anlarda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Abdülhamit Gül'e hizmetlerinden dolayı teşekkür etmez, teselli etme gereği bile görmezdi.

Peki ne oldu da Abdülhamit Gül Adalet Bakanlığı görevinden affını istedi ?

Bu konuda köprünün altından çok sular akmıştır. (Bu arada kimilerinin öne sürdüğü ailevi meselelere kesinlikle girmem ve yazmamda)

Abdülhamit Gül siyasi duruş olarak ne pahasına olursa olsun Recep Tayyip Erdoğan'ın yanında durma, ona doğruları anlatma, yanlışları gösterme gibi bir yolu tercih etmiş ancak stratejik hatalar da yapmıştır. Bu stratejik hataların faturasını da görevden affını isteyerek izale yolunu tercih etmiştir. HAS Parti'den Ak Parti'ye geçtiği yol arkadaşları tarafından, Ak Partili arkadaşları tarafından da yalnız bırakılmıştır. Bilmeliydi ki kurtlukta düşeni yemek kanundur.

Şimdi ana başlıklarıyla sizinle beraber Gül'ün istifa sürecini ele alalım:

Abdülhamit Gül kimdir ?

Cumhuriyet döneminin en önemli alimlerinden biri olan Mehmet Emin Er fonksiyonel olarak Türkiye'deki tasavvuf hareketleri arasında itibar sahibi alimdi. Güneydoğu bölgesinden hareketle Batı'ya, İstanbul'a hatta Ankara'da yaptığı vaazı nasihatlar, ilahiyat çevreleri ile birlikte tasavvuf çevreleri tarafından da yüksek talep ve büyük itina karşılanmıştır. İmam Hatip yıllarımda merhum Esad Coşan Hoca Efendi'nin gelemediği Hadis sohbetlerinde kürsüde konuşan Mehmet Emin Er hocayı dinlerdim.

Mehmet Emin Er, aynı zamanda Esad Coşan'ın İskenderpaşa şeyhi olarak süreç liderliği yaptığı İslam Dergisi, Kadın ve Aile, İlim Sanat dergilerinde de yazılar yazmış röportajlar vermişti. Böyle bir dedenin gölgesinde Milli Görüş'ün ana damarı olan Milli Gençlik Vakfı'nda yetişen Abdülhamit Gül; Ankara'ya Hukuk Fakültesi'ne okumaya geldiğinde bu çizgisinden hiç ayrılmadan hareket etmiş, MGV'nin üniversiteler Başkanlığı Refah, Fazilet ve Saadet Partilerinde gençlik örgütlenmelerinin liderliği ve Numan Kurtulmuş'un öncülüğünde (Milli Görüş'ün en önemli stratejik kırılma noktası) kurulan Has Parti'de görev almış Ankara İl Başkanlığı yapmış bir isimdir.

İşin ilginç yanına bakın ki Abdülhamit Gül; Erbakan'a rağmen kurulan Has Parti'de hatta AK Parti'ye geçip orada etkin görevler alma sürecinde bile Necmettin Erbakan'a bağlılığını bırakmamış irtibatını sürdürmüştür. Bu konuda merhum Oğuzhan Asiltürk'ün Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan nezdinde 'Halen Bakanlar Kurulunda Milli Görüş'ün evladı olarak görev yapan Abdülhamit Gül'den çok razıyız. Allah ondan razı olsun' dediğini de hatırlatalım.

Hak Yolcu Değil Hak Yolu'nun Yolcusu

Abdülhamit Gül'ün görevden affını istemesi ile beraber ona isnat edilen HAKYOL'cu yakıştırması yalnızca hukuk çevrelerinde değil AK Parti içinde siyasi çevrelerde de planlanan ve bunun içinde zemin aranan bir hesaplaşmanın ipuçlarını vermektedir. Zira seçim bölgesinde üç dönem milletvekilliği yapan Şamil Tayyar 26 Eylül 2019 tarihinde FOX TV'de İsmail Küçükkaya'nın sorularını yanıtlarken şunları söylüyordu:

'Hakyolcular Adalet Bakanlığı içerisinde biraz ağırlık kazanıyor. Hakyol ile ilgili de kaygım var. Geçmişte yargıda bu kadar adından söz ettiren bir yapı değildi.'

Gül ise iddialara, 'Daha düne kadar FETÖ'cülerle aynı maklubeye kaşık sallayanlar, bugün çıkıp da FETÖ mücadelesi dersi vermeye kalkmasınlar; Türk yargısına hesap sormaya, töhmette bulunmaya kalkmasınlar' diyerek cevap vermeyi yeğlemişti.

Evet Abdülhamit Gül 'Hak Yolunun yolcusudur. Yalnızca Hakyol Vakfı ve onun oluşturduğu İskenderpaşa müktesebatının müridi ve intisaplısı değildir'. Abdülhamit Gül dünde Milli Görüş'çüydü bugün de Milli Görüşçü'dür.

Peki hal böyle iken neden 15 Temmuz sonrası FETÖ ile mücadelede etkin görev yaparken hukuk kadrolarını bu mücadeleye göre atama gayretinde olduğu bilinirken Abdülhamit Gül neden HAKYOL'cu yakıştırmasına hedef oldu ?

Halen en büyük mahkemenin başkanı öğrencilik yıllarında HAKYOL'un evlerinde kalmıştır. Kimse ona bu suçlamayı ve diğer siyasilere yapmamıştır. Şu anda adalet sistemimizin içinde organize ve lider vizyon hedefi ile hareket eden lider haraketli bir HAKYOL'cu grup yoktur. Geçmişte öğrencilik yıllarında Hakyol Vakfı'nın evlerinde kalarak hukuk ve siyasal bilgiler fakültesine yönlendirilen öğrenciler bugün Anayasa, Yargıtay, Danıştay ve HSYK gibi yargının önemli yerlerinde müstakil olarak faaliyet göstermektedir. Bir çoğunun İskenderpaşa Dergahı ile muhterem Nureddin Coşan ile ne irtibatı ne de mesaisi vardır.

15 Temmuz sonrası bazı FETÖ'cü unsurların kendilerini gizlemek ve imanlarının bir parçası olarak gördükleri takiyyeyi yaşatmak için buldukları en önemli yol; Erenköy, Menzil, Hak Yol Vakfı bağlantılarının olduğunu ifade etmeleriydi. Buldukları kalkan ile kendilerini korunaklı hale getirdiler. Bunda da başarılı oldular. Özellikle son zamanlarda eski HSYK genel sekreterinin hukuk alanında bazı 'Ali Cengiz oyunlarıyla' sivil hayata kavuşması eski FETÖ kadroları için bir umut olmuş ve bunun önünde duran en önemli engel olarak da hukuk kararlı noktalarında bulunan kişilere HAKYOL'cu yakıştırması yaparak onları yollarından temizlemek yolu seçilmiştir.

İskenderpaşa MHP'ye Destek Vermişti

Alternatif baro girişimi başta olmak üzere birçok yargı kararları karşısında hukuk çevrelerinde ciddi bir kavganın olduğu bilinmektedir. Kavganın tarafı Külliye'ye yakın hukukçular olduğu gibi İstanbul merkezli hukukçular grubudur.

Hatta bu kavganın bir tarafı Cumhur İttifakı'nın en önemli çimentosu olan MHP olarak gösterilmektedir. MHP'nin HAKYOL'cu grubu istemediği ve onların yerine yeni atamalar ön gördüğüne ilişkin haberlerin çıkış noktasına bakarsanız bunların belli bir amaca yönelik hamleler olduğunu görürsünüz. Yakın zamanda Türkiye'de İskender Paşa gibi hiç bir tasavvufi gelenek yekten FETÖ tehdidine karşı MHP'yi tutmadı. 'Alayına karşı olsun. Nureddin Coşan şöyle diyordu:

'Maneviyat bahçemize dadanmış domuz sürülerini, sırtlanları, hain köpekleri, kurnaz tilkileri, leş kargalarını, kanımızı, canımızı, değerlerimizi, zenginliklerimizi emmeğe yeltenen sülükleri, asalakları silkele, sırtından at, kamburunu düzelt, el ele ver, gücünü topla, maneviyatını düzelt, iyileri bul, onlarla birleş, işbirliği yap, yanlışı düzelt!

…/…Şimdi silkin, şimdi uyan, dengeleri boz. 'Bozkurtlara' fırsat ver, yol ver, OY ver. Çeki düzen versin, destek olsun dostlara, fayda versin, tek yürek olsun iyiler.

'Sagduyu'nun' mevcut hükümeti kuran partiye ilk genel seçimlerinde tek başına iktidar olmasıyla sonuçlanan verdiği şartlı destekle bile, hala, maalesef insanlık için, inananlar için beklenenleri gerçekleştiremeyen Sayın Başbakan, MHP'li kardeşlerin barajı aşamayacağını bekliyor. Haydi! Yalnız bırakmayalım meydanda özgürlükler vaad edegelen arkadaşı. MHP'li kardeşlerim, barajı aşın da, sizinle birlikte, daha önce söz verip de yerine getiremeyenler için bir telafi fırsatı doğsun. Birleşsin güçler def etsin akbabaları, şanımız yürüsün cihanda. Sefillere uşak olmayalım. Çünkü, kölesiyiz, Razı olsun alemlerin Efendisi bizden.'(1)

Şimdi FETÖ'cüler; düğün bayram yaparak 'HAK YOL'cu dedikleri Abdülhamit Gül yerine bakanlığa getirilen Bekir Bozdağ'ı karşılıyorlar. Bekir Bozdağ'da Milli Görüş kökenli Refah Partisi, Saadet Partisi'nde görev almış MGV evlerinde kalmış bir hukuk adamıdır. Bundan sonra 'Etken mi yoksa edilgen mi olacak?' hep beraber göreceğiz. Ali Cengiz oyunlarını aldanmadan hukuk alanında yeni yapılacak hamlelere çok ama çok dikkat etmesi gerekmektedir.

Erdoğan Milli Görüş Damarını Kesti Mi ?

Hepimiz biliyoruz ki, 28 Şubat sonrası Türkiye'de İslami hareketin merhum Necmettin Erbakan'dan alınıp Fethullah Gülen'e teslim etme operasyonunda Milli Görüş kadroları çok büyük bir yara aldı. Başka bir değimle Milli Görüş kadroları bilindik 40 yıllık türküyü başka bir makamda okuma kararı da aldı. Recep Tayyip Erdoğan'ın merhum Necmettin Erbakan'la bu konuyu konuşmasını sağlamak ve çıkacağı yoldaki yol haritasını belirlemek üzere merhum Emin Saraç Hoca Efendi'nin evinde yapılan toplantıda var olan isimlerden biri de Mehmet Emin Er'di. Erbakan, Tayyip Erdoğan'ın yeni yol haritasını dinledikten sonra 'yeni muhittin hayırlı olsun' diyerek talebesine istikamet göstermişti.

Kimi zaman yeminli düşmanlar gibi birbiri ile mücadele eden Saadet Partisi ve AK Parti arasındaki en önemli diyalog noktası İstanbul Sözleşmesi'nin iptal edilmesine yönelik girişimdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 'abi' olarak hitap ettiği Oğuzhan Asiltürk'e Adalet Bakanı Abdülhamit Gül'ü göndermiş İstanbul Sözleşmesi'nin iptal edileceğini bu konuda Saadet Partisi'nin Anadolu Gençlik Derneği'nin Milli Gazete'nin hükümete destek olmasını yapmasını istemişti. Asiltürk istenileni yaptı. Türkiye'nin dört bir tarafında İstanbul Sözleşmesi'nin özellikle aile hayatına yönelik bir imha girişimi olduğunu ve sözleşmenin gayri ahlaki ilişkileri güçlendirerek yaygınlaştırdığını belirttiler. İstenilen oldu. Bir gece ansızın İstanbul Sözleşmesi iptal edildi.

Erdoğan'dan yeni bir hamle daha geldi Ayasofya'nın cami olarak açılmak istendiğini bu konuda Milli Görüş'ün destek vermesini talep etti. Bu girişim de başarıyla sonuçlandı. Buna karşılık Abdülhamit Gül Milli Gençlik Vakfı'nın 28 Şubat sürecinde el konulan mal varlığını geri alınabilmesi için kanuni ve hukuki düzenlemeleri sağladı. Kamuoyu pek farkında değil ama Anadolu Gençlik Derneği, Saadet Partisi'nden ayrı olarak Türkiye'nin dört bir tarafında 'İslami Şuur toplantıları' yapmakta ve toplumsal olarak 'Ehli sünnet' çizgisine milleti davet etmektedir. Bu çok önemli ve Türkiye'nin beka endişesini gidermeye yönelik bir hamledir.

Kalın, Yıldırım Değil İlla Gül

Recep Tayyip Erdoğan'ın merhum Oğuzhan Asiltürk de yaptığı ilk görüşmede ilişkilerin belirlenecek bir aracı tarafından sağlanması ve irtibatın bu kişi üzerinden yapılabilmesi kararlaştırılmıştı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın önerdiği isim İbrahim Kalın'dan başkası değildi. Asiltürk cephesi bu ismi kabullenmediği gibi irtibata da geçmedi. Daha sonra şu anda AK Parti genel başkan vekili olan Binali Yıldırım Oğuzhan Asiltürk'e sürpriz bir ziyaret yaparak ilişkilerin kendisi üzerinden devam edeceğini bildirdi. Ancak formül de devam etmedi.

Oğuzhan Asiltürk ısrarla Adalet Bakanı Abdülhamit Gül üzerinden irtibata devam etti ve özel notlarını gönderdi. Bu da Milli Görüş kadroları açısından Abdülhamid Gül'ün güvenilir bir siyasetçi olduğunu ortaya koymaktaydı. Asiltürk'ün vefatından sonra Saadet Partisi ile olan ilişkileri sürdürebilmek için yegane isim olarak Recai Kutan ismi öne çıktı. Onunla irtibata geçen isim yine Abdülhamit Gül oldu. Ancak Erdoğan cephesinin Temel Karamollaoğlu görüşmesinden sonra yapılan basın açıklamalarına ilişkin tavrı şu anda bu ilişkilerin buzdolabına konulmasına neden oldu.

Saadet'e Genel Başkan mı ?

Abdülhamit Gül, restleşerek, kavga ederek, kamuoyunu arkasına takarak istifa etseydi şimdi kongre hazırlığı yapan Saadet Partisi'nin alternatif genel başkan adayı idi. Bu görüşte olanlar açısından şöyle düşünelim:

MHP desteğiyle güvenlikçi politikalar sürdürdüğü iddia edilen Ak Partiye karşı Saadet Partisi'nin güneydoğu merkezli sürdürdüğü muhalefet son zamanlarda Abdülhamit Gül'ün de açıklamalarına yansımış durumda. Eğer genel başkanlığa gelip, bu dip dalgayı yönlendirebilirse Abdülhamid Gül, bir bakıma 2023 seçimlerine hazırlanan Cumhurbaşkanı Erdoğan için de Cumhur ittifakı içinde önemli bir tahkimattır. Millet İttifakının ayrılacak Saadet'in genç ve dinamik liderle yoluna devam etmesi demek Ak Parti sonrası için yapılan hesapların değişmesi demekte olabilir.

Ancak yol arkadaşları Gül'ün kabineye yeni bir bakanlık göreviyle döneceğini hatta Cumhurbaşkanı yardımcısı olabileceğini bile gündeme getiriyor, bunu seslendiriyor.

Bu İstifa Ne İş, Nereden Çıktı?

Abdülhamit Gül, HAS Parti kadrolarıyla Ak Parti'ye katılmış bir isim. Numan Kurutulmuş. Ahmet Demircan, Ahmet Eşref Fakıbaba'nın geçer geçmez ayaklarının tozuyla bakan olmalarına karşın parti içinde genel sekterlik görevini üstlendi. Ahmet Davutoğlu'nun il başkanları ve MKYK hamlesine karşı direnen ilk isimlerden biri oldu ve dönemin genel başkan yardımcıları Mustafa Şentop ve Süleyman Soylu ile birlikte hareket etti. Giderek Numan Kurtulmuş ekibinden uzaklaştığının görüntüsünü verdi. Gösterdiği bu sadakat onu 15 Temmuz sonrası güvenilir bir kadro olarak Adalet Bakanlığı'na taşıdı.

2018 yılının Ağustos ayında Türkiye'nin S400 gibi zorlu sınavına benzer bir olay Pastör Andrew Brunson davası nedeniyle ABD ile yaşanmıştı. ABD yönetimi İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ve Adalet Bakanı Abdülhamit Gül'e yaptırım uygulama kararı aldığını açıkladı. Mal varlıklarını dondurdu. Bu olay Milli Görüş'ün damarında olan anti emperyalist damar için önemli bir sonuçtu.

Kavala'nın Derin Hesabı Gül'ü Yaktı

Yani Abdülhamit Gül ABD'nin boy hedefi oluvermişti. Bu olay son Osman Kavala davasında pik yaptı. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin kararı Türkiye'ye yönelik Avrupa Konseyi'nin yaptırımı Adalet Bakanı Abdülhamit Gül'ün başı patlayan en olaylardan biriydi. Gül'ün uzun tutuklama dönemine ilişkin itirazı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile karşı karşıya gelmesine neden oldu. Gül, uzun tutukluk döneminin yanlış olduğunu belirten toplantıya katılan bakan, kurum ve kuruluşların başkanları bu görüşlere karşı gelmişti. Osman Kavala olayı Kavalalı Mehmet Ali Paşa'ya kadar uzanan devletin 'bir beka' sorunuydu…

Gül, kendisinin yalnızlığını ve üzerindeki baskıyı hissetti ve 'efendim bu durumda affımı talep ederim' deyince Erdoğan 'o da nereden çıktı. Otur oturduğun yerde' deyiverdi. Gül ertesi gün istifa mektubunu makama arz etmişti.

Bu olay sonuçtu. Diğer konu başlıkları da bu konu kadar önemliydi. Bunlardan bir kaçı:

Joe Biden Polemiği Gül'e Mal Edildi

2021 yılının Ocak ayında Erdoğan-Asiltürk görüşmesinde gündeme gelen konuların başında Ak Parti içinde yaşanan dalgalanmalardı. Parti içinde Sedat Peker videolarının tetiklediği tedirginlik milletvekillerinin istifasını gündeme getirmişti.

Joe Biden yönetiminin Türkiye'de iktidarı bitirmek, Recep Tayyip Erdoğan'ı indirmek için muhalefet ile işbirliği yapmasına yönelik hamlesi beraberinde ciddi bir algı yönetimini de getirdi. Ankara'nın bir ilçesinde aralarında bakanların üst düzey stratejik kurum ve kurulların başkanlarının katıldığı yemekli davette yapılan konuşmalar, hep durum değerlendirmesine aitti. Ne iş ki toplantıya katılan davetlilerden hiç birinin sözleri, yorumları dilden dile dolaşmazken Abdülhamit Gül'e atfen 'Cumhurbaşkanı Erdoğan yanlış yapıyor, Joe Biden ile anlaşmalı' kabilinden sözleri Külliye'ye aktarılmış, Erdoğan'a karşı bir çıkış olarak değerlendirilmesi sağlanmıştı. Bu olay hakkında bilgi notu ünlü bir sima tarafından tarafından Oğuzhan Asiltürk'e şöyle aktarılmıştı:

'Efendim, parti içinde Cumhurbaşkanı Erdoğan'a yönelik bir haraketlilik var. Bunun nedeni ABD ile ilişkiler… Erdoğan'ın yanlış yaptığı ABD ile uzlaşması yönünde… Ancak bir gariplik var. Abdülhamit Gül'ün ismi üzerinde spekülasyon yapılıyor. Sanki Abdülhamit Bey, Erdoğan'a karşıymış gibi gösteriliyor. Sizin Abdülhamit Bey üzerindeki hassasiyetini biliyoruz. Bu konulara bir dikkat çekseniz.'

Asiltürk hemen gereğini yaptı ve Erdoğan ile görüşmesinde de Gül üzerindeki hassasiyetini ısrarla dile getirdi.

Kıraç'ın senetleri…

Yine ABD ile bağlantılı bir konu daha günlerde gündeme gelmişti. AK Parti içinde önemli ve operasyonel bir milletvekili., ortağında olan hisselerin devrinin sağlanması için Can Kıraç ile SBK holdingi yan yana getirmişti. Ancak hisseler Kıraç'a dönmediği gibi zorla alınan 300 milyon ABD Dolarlık senetler ciro edilmişti. Can havliyle Cumhurbaşkanı Erdoğan'a koşan Can Kıraç, imdat çığlığı karşılık bulmuştu. İçişleri Bakanına görev verildi. SBK holdingin patronu bakanlık makamına çağrıldı. Haddi de bildirildi, devlet iradesi de gösterildi. Ancak alınan senetler işleme konulmuş, adalet mekanizması devreye sokulamamıştı.

Can Kıraç, Adalet Bakanlığı'nı dolayısıyla Adalet Bakanını Cumhurbaşkanına şikayet etti. Erdoğan'ın sorunu çözdüğünde Sedat Peker videolar ile konunun kenarından geçmeye, aba altında sopa göstermeye başlamıştı.

Sedat Peker'e Destek Veren Açıklama Bakanı Yaktı

Abdülhamit Gül, HAS Parti'yi birlikte kurdukları eski Milletvekili Hayrettin Dilekcan'ın oğlu Ahmet Dilekcan'ı Adalet Bakanlığı özel kalem müdürü olarak görevlendirmişti.

Erdoğan'ın huzurunda yapılan son güvenlik toplantısında Osman Kavala ile birlikte gündeme gelen olaylardan biri Sedat Peker'in videolu açıklamasına karşı Hayrettin Dilekcan'ın eski RP Milletvekili sıfatıyla odatv.com'a verdiği açıklamalardı.

Soylu'yu İstifa'ya Çağırmıştı.

'Demokratik ülkelerde böyle bir şey ortaya çıktığı zaman, kamuoyunun doğru bilgilenmesi, olayların doğru ortaya çıkabilmesi açısından, ilgili kamu görevlilerinin ve savcıların görevlerini hukuka uygun yapabilmesi için toplumu da kamu görevlilerini de rahat bırakır ve 'İstediğiniz gibi hareket edebilirsiniz ben suçlu değilim yanlış hukuk dışı işler yapmadım, bunun ortaya çıkmasına zemin hazırlamak için görevi bırakıyorum' der. Ama maalesef Türkiye'de hiçbir bakanlıkta böyle bir şey olmuyor.

…/..Geçmişte hukukun işlemeyişinden kaynaklı olarak çek senet mafyası gibi bir takım yapılar ortaya çıkmıştı. Bugün de gerçek veya yanlış bir takım siyasilere dayanarak kendilerini güçlü gibi göstermek suretiyle bazı karanlık işlerin yapılması söz konusu olabilir. Demokratik ülkelerde bu tür olaylara müsaade edilmez ve tekraren ifade etmek gerekirse, hukukun ve yargının devreye girmesi gerekir. Yargının rahat çalışabilmesi için de sorumlu makamda olanların gereğini yapması beklenir'

Açıklamalarda Cumhurbaşkanı Erdoğan'a ve MHP Lideri Bahçeli'ye de sataşma oldu. AK Parti'nin iktidar sürecinin bittiğine yönelik izlenim Külliye'yi rahatsız etti. Ve fatura Abdülhamit Gül'e çıkarıldı. Gül haberi olmadığı konuyla mahkum edildi.

Mobese Görüntüleri Devlet Kararı mı ?

MHP kadar İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ile arasında diyaloğun giderek zayıfladığı görülen Abdülhamit Gül döneminde, devletin güvenlik refleksine karşı yargı reformunun getirilmek istenmesi başka bir tartışma konusu.

Ancak Ekrem İmamoğlu'nun İngiliz Büyükelçisi ile yediği yemeğin genel MOBESE görüntülerinin servis edilmesi Adalet Bakanlığı ile İçişleri Bakanlığını karşı karşıya getirdi. Ekrem İmamoğlu'nun İngiliz Büyükelçisiyle buluşma bilgisinin bırakın genel başkan Kemal Kılıçdaroğlu'na haber vermesini Türk Dışişleri Bakanlığı'na bile bilgi vermemesi tam bir skandaldı.

İmamoğlu'nun FETÖ ile bağlantılı olduğu bir bürokratı İstanbul Belediyesi'nin mobese kameralarıyla ilgili biriminin başına getirmesi ve operasyonel görevler yapması tartışmanın görünmeyen yüzüdür. Devletin İçişleri bakanı, ailesi, yakınları İstanbul'da adım adım izlendi. Bu skandal görmezlikten gelindi. Son açıklamasıyla İçişleri bakanının hedef gösterilmesi bardağı taşırdı. Kimse 'Ekrem İmamoğlu, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'yu neden izliyor, izletiyor' diyemedi…

İşin ilginç yanı balıkçının dışarıdan mobese görüntülerinin televizyonda yer almasına takılan kalemşörlerin lokantanın içinden İmamoğlu ve davetlilerin çarşaf çarşaf fotoğrafının çekilip, servis edilmesinin sırrını sorgulamadı, sorgulayamadı.

Adalet eski bakanı Abdülhamit Gül'ün istifasının perde arkasında var olanlar yalnızca bunlar değil elbet… İstanbul seçimlerinin yenilenmesi, ikinci baro kurulmasına ilişkin kanuna karşı çıkılması gibi bir çok konu var. Elbette ki yazmadıklarımız / yazamadıklarımız vardır. Yanlış bildiklerimiz, duyduklarımız da olabilir.

Ancak lider zayiata bakmaz. Erdoğan da bakmayacaktır. Ak Parti içindeki kadroların anlamadığı, bilip de bilmezlikten geldiği bir gerçek var. Bunu da son cümle olarak belirteyim:

1- Recep Tayyip Erdoğan her zaman haklıdır.

2- Recep Tayyip Erdoğan'ın haksız olduğu yerlerde birinci madde geçerlidir.

Vesselam…

------------------

(1) https://www.hurses.com.tr/fehmi-calmuk/iskenderpasaya-fetocu-diyenler/haber-29531