2017?den 2018'e Ekonomik Bakış

0

Son günlerde artan döviz kuru 2018 yılı ekonomik beklentiler ve muhtemel sonuçları için toplumun tüm kesimlerini neler oluyor endişesine sevk ediyor. Geride kalan 2008-2017 kapsayan son on yıllık döneme baktığımızda ülke olarak geldiğimiz durum hiçte iç açıcı değil 2008 yılında kişi başı milli gelir 10.930 dolar iken bugün bu gelir 8.500 dolara düştü yanı yaklaşık yüzde yirmi oranında bir gelir kaybı yaşandı. 2008 yılından günümüze kadar orta gelir tuzağından çıkamayışımız ve ekonomik gelişmelere göre hükümet tarafından söylenen '2023 yılı için 25 bin dolar olarak belirlenen Milli gelir hedefine ulaşacağız' sözü pekte gerçekçi görünmüyor.

Geride kalan on yıllık sürede 2 referandum, 2 cumhurbaşkanlığı, 4 milletvekili, 2 yerel seçim olmak üzere hemen hemen her yıl 1 seçim yapıldı seçimlere bağlı olarak kurulan hükümetlerde ekonomi yönetiminde yaşanan değişiklik ve 15 Temmuz hain darbe girişimi ekonomik süreci olumsuz etkiledi. Bununla birlikte on beş yıllık AKP iktidarının uygulamış olduğu İstanbul merkezli kalkınma politikasının ülkenin genel kalkınmasına engel olacak durum gelmesi doğudan-batıya, güneyden-kuzeye ülke sathına yayılması gereken teknolojik gelişim ve çağdaş davranışların önünü kesti. Uygulanan yanlış tarım politikası sonucunda köylerden şehirlere kontrol edilemeyen göçün olumsuz etkilerinden doğan siyasal ve kültürel boşluk oluştu. Yatırım ortamının iyileştirilmesi adı altında, her tür ulusal kaynağın koşulsuz ve bedelsiz olarak verilmesinin yanı sıra bütçe kaynaklarının yüksek maliyetli düşük profilli ihalelerle aktarılması üretmeyip tüketen bir ekonomiye dönüşmemize neden oldu.

Düne kadar Türkiye'nin için büyük avantajı olan nitelikli ve düşük maliyetli işgücü bugün kontrol edilemez niteliksiz iş gücüne dönmüştür. her ile bir üniversite artık tersine döndü, tartışılır hale geldi. Üniversite mezunu olmak değil eğitimli olmakla birlikte nitelikli eleman olmak ön plana çıkmaktadır. Artan işsizlik ve nitelikli eleman ihtiyacı ülke ekonomisi için önemli tehdittir. Yeni dönemde yatırımcının profili değişmektedir. Sanayi 4.0 devriminin getirdiği dijitalleşme teknolojik gelişmeler bu değişikliği zorunlu kılmaktadır.

2008-2017 döneminde toplamda kurda yüzde 130 enflasyonda ise yüzde 124,5 oranında bir artış meydana geldi. Bu artış sonucunda 1 dolar 1,7 TL den 3,9 TL çıkarken 100 TL'lik bir ürünün fiyatı ise 224,5 TL ulaştı. Üç haneli bu sonuçlar gelecek için endişeli bir durum oluşturmaktadır.

Yaklaşık 2 ay önce ekonomi kurmayları tarafından açıklanan "2018-2020 Dönemi Orta Vadeli Programı'na baktığımızda

  • büyümenin hızlandırılmasını,

  • istihdamın artırılmasını ve

  • gelir dağılımının iyileştirilmesini yönelik önlemler açıklanmıştı.

Akabinde gelen yüksek vergi artışları Türkiye'de bir ekonomik kriz işareti mi? sorusunu akıllara getirdi. Buna savunma sanayi harcamaları gerekçe gösterilse de gerçeğin böyle olmadığını herkes biliyor.

Türkiye bugün ekonomik ve siyasi krizi aynı anda yaşamaktadır. Yüksek borç yükü ve cari açık sürdürülemez bir noktaya gelmiştir. Ekonomimizin en zayıf noktası sıcak para bağımlılığıdır. Türkiye'nin son 10 yıllık dönemdeki dış ticaret açığı 600 milyar doların üzerindedir. Her yıl bu cari açığı kapatmak ve borçları ödemek içim en az 200 milyar dolar kaynak bulunması gerekiyor.

Ülkemizde yaşanan bu krizin ekonomik olduğu kadar iç ve dış siyasetin etkisinden kaynaklandığı bir gerçek çünkü; Arap baharı ile birlikte Ortadoğu yaşananlarla birlikte Türkiye 2011 yılından itibaren fiili bir savaşın içinde ve 1.5 yıldır OHAL ile yönetilmektedir. Bu durum yatırımcıları ve turizm sektörünü olumsuz etkiliyor. Türkiye ye borç verenlerde bunun farkındalar.

Ülkemizi içine düştüğü bu durumdan kurtarmak istiyorsak acilen ekonomiyi yeniden yapılandırmamızla birlikte; hukuk-adalet sistemi başta olmak üzere eğitim sistemi ve eğitimde adalet, vergide ve gelir dağılımda adaletsizlik ile düşünceyi ifade (Din-vicdan ve basın ) özgürlüğü gibi yapısal sorunlarımızın öncelikli olarak çözmemiz gerekmektedir.

2018 yılında ülkemiz ekonomik ve siyasi olarak zor bir dönem bekliyor. Bulunduğumuz coğrafya büyük bir tehdit altındadır. Bölgedeki gelişmeler ülkenin bağımsızlığını ve bütünlüğüne tehdit eder noktaya gelmiştir. Ortadoğu, Kafkaslar ve Balkanlar başta olmak üzere bölgenin güçlü bir Türkiye ye ihtiyacı vardır. Çevremizde ciddi sorunlar yaşanırken biz ülke olarak bilgi kirliliği yaşıyoruz. Gerçeklerin ne olduğu değil algının nasıl yönetildiği bir dönemdeyiz. Bu halkın düşünme ve karar verme yeteneğini olumsuz etkilemektedir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurucu felsefesinden uzaklaştıkça sorunlarımız giderek artıyor toplum ötekileşiyor, ayrışıyor. Oysa ki bu konuda siyasi iktidarın halkı tümü ile kucaklaması gerekir.

Dün yapılan hatayı bugün yine tekrarlamayalım. Hatamızı görüp gerçekleri kabullenmediğimiz için sorunlarımızı çözemiyoruz. Sorunlarımızı çözmek yerine yeni suçlular bularak kendimizi buna inandırmayalım, ülke olarak sorunumuzun asıl kaynağı da budur. Birileri bilinçli olarak hedefi saptırmaktadır. Düşman aynı senaryo farklı, figüranlar farklı. Oysa ki finali yazmak sorunu çözmek bizim elimizde yapmamız gereken biz olduğumuzun farkına varmamızdır. Yarınları doğru inşa etmek için ekonomik ve siyasi krizden Türkiye'nin önüne çıkış stratejisini koyabilecek irade yeter ki cumhuriyeti korumaya muktedir olsun. Unutmamamız gerek husus milli mücadelenin şahsi hırsla değil, milli duygu ve milli idealler ile yüksek bir diploması ile yapılması gerektiğidir.

Ah keşkeler yerine, iyi ki demeler için yarın artık bugündür.